Vizigotlar
Vizigotlar kimdir?
Vizigotlar, toplu olarak Gotlar olarak adlandırılan göçebe Germen kabilelerinin batı koluydu. Bu kabileler, Geç Antik Çağ Roma İmparatorluğu Dönemi ya da Göç Dönemi boyunca gelişip yayıldılar. Vizigotlar, 376'dan başlayarak Roma İmparatorluğu'nu istila eden ve 378 yılında Adrianopol Savaşı'nda Romalıları mağlup eden daha önceki Gotik gruplardan (muhtemelen Thervingi'den) ortaya çıktılar. Romalılar ile Vizigotlar arasındaki ilişkiler değişkendi. Bazen birbirleriyle savaşırlardı ve ortam uygun olduğunda antlaşmalar yaparlardı. Vizigotlar, I. Alaric komutasında İtalya'yı işgal etti ve 410 yılında Roma'yı yağmaladılar. Roma'yı yağmaladıktan sonra, Visigotik Krallık kuracakları ve 5. y.y.'dan 8. y.y.'a kadar varlık gösterecekleri yer olarak, ilk Güney Galya'ya sonra İspanya ve Portekiz'e yerleşmeye başladılar.
Vizigotlar nerede devlet kurmuşlardır?
Vizigotlar 418 yılında yapılan bir anlaşmayla, ilk olarak Güney Galya'ya Romalıların foederatisi olarak yerleşti. Bununla birlikte, kısa sürede Roma vatandaşlarıyla araları bozuldu (nedenler günümüzde bilinmemektedir.) ve Vizigotlar, başkenti Toulouse olan kendi krallığını kurdular. Sonra Suevi ve Vandallarla birlikte yetkilerini Hispania'ya kadar genişlettiler. Bununla birlikte 507 yılında, Galya'daki egemenlikleri I. Clovis yönetimindeki Franklar tarafından Vouillé Savaşı'nda bozguna uğratılmalarıyla sona erdi. Bundan sonra, Vizigot Krallığı Hispanya ile sınırlandırıldı ve Pireneler'in kuzeyinde Septimania'dan başka bir toprak bulundurmadılar. Küçük, seçkin bir Vizigot grubu, daha önce Bizans eyaleti olan Spania (İspanya) ve Suevi Krallığı'nda hüküm sürmüş olanların adına o bölgenin yönetimini ele geçirdi.
589 yılı civarında, I. Reccared yönetimindeki Vizigotlar, Hispano-Romen kültürlerinin konularını kademeli olarak benimseyerek Aryanizm'den Nicene Hristiyanlık inancına geçti. Kendi yasaları olan Visigothic Code (Vizigotik Yasa-654'te tamamlandı), Romalılar ve Vizigotlar için farklı yasaların uygulanmasına ilişkin uzun süredir devam eden uygulamayı ortadan kaldırdı. Romalılar ile Gotlar arasındaki yasal ayrım bittiğinde, topluca Hispani olarak tanınmaya başladılar. Bunu takip eden yüzyılda, bölge Toledo Konseyleri ve piskoposluk tarafından yönetildi (Kayıtlar nispeten seyrek olduğundan, Vizigotlar'ın 7. yüzyıl tarihi hakkında çok az şey bilinmektedir). 711 ya da 712 yılında, bir Afrika Moro istila kuvveti, Guadalete Savaşı'nda Vizigotlar'ı mağlup etti. Vizigot Kralı ve yönetimdeki soyluların birçoğu öldürüldü ve krallık hızla çöktü. Bununla birlikte Gotik kimlik, Vizigotik asil Pelagius'un Covadonga Savaşı'nda Morolar'a karşı zafer kazanması üzerine kurulan Marca Hispanica ve Asturias Krallığı'nda yaşamaya devam etti.
Hispanya Krallığı yönetiminde Vizigotlar, günümüze kadar varlığını koruyan birkaç kilise inşa ettiler. Arkeologlar tarafından son zamanlarda sayıları artan keşiflerde bulunan birçok eser bıraktılar. Taçların ve Haçların oluşturduğu Guarrazar Hazinesi, aralarında en muhteşem olanıdır. Vizigotlar, Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden, Carolingian (Karolenj) hanedanının yükselişine kadar, Batı Avrupa'da yeni şehirler kurdular. Birçok Vizigotik isim, modern İspanyolca ve Portekizce'de hala kullanılmaktadır. Bununla birlikte, diğer şeylerin yanı sıra Vizigotlar'ın en önemli mirası, Geç Orta Çağ'a kadar Hristiyan İberya'sının çoğunda, krallığın yıkılmasından yüzyıllar sonra bile yargı prosedürü temeli olarak hizmet eden Vizigot Yasası'dır.
