Sünnilik
Sünni kime denir?
Sünnilik, İslam dininin en büyük mezhebidir. Adını İslam peygamberi Hz.Muhammed'in örnek davranışları olan Sünnet kelimesinden alır. Sünni ve Şii Müslümanlar arasındaki genel farklılıklar, Hz.Muhammed'in kendinden sonra gelen yönetici halifelerin seçimi konusunda çıkan anlaşmazlıklardan kaynaklanmaktadır. İlerleyen zamanlarda bu anlaşmazlıklar daha geniş bir alana yayılarak siyasi yaklaşımların yanı sıra dinsel ve hukuki farklılaşmalar da ortaya çıkarmıştır.
Sünni geleneğe göre Hz Muhammed kendinden sonra yerine geçecek kişiyi belirtmemiştir . Müslüman toplum Kayınpederi Ebu Bekir'i ilk halife ilan etmiş ve Hz Muhammed'in sünnetine göre hareket etmiştir. Bu olay Muhammed'in damadı ve kuzeni Ali Bin Ebu Talip'in Halife olarak atanmasını amaçlayan Şii görüşüyle ters düşmektedir. Sünniler ile Şii'ler arasındaki gerginlikler İslam Tarihi boyunca değişen yoğunluklarla devam etmiştir. Son zamanlardaki etnik çatışmalar ve Vahabizm'in yükselişi ile daha da şiddetlenmiştir.
2009 itibariyle Sünniler dünya müslüman nüfusunun % 87-90'ını oluşturuyordu. Sünnilik İslam dünyasındaki en büyük dini mezheptir ve bunu Hristiyan dünyasında Katolik mezhebi takip eder.Sünniliğin takipçileri Arapça "Ehl-i Sünnet" olarak anılır. İngilizce olarak öğretileri ve uygulamaları yönünden Hristiyan dünyasındaki "Katolik" mezhebine benzetilir ve "ortodoks islam" olarak anılırken destekçileri ise sünni müslüman ya da "ehl-i sünnet" olarak bilinir.
Sünniliğin içindeki tüm geleneksel içtihatların temelini Kur'an, hadisler (özellikle Kütüb-i Sitte'de toplananlar) ve bağlayıcı hukuki ortak görüşler oluşturur. Geleneksel hukuk okulları tarafından geliştirilen içtihat ilkelerini kullanarak, akıl yürütme,kamu refahı ve hukuksal takdiri dikkate alınarak şeriat kanunları üretilir.
Sünnilik imanın altı şartını destekler ve mantıksal dinin Eş'ari ve Maturidi okullarının yanı sıra gelenekselist din olarak bilinen metinsel tarzlardan oluşur.
Sünnilik ne demektir?
Sünnilik olarak da anılan Sunni (Klasik Arapça: سُنِّي) "alışkanlık", "alışılmış uygulama", "gelenek ve görenek" ve "alışkanlıklar" anlamına gelen sünnetten türetilen terimdir. Bu terim Müslümanlar tarafından, peygamber Hz.Muhammed'in sözlerine uymak ve alışkanlıklarını uygulamayı ifade eder. İslam'ın bu kolu genellikle Ehli-sünnete kısaltılmış olan "sünnet ve sünneti uygulayan insanlar" manasına gelen "ehl-i sünnet vel cemaat (Arapça: أهل السنة والجماعة) " olarak anılır .
Sünniliğin tarihçesi
Ortak bir hata, Sünni mezheplerin bölünmeden önce var olan İslam'ı temsil ettiğini ve normatif ya da standart olarak kabul edilmesi gerektiğini varsaymaktır. Bu algı, kısmen güvenilir tarihi eserler tarafından kabul edilen yüksek ideolojik kaynaklara dayanmasından ve nüfusun büyük çoğunluğunun Sünni olması ve anlatıların çoğunun doğru olmadığı halde Sünniliğe uygun olmasından kaynaklanıyor. Sünnilik ve Şiiliğin,arasındaki birkaç yüzyıllık rekabetin sonuçları bunlardır. Her iki mezhep de birbirlerini daha fazla kendi kimlikleri güçlendirmek ve bölünmeleri ilerletmek için kullandı.
İlk dört halife Sünniler arasında Raşidun veya "Doğru Yol Gösteren" olarak bilinir. Sünni tanımında ilk olarak bahsi geçen Hz. Ebu Bekir, ikincisi İslam takvimini bulan Hz. Ömer, üçüncüsü Hz. Osman ve dördüncüsü Hz. Ali'dir. 20. yüzyılda Doğu Akdeniz Kıyıları, Mezopotamya, Balkanlar ve Kafkasya gibi Sünni nüfusun yoğunlukta olduğu bazı bölgelerde ihtişam kaybı nedeniyle Sünni topluluğun bazı kesimlerine kızgınlık yarattı.
