İspanya İç Savaşı

Tarihi | 17 Temmuz 1936 - 1 Nisan 1939 (2 yıl, 8 ay, 2 hafta ve 1 gün) |
---|---|
Yer |
|
Sonucu | Milliyetçilerin zaferi
|
İspanya iç savaşı hakkında özet bilgi
İspanya İç Savaşı (İspanyolca: Guerra Civil) , İspanya'da bilinen sade adı ile Sivil Savaş (İspanyolca: Guerra Civil Española), 1936-1939 yılları arasında Cumhuriyetçiler (Demokratik, sol değerlere eğilimli ve nispeten kentsel olan İkinci İspanya Cumhuriyeti ve müttefikleri olan Anarşistler) ile Milliyetçiler (General Franko öncülüğünde birleşen muhafazakar, falanjist ve Carlistler'den oluşan kesim) arasında gerçekleşmiştir. Savaş sıklıkla demokrasi ve faşizm arasında yaşanan önemli bir mücadele olarak anlatılmasına karşın, bazı tarihçiler bunun sol devrim ve sağcı karşı-devrim arasındaki mücadele olarak ele alınmasının daha doğru olduğunu savunmaktadırlar. Savaş sonunda Milliyetçiler, Cumhuriyetçileri yenerek ülkeyi ele geçirdiler ve General Franko Nisan 1939'dan öldüğü Kasım 1975'e kadar 36 yıl boyunca aralıksız bir şekilde İspanya'yı yönetti.
Savaş, ilk olarak José Sanjurjo liderliğindeki İspanya Silahlı Kuvvetlerine mensup bazı generallerin halk tarafından seçilmiş, solcu Başkan Manuel Azaña liderliğindeki İkinci İspanya Cumhuriyeti Hükümetine karşı yayımladığı bir bildiri ile başladı. Milliyetçi kesim ülkedeki birçok grup tarafından doğrudan veya dolaylı olarak desteklenmiştir. Bunlar; Özerk İspanyol Konfederasyonu Mensubu Sağcı Gruplar (Confederación Española de Derechas Autónomas, kısa adı ile CEDA), kraliyet yanlıları, dini muhafazakar Carlistler (Katolik) ve Ulusal Gelenekçi İspanyol Falanjist Saldırı Komiteleri (Falange Española Tradicionalista y de las Juntas de Ofensiva Nacional Sindicalista) gibi faşist gruplardı. Sanjurjo'nun Portekiz'den dönerken gerçekleşen uçak kazasında ölmesinin ardından Franko Milliyetçilerin lideri oldu.

Darbeye Fas, Pamplona, Burgos, Zaragoza, Valladolid, Cádiz, Córdoba ve Sevilla'daki İspanyol askeri birlikleri tarafından destek verildi. Bununla birlikte, Madrid, Barcelona, Valencia, Bilbao ve Malaga gibi bazı önemli şehirlerde ayaklanan birlikler hedeflerine ulaşamadılar ve bu şehirler hükümetin kontrolü altında kaldı. Böylece İspanya, askeri ve siyasi olarak ikiye bölündü. Milliyetçiler ve Cumhuriyetçi hükümet ülkenin kontrolü için birbirleri ile savaştılar. Milliyetçi güçler, Nazi Almanya'sı ve Faşist İtalya'dan büyük miktarda mühimmat ve asker desteği aldılar. Cumhuriyetçi (Sadık) kesim ise komünist Sovyetler Birliği'nden ve sosyalist Meksika'dan destek almıştır. Birleşik Krallık ve Fransa gibi diğer ülkeler ise resmi olmayan bir müdahale politikası yürütüyorlardı.
Milliyetçiler, 1937'de İspanya'nın kuzey kıyı şeridinin çoğunu ele geçirerek güney ve batıdaki üstlerinden ilerlemeye başladılar. Savaşın büyük bir bölümünde Madrid ile güney ve batı bölgelerini kuşattılar. Katalonya'nın büyük kısmının 1938 ve 1939'da ele geçirilmesinin ardından, savaş, Milliyetçilerin zaferi ve binlerce sol görüşlü İspanyol'un Fransa'nın güneyindeki mülteci kamplarına kaçmaları ile sona erdi. Kaybeden Cumhuriyetçiler ile ilişkisi olanlar muzaffer Milliyetçiler tarafından büyük bir zulüm ve baskı gördüler. Savaşın sonunda, General Franco liderliğindeki bir diktatörlüğün kurulması ile bütün sağ görüşlü partiler bu sistemin içinde yer aldı.
Savaş, tutku, bölünme ve vahşet ile anılır hale geldi. Organize bir şekilde gerçekleşen soykırım işlemleri, gelecekte kurulacak olan rejimin gücünün pekiştirilmesi için Franco'nun güçleri tarafından ele geçirilen bütün topraklarda uygulandı. Cumhuriyetçiler tarafından kontrol edilen bölgelerde önemli sayıda cinayetler işlendi. Cumhuriyet görevlilerinin Cumhuriyet hakimiyeti altındaki topraklarda gerçekleşen katliamlardan ne derecede sorumlu olduğu bilinmemektedir.
İspanya iç savaşı sebepleri