Vizigotların isimlendirilmesi: Vesi, Ostrogothi, Tervingi, Greuthungi
Dönemde Gotik kabilelere verilen isimler arasında "Vesi" (Vizigotlar), "Ostrogoti", "Thervingi" ve "Greuthungi" bulunmaktadır. Çoğu bilim adamı, "Vesi" ve "Tervingi" terimleri belirli bir kabileyi isimlendirirken, "Ostrogoti" ve "Greuthungi" terimlerinin başka bir kabileyi belirtmek için kullanıldığına karar vermişlerdir. Herwig Wolfram, birincil kaynaklar ara sıra dört ismin tümünü (örneğin, Greuthungi, Ostrogothi, Tervingi, Vesi gibi) birlikte sıralasa da, iki farklı kabileden bahsedilirken her zaman "Vesi ve Ostrogoti" ya da "Tervingi ve Greuthungi" olarak sıralandığını ve bu kombinasyonun hiçbir zaman değişmediğini belirtir. Bu sonuç, I. Alaric'ten II. Alaric'e kadar olan Vizigot (Vesi) krallarını, 4. yüzyıl Tervingian kralı Athanaric'in varisleri olarak ve Muhteşem Theoderic'ten Theodahad'a kadar olan Ostrogot krallarını ise Greuthungi kralı Ermanaric'in varisleri olarak tanımlayan Jordanes tarafından desteklenmektedir . Buna ek olarak Notitia Dignitatum'un 388-391 yıllarını gösteren bir belgesinde, Vesi ve Tervingi'yi aynı kabile olarak gösterir.
Her dört adın en eski kaynakları yaklaşık olarak aynı dönemlerdedir. "Tervingi" terimine ait ilk kaydedilen belge, yaklaşık 291(belki de 20 Nisan 292'de Trier'de) yıllarında yapılan ve geleneksel olarak Claudius Mamertinus'a atfedilen, İmparator Maximian'ın (285-305) bir kasidesidir. Kaside de,Gotlar'ın bir başka bölümü olan Tervingiler'in (Tervingi pars alia Gothorum), Vandal ve Gepidler'e saldırmak için Taifallar'a katıldığı yazılıyor. ("Vandallar" terimiyle, yanlışlıkla "Victohali" terimi kastedilmiş olabilir, çünkü tarihçi Eutropius, dönemde Dacia'da Taifal, Victohali ve Tervingiler'in yaşadığını belirtmektedir.) "Greuthungi" terimini içeren ilk referans, Ammianus Marcellinus'un 392-395 yılları arasında yazdığı, 376 yılına tarihlenen bir Tervingi reisinin sözlerini anlatan belgedir. "Ostrogotlar" teriminin bilinen ilk kullanımı, Milano'da bulunan 392 yılının Eylül'üne tarihlenen bir belgedeki, "Claudian, Ostrogotlar'ın Gruthungi ile birlikte Frigya'da yaşadıklarından bahsediyor" cümlesidir.
Wolfram, "Vesi" ve "Ostrogoti" terimlerinin kabileler tarafından kendilerini övmek için kullanıldığı belirtir. "Tervingi" ve "Greuthungi" terimlerinin ise coğrafi tanımlayıcılar olarak kullanıldığını savunur. Bu da, 400'lü yıllarda Hunlar tarafından yerlerinden edilen Gotlar'ın, "Tervingi" ve Greuthungi" terimlerini neden kullanmamaya başladıklarını açıklar. Wolfram bu coğrafi adlandırma uygulamasına örnek olarak, Zosimos tarafından tanımlanan, Tuna'nın kuzeyinde yaşayan ve kendilerini İskitler olarak isimlendiren ancak Ister'in kuzeyinde yaşayan farklı kabile üyeleri tarafından "Greutungi" olarak adlandırılan kabileyi gösterir. Wolfram, Zosimus'un tanımladığı kişilerin Hun istilasından sonra geride kalan Tervingiler olduğuna inanıyor. Çoğunlukla, farklı Gotik kabileler arasındaki ayrımı gösteren tüm terimler, Gotlar Roma İmparatorluğu'na geçtikten sonra giderek kayboldu. Kralının Toulouse'da hüküm sürdüğü Gotlar'ın kendilerini "Vesi" olarak tanımladıklarını gösteren son gösterge, 1 Ocak 456 yılında Sidonius Apollinaris tarafından Avitus'a yazılan bir methiyede bulunmuştur.