Sünniler
2010'da Pew Araştırma Merkezi tarafından yürütülen ve Ocak 2011'de yayınlanan bir araştırma, dünyada 1.62 milyar Müslüman olduğunu tespit etti ve % 75-90'ın üzerinde Sünni olduğu tahmin ediliyor.
Sünniler, Hz. Muhammed'in dostlarının Müslümanlar arasında en iyileri olduğuna inanıyorlardı. Bu inanç, Hz. Muhammed'in oğlu Abdullah'ın rivayet ettiği üzere peygamber geleneğine dayanıyor: " Halkımın en iyisi beni takip edenlerdir, onların iyisi de onları takip edendir". Sünnilere göre, bu görüşe verilen destek Kuran'da da mevcuttur. Sünniler, aynı zamanda, Hz. Muhammed'in arkadaşlarının Kuran derleme görevinde olduğu için gerçek inananlar olduğunu kabul ediyor. Dahası, sahabeler tarafından anlatılan olaylar Sünniler tarafından ahir zamanda Müslüman inancının ikinci bir bilgi kaynağı olarak görülüyor.
Sünniliğin yapısı
İslam'ın resmi bir hiyerarşisi ya da din adamı yoktur. Liderler gayri resmi ve şeriat denilen bir İslam hukuku bilimcisi olmak için eğitim yoluyla nüfuz sahibi olurlar. Güney Carolina Kolombiya İslam Merkezi'ne göre zeka ve irade sahibi herkes İslam bilimcisi olabilir. Cuma günleri öğle namazı sırasında cemaat, ibadete liderlik yapmak için iyi eğitim görmüş bir kişiyi seçer ve bu kişi Hatip (konuşan bir kişi) olarak tanınır.
Sünniliğin kuralları
Mezhepler
İslam hukuku alanında sıklıkla hukuk okulu olarak anılan birçok entelektüel gelenek vardır. Bu çeşitli gelenekler, İslam hukukundaki bazı kanun ve yükümlülükler üzerine farklı bakış açılarını yansıtıyor. Bir görüş belirli bir görevi dini bir zorunluluk görebilirken, bir başkası da aynı davranışı isteğe bağlı olarak görebilir. Bu görüşler mezhep olarak görülmez; Aksine, İslami inancın çekirdeği sayılmayan konularda farklı bakış açıları temsil etmektedirler.
Tarihçiler, takip ettikleri temel ilkelere dayalı olarak kesin tesvirler bakımından farklılık göstermiştir. Pek çok geleneksel akademisyen sünniliği iki gruba ayırdı : "ehl-i hakim" ve "akıl halkı". Bilimsel yargı ve söylemler üzerine yaptıkları eleştiri nedeniyle Ehl-i hadis ya da geleneklerin hukuksal düşünceyi yalnızca kitapta bulunanlarla sınırlandırılması geretiği kanısına vardılar.Ibn Haldun sünni okullarını 3 grupta topladı bunlar : Hanefi okulu "akıl", Zahirite okulunu temsil eden "gelenek" "şafiat" "malikite" Hanbalite okulu ise hepsini kapsayan daha geniş bir ortaokuldur.
Ortaçağda Mısırdaki Memlük saltanatı Malikii, Şafii,Hanbeli,Zahiri okulları hariç sadece Hanefi ve Sünni okullarının kabul edilebilir olduğunu belirtti. Osmanlı İmparatorluğu dört okulun da resmi statüsünü Şii niteliğinin ideolojik ve siyasi karakterine saygı göstergesi olarak onayladı. Pers Safevileri, eski başbakan Sudan El-Sadık el-mehdi'nin "Ürdün Kralı ikinci Abdullah Zahiriyi tanıyor ve Sünni okullarının sayısını beşte tutuyor"olarak söylenen Amman mesajını teyit etti.
Mezhep farklılıkları
Özel kararlar vermek,yorumlamak,türetmek gibi yaygın olan şeyleri düzenleyen,yön veren olguya "İslam Hukuku" denir. Bu tarz okulların hepsinin yorumlamasının kendine has gelenekleri vardır.Bu okullar İslam hukukunu yorumlamak için açıkça kullanılan yöntemleri temsil ettiğinden her kuralın yönteminde çok az değişiklik olmuştur.Okullar arasındaki çatışma geçmişte çok daha şiddetliyken bugün okullar birbirine zıt gitmek veya sapkınlık kaynağı olmaktan ziyade ; birbirlerini uygulanabilir yasal yöntemler olarak tanıyor.
Her okulun kendine has görüşleri vardır ve bu görüş farklılıklarına saygı duyulur.
