Otokrasi
Otokrasi nedir?
Otokrasi, üstün gücün bir kişinin elinde toplandığı, kararları ne dış yasal sınırlamalara, ne de düzenli halk kontrol mekanizmalarına (belki üstü kapalı bir darbe tehdidi ya da kitlesel ayaklanma tehdidi hariç) tabi olmayan bir yönetim biçimidir. Mutlak monarşi (Suudi Arabistan gibi) ve diktatörlük (Kuzey Kore gibi) otokrasinin ana tarihsel formlarıdır. Çok eski zamanlarda, "otokrat" terimi, "çıkar çatışmalarının yokluğu" kavramıyla bağlantılı olarak, hükümdarın olumlu bir özelliği olarak ortaya çıkmıştır.
Otokrasi teriminin kökeni
Orta Çağ Yunan dilinde, Otokratlar terimi, imparator unvanına sahip olan herkes için, hükümdarın gerçek gücüne bakılmaksızın kullanılmıştır. Rus çarları ve imparatorları gibi bazı tarihi Slav hükümdarları, kendilerini Avrupa'daki başka yerlerde bulunan anayasal hükümdarlardan ayıran Otokrat unvanını resmi unvanlarından biri olarak kullandılar.
Otokrasi ve diğer yönetim biçimleri
Hem totaliterlik hem de askeri diktatörlük, genellikle otokrasiyle aynı sayılmıştır. Totaliter rejim, devletin, yaşamın ve sivil toplumun her alanını kontrol etmeye çabaladığı bir sistemdir. Devlet ya da imparatorluk yüce bir diktatör tarafından yönetilebilir ki bu da yönetimin otokratik olması anlamına gelir. Ancak bunun yanında devlet, bir komün, cunta ya da tek bir siyasi parti gibi ortaklaşa yürütülen bir liderliğe de sahip olabilir.
İki ülke arasındaki askeri ihtilaflara ilişkin bir analizde, ilgili devletlerden birinin otokrasi rejimine sahip olması durumunda, şiddetin ortaya çıkma ihtimalinin iki kat daha fazla olduğu gösterildi.
Otokrasinin sürdürülmesi
Otokratlar hükmetmek için bir güce ihtiyaç duydukları için, tarihi otokrasiler ile oligarşiler arasında açık bir çizgi çizmek zor olabilir. Çoğu tarihi otokrat asillere, orduya, rahipliğe ya da diğer seçkin gruplara bağlıydı. Bazı otokrasiler kutsal (tanrısal) hak iddiasıyla teşkilatlandırılır.
Otokrasiye örnekler
Roma İmparatorluğu: MÖ 27'de Augustus, Roma Cumhuriyeti'nin ardından Roma İmparatorluğu'nu kurdu. Augustus, resmen Roma Senatosunu koruduğu sırada tüm gerçek gücü etkin şekilde kendinde topladı. MS 161 yılında başlayan Commodus'un diktatörlük idaresine kadar Roma huzurlu ve müreffehti. Üçüncü yüzyıl, barbarlar tarafından yapılan istilaları ve ekonomik çöküşü gördü. Hem Diocletianus hem de Konstantin, imparatorun kontrol etme gücünü yükselten totaliter liderler olarak hüküm sürdüler. İmparatorluk son derece büyüdü ve Diocletianus tarafından kurulan bir tetrarşi (imparatorluğun dört lider tarafından yönetilmesi) tarafından yönetildi. Sonunda da Batı (Roma) ve Doğu (Bizans) olmak üzere ikiye bölündü. Sivil karışıklıktan, daha ileri düzeye varan ekonomik çöküşten ve Romulus Augustus'un bir Alman kralı olan Odoacer'e teslim edilmesine yol açan istilalardan sonra Batı Roma İmparatorluğu 476'da düştü.
Nazi Almanyası: Başarısız Birahane Darbesi'den sonra, Ulusal Sosyalist Alman İşçi Partisi, hükümeti devralmak için daha ince bir siyasi strateji başlattı. 1930'lu yıllardaki gergin bir sosyal ve politik ortamın ardından, Adolf Hitler liderliğindeki Naziler, kurnaz bir propaganda ve parti liderlerinin karizmatik konuşmaları yoluyla iktidarı ele geçirmek için devletteki sivil kargaşadan yararlandılar. Adolf, şansölye olarak atandığında, Nazi partisi, Reichstag Yangınından sonra sivil özgürlükleri kısıtlamaya başladı. Adolf ve partisi, işbirliği ve gözdağı kombinasyonuyla Weimar Cumhuriyeti'ni sistematik bir şekilde Hitler'in tek başına Almanya adına konuşup hareket ettiği faşist bir diktatörlüğe dönüştürerek kendi yönetimine olan tüm muhalefeti zayıflattı. Nazi Almanyası, tek bir lider tarafından yönetilen otokrasiye bir örnektir. Ancak Hitler tarafından verilen birçok karar Nazi Partisi'nin çıkarları ve ideolojisiyle çakıştı ki bu da yalnızca tek bir adam tarafından yönetilen değil, siyasi bir parti ile yönetilen bir otokrasi örneği olduğunu göstermektedir.
Aztek İmparatorluğu: Mezoamerika'da Aztekler, savaş esnasında yakaladıkları tutsakları kurban ritüellerine dönüştürmelerinden korkunç bir üne kavuşmuş olan muazzam bir askeri güç oldu. Rahiplik, insan kurbanını talep eden bir panteon'u destekledi. Soylular çoğunlukla bu tutsak ayinleri için birçok mahkumu yakalayan savaşçılardan oluşuyordu. Aztek İmparatoru, hem imparatorluğun tek hükümdarı hem askeri gücü hem de imparatorluğun saldırgan dış politikasının arkasındaki baş dini figür olarak işlev görüyordu.
Tokugawa Şogunu (Tokugawa Askeri Diktatörlüğü): Orta Çağ Japonyası kendini, savaşan klanlar, devletler ve hükümdarlar arasındaki bir dizi şiddetli çatışmanın içinde buldu. Hepsi iktidar için çılgınca bir mücadele içinde yarışıyordu. Bu lordların birçoğu birbirlerine karşı açıkça mücadele ederken, İeyasu Tokugawa, topraklarda hakim güç olana kadar, bir üstün taktikler ve kurnaz diplomasi karışımı ile tüm Japonya'nın hakimiyetini ele geçirdi. Şogununu (şehrini) Japonya'daki tek egemen güç olarak kuran İeyasu Tokugawa, Japonya'nın sınırlarını tüm yabancı uluslara kapatıp şehrini tecrit politikası ile yöneterek yaşamın her alanını kontrolü altına aldı.
Çarlık Rusyası: Rus Çarı İvan, hükümdar olarak taç giydikten kısa bir süre sonra, siyasi düşmanlarını idam veya sürgün yoluyla ortadan kaldırdı ve tüm imparatorluk üzerinde hakimiyet kurarak imparatorluğun sınırlarını çarpıcı bir şekilde genişletti. Korkunç İvan, egemenliğini güçlendirmek için Rusya'nın daimi ordusu olarak Streltzy'yi kurdu ve Çar'a son derece sadık iki süvari birliği geliştirdi: Kazaklar ve Oprichniki. Daha sonraki yıllarında, İvan, iktidardan devrilme korkusuyla askerlerine Novgorod şehrini yağmalamaları emrini verdi.