Günümüz bilim adamları (özellikle Peter Heather), Vizigotik kimliğin yalnızca Roma İmparatorluğu'nda ortaya çıktığı sonucuna varmaktadır. Roger Collins, Doğu Balkanlar'da 376-382 Gotik Savaşında Tervingi, Greuthungi ve diğer "barbar" birliklerinin I. Alaric komutasında çoklu etnik foederati (Wolfram'ın "federasyon orduları") olarak bir araya gelmesiyle Vizigot kimliğinin ortaya çıktığına inanır. Çünkü çok ırklı bir grup haline gelmişlerdi ve artık sadece Tervingi olduklarını iddia edemezlerdi.
"Vizigot" terimi, 6. yüzyıla ait bir icattı. Büyük Theoderic hizmetinde bir Romalı olan Cassiodorus, "Doğu Gotlar'ı" temsil ettiğini düşündüğü "Ostrogoti" terimiyle eşleştirmek için "Vizigoti" (Batı Gotlar) terimini icat etti. Batı-doğu ayrımı, 6. yüzyıl tarihçilerinin bir sadeleştirmesiydi (ve edebi bir kullanımdı); Siyasi gerçekler daha karmaşıktı. Ayrıca Cassiodorus, sadece hizmet ettiği Ostrogotlar'ı belirtmek için "Gotlar" terimini kullandı ve "Vizigotlar" terimini coğrafi olarak Gallo-İspanyol Gotlar'ını belirtmek için kullandı. Bununla birlikte bu kullanım, Vizigotlar tarafından Bizans İmparatorluğu ile olan ilişkilerinde kendileri tarafından kullanıldı ve 7. yüzyılda kullanılmaya devam edildi.
Diğer Gotik ayrımları belirtmek için birçok farklı isim kullanıldı. Bir "Germen" Bizans veya İtalyan yazar, iki halktan birini Valagothi ("Roma Gotları") olarak isimlendirdi. 469 yılında Vizigotlar, "Alaric Gotlar'ı" olarak isimlendirildi.
Tervingi ve Vesi / Vizigot terimlerinin kökeni
Tervingi adı "orman insanları" anlamına gelebilir. Bu düşünce, coğrafi tanımlayıcıların Gotik yerleşmeden önce ve sonra, Karadeniz'in kuzeyinde yaşayan insanları bu isimle ayırmasıyla, Tervingiler arasındaki ormanla ilgili olan isimlerle ve 3. yüzyıldan daha erken bir tarihe ilişkin Tervingi-Greuthungi isim eşleşmesine ait herhangi bir buluntu olmamasıyla desteklenir. Günümüzde Tervingi adının Pontik öncesi, muhtemelen İskandinav kökenli olduğu düşünülmektedir.
Vizigotlar, Trebellius Pollio, Claudian ve Sidonius Apollinaris tarafından Wesi veya Wisi olarak adlandırıldı. Visigoti kelimesi, Gotik dilde iyi veya değerli insanlar anlamına gelen iusiza (daha iyi) kelimesiyle ve Hint-Avrupa dilinde *wesu (iyi) kelimesiyle bağlantılıdır. Ayrıca, Galce gwiw (mükemmel) kelimesiyle, Yunanca eus (iyi) kelimesiyle ve Sanskrit vásu-ş kelimesiyle yakın anlamlıdır. Jordanes, kabilenin adını bir nehirle ilişkilendirir. Bu da muhtemelen, Greuthung adıyla ilgili söylediği benzer hikaye gibi bir halk etimolojisi ya da efsanesidir. Visigoti adı, Cassiodorus'un bir icadıdır. Cassiodorus, Visi ve Goti terimlerini "Batı Gotları" anlamına gelmesi için birleştirdi.
Vizigotlar tarihi
Vizigotların kökenleri
Vizigotlar, İskandinavya kökenli olduğuna inanılan ve güneydoğuya doğru Doğu Avrupa'ya göç eden Gotik kabilelerden ortaya çıktılar. Gotik ismi, muhtemelen Gutones (İnsanlar) kelimesinden türedi. Köklerinin bu şekilde anlaşılması büyük oranda Gotik geleneklerin sonucudur ve bir halk olarak gerçek kökenleri, Franklar ve Alamanniler de olduğu gibi bilinmemektedir. Vizigotlar, 4. yüzyılda farklı bir doğu Germen dili konuşuyordu. Sonunda Gotik dil, Orta Çağ'da diğer Avrupa halklarıyla temas sonucu ortadan kalktı.