İman'ın Altı Şartı
Sünni İslam'ın, Ebu Cafer Eṭ-Ṭahavi'nin İslam Teolojisi nde belirtilen 105 temel noktadan oluşan inançla bütün Sünni Müslümanların birleştiği imanın 6 şartı olarak bilinen altı inanç maddesi vardır.
Allah'ın varlığına ve birliğine inanmakAllah'ın meleklerine inanmak
Allah'ın indirdiği kitaplara inanmak
Allah'ın peygamberlerine inanmak
Ahiret gününe inanmak
Kaderin, hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine inanmak
Dini Gelenekler
Bazı İslam bilginleri, Kuran ve Sünnette açıkça cevaplarını bulamadıkları konuları, özellikle de Tanrı'nın doğası ve insanın özgür iradesinin varlığı veya Kuran'ın ebedi varlığı gibi felsefi konularla ilgili sorularla karşı karşıya kaldılar. Bu sorular karşısında Kur'an'a ve Sünnet'e bağlı kalarak bir çok felsefi akım ortaya çıktı. Sünni Müslümanlar arasında dinde çeşitli düşünce okulları,İslam'da bir yenilik olarak görürken felsefi spekülasyona girmeden onaylayan duruma karşıt olarak, kelam bilimleri doğmaya başladı. Bunun ardından ortaya çıkan üç egemen din okulları vardı. Bunların üçü de dünyadaki Müslümanlar tarafından kabul edilir ve "İslami ortodoksluk" içinde kabul edilir. Sünni İslam'ın temel inançları, (imanın altı şartı) üzerinde anlaşmaya varıldı. Ebu Cafer Et Tahavi tarafından yazılan El Akidetu't Tahaviyye eseriyle de sistematik hale getirildi.
Eş'arî
Ebu el-Hasan El Eş'ari (873-935) tarafından kurulmuştur. Ebu el-Hasan El Eş'ari 'ın bu teolojik okulu birçok Müslüman akademisyen tarafından benimsendi ve tarih boyunca İslam dünyasının bir bölümünde gelişti. İmam Gazali, bu inancı tartışmış ve bu tartışmanın üzerine bazı ilkeler kaleme almıştır.
Eşari kelamı insan aklına vahyi yorumlamakta daha kısıtlı bir alan tanımakta ve inancın insan aklından çıkamayacağı vahye ihtiyaç olduğu dolayısıyla da vahyin gelmediği durumlarda insanın sorumlu olamayacağı ilkesini savunmaktadır. İnanç gibi tüm ahlaki ilkelerin kaynağı da vahiy ile peygamberin ve sahabilerin uygulamalarıdır.
Tanrı'nın ve ilahi özelliklerin niteliği ile ilgili olarak, Eş'arilik, Mu'taziliğin görüşünü reddetti; Kur'an'ın gerçek öz niteliklere sahip olduğu yönündeki Kuran'a yapılan göndermeler metaforikti. Eş-ari, bu niteliklerin "Allah'a en uygun" olduğunu ısrarla vurguladı. Arapça, bir kelimenin 15 farklı anlamı olabileceği geniş bir dildir; bu yüzden Eş-arilik Allah'a'ya en uygun ve Kuran ile çelişmeyen anlam bulmaya çalışmaktadır. Bu nedenle, Allah Kuran'da "O yaratılanların hiç birine benzemez " deki "O" yu belirttiği zaman, vücut kavramı oluştuğu için Allah'ın bir vücuda yada vücut parçalarına bağlanamayacağını savunur. Eş-ariler, insanın özgür iradesi üzerine Allah'ın herşeye gücünün yeteceğine inanırlar ve Kuran'ın ebedi ve insanlar tarafından yaratılmadığına inanırlar.
Maturidi
Ebu Mansur el-Maturidi tarafından kuruldu ( ölüm 944 ). Maturidilik , Orta Asya'daki Türk kabileler tarafından kabul edilene kadar azınlık geleneğiydi.(Daha önce Eş-ari ve Şafii okulunun takipçileri olmuşlardır . Daha sonra Anadolu'ya göç ederek Hanifi ve Maturidi inancına mensup olduklarını belirttiler) . Daha sonra Selçuklu Türkleri ve ardından Osmanlı Devletinin kurulduğu yer olan Türkiye'ye göç ettiler. İmparatorluk döneminde öncelikli yasalar tamamen Hanefi okulunun öğrencileri tarafından takip edilirken İmparatorluk içindeki Şafi ve Maliki okullarının öğrencileri de Eş-ari düşünce sistemlerini izliyorlardı . Maturidilik ise tüm imparatorluk içinde yeni bir önem kazandı.