Komşu Vandili ve Luigi halkı ile Gotlar arasındaki uzun mücadeleler, Gotlar'ın Avrupa'ya göç etme nedenlerinden biri olabilir. Gotlar'ın çoğu aşırı nüfus (Gotik efsanelere göre) kendilerini, Karadeniz'in hemen kuzeyinde yerleşene kadar güney ve doğu yönünde göç etmeye zorladığında, Oder ve Vistula nehirleri arasında yaşıyorlardı. Ne yazık ki bu düşünce arkeolojik kanıtlarla desteklenmemektedir, bu nedenle geçerliliği tartışmalıdır. Tarihçi Malcolm Todd, bu büyük toplu göç ihtimalinin mümkün olduğunu ancak güneydoğudaki Gotlar'ın göçünün büyük olasılıkla, savaşçı grupların Ukrayna'ya ve Karadeniz kıyılarındaki şehirlere daha yakın hareket etmelerinin sonucu olduğunu iddia eder. Belki de bu konuda Got halkı ile ilgili en dikkat çekici olan şey, Gotlar'ın MS 3. yüzyılın ortalarında, "alt Tuna sınırının ötesindeki en güçlü askeri güç" olmalarıdır.
Vizigotlar'ın Roma ile kontak kurması
3. ve 4. yüzyıl boyunca, Gotlar ve komşuları arasında çeşitli çatışmalar ve değiş tokuşlar yapıldı. 238 yılında Gotlar, Tuna nehri boyunca Moesia eyaletini yağmalayarak ve rehineleri ödeme yapmaya zorlayarak işgal ettiler. Aynı yıl 238'de Persler'le olan savaşta Gotlar, III. Gordian'un ordusunda görülürler. Gotlar'a yapılan sübvansiyonlar (yardım) durdurulduğunda, Gotlar örgütlendi ve 250 yılında, Alman kral Kniva önderliğinde büyük bir barbar istilasına katıldı. Romalılara karşı savaş alanındaki başarı, kuzey Balkanlar'ın ve Anadolu'nun daha ileri kısımlarının da istilalarına neden oldu. Yaklaşık 255 yılından başlayarak Gotlar saldırılarına, onları Yunanlılarla da çatışma haline koyacak olan deniz yolunu dahil etmesi ve limanları istila etmesiyle yeni bir boyut kattı. Gotlar 256 yılında Pityus şehrini ele geçirdiklerinde, daha da cesaretlendiler. 266-267 yılları arasında Gotlar, Yunanistan'a saldırdılar ancak Boğaz'dan Bizans'a saldırmaya kalkıştıklarında geri püskürtüldüler. Diğer Germen kabileleri ile birlikte, Anadolu'nun iç kesimlerine ilerleyerek Girit'e ve Kıbrıs'a saldırdılar. Bundan kısa süre sonra, Truva'yı ve Efes'teki Artemis tapınağını yağmaladılar. İmparator Büyük Konstantin'in hükümdarlığı boyunca Vizigotlar, Tuna Nehri'nin güneyindeki Roma topraklarına baskın düzenlemeye devam etti. 332'ye gelindiğinde Gotlar ve Romalılar arasındaki ilişkiler bir antlaşma ile istikrara kavuştu ancak bu istikrar, bir süreklilik göstermedi.
Vizigotlar - Roma Savaşı (376-382)
376 yılında Got liderlerinden biri olan Fritigern'in Roma İmparatoru Valens'ten, halkıyla Tuna'nın güney kıyısına yerleşmelerine izin verilmesini isteyene kadar Gotlar, Dacia'da kaldı. Burada, Hunlar'dan korunabilecekleri bir yer bulmayı umuyorlardı. Valens, onları "kendi ordusu için muhteşem bir askeri güç" olarak gördüğü için buna izin verdi. Bununla birlikte, bir kıtlık patlak verdi ve Roma, Gotlar'a vaat ettiği yiyecekleri veya toprağı vermek istemedi. Genel olarak Gotlar, yemek karşılığında köle alışverişi yapmaya başlayan Romalılar tarafından istismar edildi. Bunun sonucunda çıkan isyan, Balkanlar'da 6 yıllık bir yağma ve yıkıma, bir Roma imparatorunun ölümüne ve bütün bir Roma ordusunun imhasına yol açtı.
378 yılında yapılan Adrianople (Hadrianapolis) Savaşı, savaşın belirleyici anıydı. Savaş sırasında, Roma kuvvetleri katledildi ve İmparator Valens öldürüldü. Valens'in nasıl öldüğü kesin olarak bilinmese de bir Gotik efsanesi, imparatorun ateşe verilen bir çiftlik evine nasıl götürüldüğünü anlatır. Bu hikaye, sapkın bir imparatorun cehennemin eziyetine maruz kaldığını gösteren sembolik betimlemesiyle daha da popüler hale geldi. Roma'nın prestijine ve İmparatorluğun askeri gücüne büyük darbe vuran bu savaş sırasında, Roma'nın önde gelen subaylarının ve en seçkin savaşçılarının birçoğu öldü. Adrianople Savaşı, Roma dünyasını şaşkına çevirdi ve sonunda Romalıları, kabile ile pazarlık etmeye ve imparatorluğun sınırları içinde yerleşmelerine izin vermeye zorladı. Bu gelişme, Roma'nın nihai olarak yıkılması için çok kapsamlı sonuçlar doğurdu. Dördüncü yüzyıl Roma askeri ve tarihçi Ammianus Marcellinus, Roma tarihi kronolojisini bu savaşla sona erdirdi.
Roma için ciddi sonuçlar doğurmasına rağmen Adrianople, Vizigotlar için tam bir başarı değildi ve kazançları kısa sürdü. Hala İmparatorluğun küçük ve nispeten yoksul bir ili ile sınırlandırılmış olan bir başka ordu, diğer Gotlar'a ve Vizigotlar'a karşı toplandı. Vizigotlar'a karşı yapılan şiddetli seferler ordunun, üç yıldan fazla süren Adrianople Savaşı'nda kazanmasını sağladı. Tuna taşralarına giden yollar, Roma güçleri tarafından etkileyici bir şekilde kapatılırken, ilan edilebilecek kesin bir zafer olmadı. Sadece, 382 yılında antlaşmaya dayanan bir Roma zaferiydi. Gotlar ile yapılan antlaşma, Roma İmparatorluğu toprağındaki ilk foedus olacaktı. Bu anlaşma, yarı-özerk Germen kabilelerinin, ekilebilir arazi ve Roma yasalarından bağımsız olma karşılığında, Roma ordusu için birlikler yetiştirmesini gerektiriyordu.
I. Alaric dönemi
Yeni imparator I. Theodosius, asilerle barış yaptı ve bu barış, 395 yılında Theodosius'un ölümüne kadar bozulmadı. 395 yılında, Vizigotlar'ın en ünlü kralı I. Alaric tahta geçti. Theodosius'un yerine, kendisi kadar başarılı olamayan oğulları geçti: Doğuda Arcadius ve batıda Honorius. 397 yılında Alaric, Arcadius tarafından Doğu İliryan yöresinin askeri komutanı ilan edildi.
Daha sonraki 15 yıl boyunca, Alaric ile imparatorluğun asıl gücünü kullanan doğu ve batıdaki Roma ordularını komuta eden güçlü Germen generalleri arasındaki çatışmalar sonucunda, sarsıntılı olan barış ortamı bozuldu. Sonunda, batı generali Stilicho'nun 408 yılında Honorius tarafından infaz edilmesi ve Roma lejyonları tarafından, Roma ordusunda görev yapan 30.000 kişilik barbar askerin ailelerinin katledilmesi sonrasında, Alaric savaş ilan etti. Kuzey İtalya'da iki mağlubiyet ve müzakereyle sonuçlanan bir Roma kuşatmasından sonra, Alaric başka bir Roma bölüğü tarafından aldatıldı. Alaric kentin limanını ele geçirerek kentin dışarıyla olan iletişimini kesti. Bununla birlikte, 24 Ağustos 410'da, Alaric'in birlikleri, Roma'yı yağmalamak için Salaria Kapısı'ndan Roma'ya girdi. Roma, artık Batı Roma İmparatorluğunun resmi başkenti olmasa da (stratejik sebeplerden ötürü Ravenna'ya taşınmıştı), Roma'nın düşmesi İmparatorluğun temellerini şiddetle sarstı. Batı İmparatorluğunun eski başkentini ele geçirdikten sonra sağlanan maddi kaynaklarla Alaric ve Vizigotlar, İtalya'dan alabildikleri kadar çok şey aldılar ve daha sonra Kuzey Afrika'ya doğru yola çıktılar. Alaric, Afrika'ya ulaşmadan önce öldü ve onun yerine eşinin kardeşi Ataulf geçti.