Gelenekçi
Gelenekçi teoloji metinselcidir. Kuran'ı yorumlama da hadis ve ayetleri kullanırlar.Akılcı İslam Bilimini reddederler. Adı Arapça yazılı hadisin tercümesi olarak teknik anlamda "gelenek" ten türemiştir. Ayrıca bazen başka isimlerde kullanılır.
Gelenekselist Kuran Bilim taraftarları, inanç ve hukuk konularında Kur'an'ın ve hadisin görünür anlamının tek yetkiye sahip olduğuna inanmaktadır;Mantıklı olanı doğrulasa dahi mantıksal tartışmanın yasaklandığını belirtir. Tevil (metaforik yorumlama) ile uğraşanların aksine, Kuran'ın gerçek yorumuyla meşgul olurlar. Kuran'ın anlamlarını akılcı bir biçimde kavramaya çalışmazlar ve gerçeklerinin yalnızca Allah'a saklı kalması gerektiğine inanırlar. Özünde Kur'an ve Hadis metinleri "nasıl" veya "neden" diye sormadan kabul edilir.
Gelenekselist Kuran Bilim, Ahmed ibn Hanbel'in önderliğinde " ehl-i hadis" adlı bir hareket olarak hadis bilginleri arasında ortaya çıktı. İnanç konularında Mutezile ve diğer dinsel akımlara karşı öğretilerin pek çok noktasını ve onları savunmak için kullandıkları mantıksal yöntemleri kınadılar. XIV. Yüzyılda El-Eş'ari ve El-Maturidi, Mutezile mantıksallığı ile Hanbelite gerçekçiliği arasında, Muteziler tarafından savunulan akılcı yöntemleri geleneksel öğretinin en ilkelerini savunmak için kullanan orta bir zemin buldu. Bu sentezi temelde reddeden Hanbeli bilginler azınlıkta olsalar da, inançlarına duygusal ve anlatı temelli yaklaşım, özellikle bazı Bağdat'taki kent kitleleri arasında etkili olmaya devam etti.
Eş'arilik ve Maturidiliğe sıkça Sünni "ortodoks" denirken, geleneksel teoloji onunla birlikte gelişerek ortodoks Sünni inanç olarak rakip iddialar ortaya attı. Çağdaş dönemde Vahhabi ve diğer geleneksel Selefî akımları tarafından tahsis edilmiş ve Hanbeli Hukuk okulu sınırlarının çok ötesine yayılmış olan İslam dini üzerinde orantısız bir etkisi olmuştur.
Sünniliğin Hadis Anlayışı
Bugün Kitap halinde olan Kuran Hz. Muhammded (s.a.v.)'ın ölümünden sonra birkaç sahabe tarafından derlenip toplandı ve bu İslam'ın bütün mezhepleri tarafından kabul gördü. Bununla birlikte Kur'an'da ifade edilmeyen inanç ve günlük hayata dair konular vardı. Fakat erken müslüman toplulukları tarafından Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın davranış ve hareketleri gözlemlenmiştir.Daha sonraki nesiller, İslam'ın ve Onun peygamberi hakkındaki sözlü gelenekleri muhafaza etmek için kayıt altında tuttular. Kaydedilen bu sözlü geleneklere "hadis" denir. Müslüman akademisyenler ; hadisleri elemiş, çağlar boyunca gelen her geleneğin rivayet zincirini değerlendirmiş, anlatanların güvenilir olup olmadığını araştırmış ve her hadisin gücünü buna göre değerlendirmiş ve geçerli saymışlardır.
Kütüb-i Sitte
Kütüb-i Sitte, hadis koleksiyonlarını içeren altı ciltlik bir kitaptır. Sünni Müslümanlar Buhari'nin sahih veya doğru saydıkları hadis koleksiyonlarını kabul ederler ve tüm hadisleri gerçek olarak kabul ederken diğer hadis içeren koleksiyonlarına biraz daha az önem gösterirler. Bununla birlikte, Sünni Müslümanlar tarafından da saygı gören toplam altı hadis koleksiyonu bulunmaktadır. Bunlar:
Muhammed el-Buhari: Sahih-i Buhari
İmam Müslim: Sahih-i Müslim
İmam Nesai: Sünen-i Nesai
Ebu Davud: Sünen-i Ebu Davud
Tirmizi : Sünen-i Tirmizi
İbn Mace: Sünen-i İbn Mace
Aynı zamanda pek çok güvenilir hadis içeren hadis koleksiyonları vardır ve bunlar genellikle akademisyenler ve uzmanlar tarafından kullanılır. Bu koleksiyonlara örnekler şunları içerir:
Ahmed bin Hanbel'in Müsned'i
Hakim El Nişaburi'nin Mustedrek'i
İmam Malik'in Muvatta'sı
İbn Hibban'ın Sahih'i