Visigot krallığı
Vizigotik Krallık, Romalılar imparatorluğun batı yarısının kontrolünü kaybettiklerinde Galya'da oluşturulan, 5. ile 7. yüzyılları arasındaki Batı Avrupa gücüydü. 409 yılında Vandallar, Alanlar ve Sueviler tarafından Roma Hispania'sının işgali sonrasında, Batı'daki imparator Honorius, bölgeyi kontrol altına almak için Vizigotlar'dan yardım istedi. 418 yılında Honorius ödül olarak, Vizigot federasyonlarına Gallia Aquitania'da yerleşmek için arazi verdi. Bu olay muhtemelen, ordu askerlerinin konaklaması için kullanılan kurallar altında gerçekleşti. Yerleşim, ilerde Pireneler ve İber yarımadasına genişleyecek olan Vizigot Krallığı'nın çekirdeğini oluşturdu. Vizigotik yerleşim Avrupa'nın geleceğini gözler önüne serdi. General Flavius Aetius komutasındaki Roma askerleriyle yan yana savaşan Vizigot savaşçıları olmasaydı, Romalıların kontrolü tekrar ele geçirmelerinden çok, Atilla'nın Galya'yı ele geçirme ihtimali vardı.
Vizigotlar'ın ikinci büyük kralı Euric, Vizigotlar arasındaki çeşitli tartışmalı grupları birleştirdi ve 475 yılında Roma hükumetini, kendilerine tam bağımsızlık vermeye zorladı. Euric'in ölümünde Vizigotlar, Batı Roma İmparatorluğu'nun halef devletleri arasında en güçlüleriydi ve en güçlü dönemlerinden birini yaşamaktaydı.
Bu noktada Vizigotlar, İber Yarımadasında egemen güçtü, Alanları hızla ezip Vandalları Kuzey Afrika'ya gitmeye zorladı. 500 yılında Toulouse merkezli Vizigotik Krallık, kuzeybatıdaki Suevi Krallığı ve Bask ve Cantabrialılar tarafından kontrol edilen küçük alanlar hariç, Aquitania ve Gallia Narbonensis'i ve Hispania'nın çoğunu kontrol etti. Bununla birlikte 507 yılında, I. Clovis liderliğindeki Franklar, Vouillé Savaşı'nda Vizigotlar'ı yendi ve Aquitaine'ın kontrolünü ele geçirdi. Kral II. Alaric savaşta öldürüldü.
Alaric'in ölümünden sonra Vizigotik soylular, varisi olan çocuk Kral Amalaric'i ilk olarak Galya'daki son Gotik karakol olan Narbonne'ye ve sonrada Pireneler'den Hispania'ya götürdü. Vizigotik yönetimin merkezi önce Barselona'ya, daha sonra güneydeki Toledo'ya geçti. 511'den 526'ya kadar Vizigotlar, genç Amalaric'in yasal yönetim vekili olarak Ostrogotlar'ın Büyük Theoderic'i tarafından yönetildi.
554 yılında, Granada ve güneydeki Baetica, Vizigot mücadelesinin çözümüne yardım etmeye davet edilen, ancak İmparator I. Justinian tarafından öngörülen uzak batının "Tekrar Ele Geçirilmesine" öncülük etmek için umut ederek bu daveti reddeden Bizans İmparatorluğu temsilcileri tarafından (İspanya eyaletini kurmak için) ele geçirildi.
Son Aryan Vizigot kralı Liuvigild, 574 yılında kuzey bölgelerinin çoğunu (Cantabria), 585 yılında Suevic krallığını fethetti ve Kral Suintila'nın 624 yılında tamamen tekrar ele geçireceği, Bizanslar tarafından alınan güney topraklarının bir bölümünü geri aldı. Krallık 711 yılında Kral Roderic'in (Rodrigo), 19 Temmuz'da Guadalete Savaşı'nda Emevi Halifeliği tarafından güneyden gelen istilaya karşı koyarken öldürülmesine kadar varlığını sürdürdü. Bu olay, Emevilerin Hispanya'daki fetihlerinin başlangıcı oldu. 718 yılına gelindiğinde, toprakların çoğu İslami yönetime girdi.
Vizigotik bir asil olan Pelayo'nun, Covadonga Savaşı'nda Emevi kuvvetlerini yenip, yarımadanın kuzey kısmında Asturias Krallığı'nı kurmasıyla, 718 yılında İberya'nın Hristiyan Reconquista'sı başladı. Müslüman inancını kabul etmeyi veya hakimiyetinde yaşamayı reddeden diğer Vizigotlar, kuzeydeki Frank krallığına kaçtı ve birkaç nesil sonra gelecek olan Charlemagne (Şarlman) İmparatorluğunda önemli roller üstlendi. Córdoba Emirliği'nin ilk yıllarında Müslüman egemenliğinde kalan bir grup Vizigot, Emir el-Haras'ın kişisel koruması oldu.
İspanya'daki uzun hükümdarlığı boyunca Vizigotlar, Batı Avrupa'da 5. ve 8. yüzyıllar arasında kurulan yeni şehirlerden sorumluydu. (Günümüz İspanyol tanımlarından gelenlere göre) Vizigotlar kesin olarak 4 şehri; Reccopolis, Victoriacum (modern Vitoria-Gasteiz veya Iruña-Veleia olabilir), Luceo ve Olite'yi kurdular. Ayrıca bir Arap kaynağı tarafından onlara atfedilen beşinci bir şehir vardır: Baiyara (günümüz Montoro'su olabilir). Bu şehirlerin hepsi askeri amaçlarla kuruldu ve aralarından üçü zafer kutlamaları için kuruldu. Vizigotlar'ın 250 yıldan fazla bir süre İspanya'da hüküm sürmesine rağmen, Gotik dilin İspanyolca üzerinde görülen neredeyse hiçbir belirtisi yoktur.
Vizigotlar'da kültür
Vizigotik hukuk
Aristokrat sözlü geleneğin bir parçası olan Vizigotik Hukuk Yasası (forum judicum), 7. yüzyılın başında yazıldı ve el Escorial'da korunan iki ayrı el yazması kitap olarak günümüze geldi. Vizigotik Yasa, modern bir anayasanın sıklıkla yaptığından daha fazla detaya iner ve Vizigotik sosyal yapı hakkında çok fazla ayrıntı ortaya koyar.
Vizigotlar'ın aile hukuku alanındaki en büyük katkılarından biri, evlilik sonrası kadınların mülkiyet haklarının korunmasıydı. Bu yasa İspanyol kanunlarında devam etti ve sonunda Birleşik Devletler'in bir bölümünde yürürlükte bulunan topluluk mülkiyet sistemi haline geldi.
Vizigotlar'ın dini
Vizigotlar Orta Çağ'dan önce, diğer Germen halklar gibi günümüzde Germen paganizmi olarak adlandırılan dini benimsediler. Germen halklar çeşitli sebeplerle yavaş yavaş Hristiyanlığa geçerken, Hristiyanlık öncesi kültür ve yerli inançların pek çok unsuru, özellikle kırsal kesimde ve uzak bölgelerde, geçiş sürecinden sonra da varlığına devam etti.
Vizigotlar, Ostrogotlar ve Vandallar, Roma İmparatorluğu sınırları dışında kalırken Hristiyanlaştırıldılar. Bununla birlikte kabileler, Aryanistleri sapkın olarak gören ve çoğu Romalı tarafından benimsenen Nicean ("Katolik") mezhebi yerine Aryanizm mezhebini benimsediler. Vizigotik Krallık Aryanizm inançlarını, Kral Liuvigild'in saltanatına kadar sürdürdü.
Aryanizm'e uzun zamandır bağlı olan Vizigotlar ile Hispania'daki Katolik konuları arasında dinsel bir uçurum vardı. İberyalı Vizigotlar 589 yılına kadar Aryanizm'e bağlı kalmaya devam etti. Yarımadanın Katolik nüfusu arasında da derin bir mezhep ayrımı vardı. Münzevi Priscillian of Avila (Avila inancına sahip Priscillian), 385 yılında Vizigotik dönemden önce, sapkınlara karşı doğru dini bilgilerini kanıtlamaya çalışan Katolik Magnus Maximus tarafından şehit edildi ve bu işkence, sapkın olarak görülen Priscillianistler yok edilene kadar sonraki kuşaklarda da devam etti. I. Leo'nun papalığının başlangıcında, 444-447 yılları arasında León'daki Astorga piskoposu Turribius Roma'ya, Priscillianism'in hiçbir şekilde ortadan kalkmadığını ve destekçileri arasında piskoposların bile bulunduğunu bildiren ve Kutsal Makam'ın yardımını isteyen bir belge gönderdi. 5. yüzyılda aralarındaki mesafe oldukça fazlaydı. Buna rağmen Leo, her piskoposun imzasını gerektiren ve hepsinin de imzaladığı bir dizi önermeyi ileterek olaya müdahale etti. Fakat Priscillianist piskoposlar, görüşlerinden dolayı men edileceklerinden tereddüt etseler de, Iberya'daki Hristiyan cemaatlerinin bir kesimi, Ortodoks hiyerarşiden rahatsız oldular ve Aryan Vizigotlar'ını hoşgörüyle karşıladılar. Vizigotlar, Katoliklerden daha aşağı görüldüler, ancak nezaketle ve kamu düzenine göre ilgilenildiler.
Vizigotlar İspanya'yı ele geçirdiğinde, Yahudiler nüfusun büyük bir bölümünü oluşturdu. Yahudilerin birçoğu çiftçiydi, fakat çok çeşitli meslek dallarında çalışıyorlardı ve özellikle Doğu İspanya büyük şehirlerinin, kentleşmiş nüfusunun önemli bir bileşeniydi. Vizigotlar'ın Aryanizm'e geçtikleri dönemde, Yahudiler nispeten iyi durumda kaldılar. Eski Roma ve Bizans yasaları, Yahudilerin statüsünü belirledi ve onlara karşı önceden yapılan ayrımcılığı devam ettirdi. Ancak Kraliyet yargılaması her durumda oldukça sınırlıydı. Mesela hahamların, Yahudi olmayanlar tarafından topraklarının kutsanmasını istemişlerdir. Bazı Yahudiler hükumette veya orduda görev yaparken, diğerleri garnizon hizmeti için örgütlendi; bazıları da senatoyla olan bağlarını sürdürdü.O dönemde genel olarak, Yahudilere saygı duyuldu ve iyi davranıldı.
Bununla birlikte bu olay, 589 yılında I. Reccared'in Katolikliğe geçmesiyle değişti. Vizigotik toplumdaki Katolik dönüşüm, Vizigotlarla yerli İspanyol nüfusu arasındaki sürtüşmeyi büyük oranda azalttı. Bu dönüşümün başlıca amacı, bölgeyi Kilise yönetimi altında birleştirmekti ve Kilisenin en önemli şikayetlerinden biri, Yahudilerin çok fazla statü, refah ve nüfuza sahip olmalarıydı. Yerel soylular, yerel ekonomiyi ve soyluların bağımsız güçlerini geliştirmek için nüfustaki Yahudi ve Yahudi olmayan kesimlere bağımlıydılar. Vizigotik siyasi yapı geleneksel olarak (kendi krallarını bile seçebilen) yerel soylulara geniş güçler vermişti, bu nedenle kral birçok bakımdan sadece 'eşitlikteki ilk' idi ve merkezi otorite zayıftı. Dolayısıyla Yahudilerin durumu hem sembolik hem de politik olarak yerel aristokratları etkiledi. Bu nedenle Kral Reccared hemen, Hristiyanlarla Yahudiler arasındaki ilişkileri düzenlemek için ilk Toledo Konseyi'ni bir araya getirdi. Bununla birlikte, bu Konsey'de alınan ayrımcı yasaların, daha sonraki yıllarda bu kanunları tekrarlayan ve sorunları genişleten daha birçok Toledo Konseyi tarafından belirtildiği gibi, iyi olmadığı veya evrensel olarak uygulanmadığı görülmektedir. Bunlar, kilise kanununa girdi ve Avrupa'nın diğer bölgelerinde de yasal örnek oldu. Bu sürecin doruk noktası, İspanya'daki tüm Yahudilerin zorla din değiştirmesini emreden bir kararnameyle, 613 yılında Kral Sisibut döneminde gerçekleşti. Bununla birlikte, bu kararname bile açıkça kısmi bir başarı elde etti. Merkezi kararnamenin güçlenmesiyle birlikte benzer kurallar daha sonraki krallar tarafından etki artışı ile tekrarlandı. Bu kanunlar, ya Yahudilerin zorla vaftiz edilmesini sağladı ya da Şabat'a ve festivallere uymayı, sünneti ve Yahudi ayinlerini yasakladı. Yedinci yüzyıl boyunca Yahudiler işkencelere maruz bırakıldı, infaz edildi, mülklerine el konuldu, yıkıcı vergiler ödedi, ticaretleri yasaklandı ve bazen de vaftiz olmaya zorlandı. Birçoğu Hristiyanlığı kabul etmekle yükümlü idi, fakat Yahudi dini ve ibadetlerine gizli olarak devam etti. 613 sayılı kararname, İspanyol Yahudiliği için yüz yıldan fazla sürecek olan bir eziyet sürecini başlattı. Bu süreç, Müslüman fethi ile sona erdi.
Kilise gücünün dayatılmasının siyasi yönleri, bu konularda göz ardı edilemez. Vizigotik kralların Chalcedonian (Kalkedon) Hristiyanlığı'na geçmesiyle, 633 yılında yapılan Dördüncü Toledo Konseyi'ne kadar piskoposların güçleri arttı. Piskoposluk Konsey'de, soyluların daha önce kraliyet ailesinden bir kral seçmesini gerektiren kanunu değiştirdi ve bu gücü kendi yönetimine ekledi. Meclis bu kararın yanı sıra tüm Yahudilerin vaftiz edilmesini gerektiren kanunu da yürürlüğe koydu.
8. ile 11. yüzyıllarda, Banu Qasi'nin Muwallad klanı, Vizigotik Count Cassius'un soyundan geldiklerini iddia etti.