19. yüzyıl İspanya için çalkantılı bir zamandı. İspanya Hükümetinde reform yanlıları ileri reformların yapılmasını engellemeye çalışan muhafazakarlar siyasi bir savaşa tutuştu. 1812 İspanyol Anayasası ile başlayan anayasal yönetim geleneğinde, bazı liberaller İspanyol monarşisinin gücünü sınırlamaya ve liberal bir devlet kurmaya çalıştı. Kral VII. Ferdinand'ın Anayasayı feshetmesi ve Trienio Liberal Hükümetinin sona ermesinden sonra 1812 reformları devam edemedi. 1814 ve 1874 yılları arasında 12 başarılı darbe gerçekleştirildi. 1850 yılına kadar İspanya ekonomisi öncelikle tarıma dayanıyordu. Sanayici burjuva sınıfı ile ticaret ile uğraşan halk sınıfı pek gelişme gösterememişti. Toprak kökenli oligarşi güçlü ülkede güçlü kalmaya devam etti. Az sayıda insan latifundia adı verilen büyük mülklerin yanı sıra tüm önemli devlet görevlerini de ellerinde bulunduruyorlardı.
1868'de yaşanan halk ayaklanması, Bourbon Hanedanı'ndan, Kraliçe II. Isabella'nın devrilmesi ile sonuçlandı. Ayaklanmalara neden olan iki farklı etken vardı: Şehirlerde yaşanan bir dizi kentsel ayaklanma ve orta sınıf ile askeri birlikler arasındaki (General Joan Prim liderliğindeki) monarşinin muhafazakar tutumuna karşı gelişen liberal hareket. 1873'te Isabella'nın yerine geçen Savoy Hanedanı'ndan Kral I.Amadeo artan siyasi baskılar nedeniyle tahtı terk etti ve kısa ömürlü İlk İspanyol Cumhuriyeti ilan edildi. Aralık 1874'de Bourbon'ların yeniden iktidara gelmelerinin ardından, monarşiye karşı Carlists ve Anarşist hareket ortaya çıktı. İspanyol politikacı ve Radikal Cumhuriyetçi Parti'nin lideri Alejandro Lerroux, özellikle yoksulluğun şiddetli olduğu Katalonya'da Cumhuriyetçiliğin ön plana çıkarılmasına yardımcı oldu. Anayasa konusunda ki belirsizlikler ve askeri birlikler arasındaki giderek artan huzursuzluk 1909 'da Barselona'da "Trajik Hafta" olayının yaşanması ile sona erdi.
I. Dünya Savaşı'nda İspanya tarafsız kaldı. Savaşın ardından işçi sınıfı, sanayi sınıfı ve askeri birlikler yozlaşmış merkezi hükümetin yönetimden uzaklaştırılacağını umut ediyorlardı, ancak bu gerçekleşmedi. Komünizmin büyük bir tehdit olduğu algısı bu dönemde giderek artmaya başladı. 1923'te yapılan bir askeri darbe ile Miguel Primo de Rivera iktidara geldi; sonuç olarak İspanya, askeri diktatörlükle yönetilmeye başlandı. Rivera rejimine olan destek yavaş yavaş kayboldu ve Ocak 1930'da istifa etti. Yerine General Dámaso Berenguer getirildi. Kendisi yerine de Amiral Juan Bautista Aznar-Cabañas getirildi. Her iki adamda ülkenin kararnameler ile yönetilmesi politikasını sürdürdü. Büyük şehirlerde monarşi için çok az bir destek vardı. Sonuç olarak, 1931 yılında Kral XIII. Alfonso'ya bir cumhuriyet rejiminin kurulması için büyük baskılar yapılmaya başlandı ve kral aynı yıl 12 Nisan'da belediye seçimlerinin yapılacağını duyurdu. Sosyalist ve liberal cumhuriyetçiler seçimler sonucunda eyalet başkentlerinin neredeyse tamamını kazandılar ve Aznar hükümetinin istifasının ardından Kral XIII. Alfonso ülkeden kaçtı. Bu sırada, İkinci İspanya Cumhuriyeti ilan edildi ve İspanya İç Savaşı'nın doruk noktasına ulaştığı güne kadar gücünü korumaya devam etti.

Niceto Alcalá-Zamora başkanlığındaki devrimci komite, Alcalá-Zamora'nın cumhurbaşkanı ve devlet başkanı olduğu geçici hükümeti kurdu. Cumhuriyet rejimi, toplumun her kesiminden büyük bir destek aldı. Mayıs ayında, bir taksi şoförünün monarşist bir kulübün önünde saldırıya uğradığı olay, Madrid ve güneybatı İspanya'da yasa dışı şiddet olaylarına yol açtı. Hükümetin tepki göstermede yavaş davranması halkta huzursuzluk yarattı ve Cumhuriyet'in kiliseye zulmetmeye kararlı olduğu görüşünü güçlendirdi. Haziran ve Temmuz aylarında Confederación Nacional del Trabajo (CNT), CNT üyeleri ve Sivil Muhafızlar arasında şiddet olaylarının yaşanmasına yol açan bir dizi grev çağrısında bulundu, ardından Sivil Muhafızlar ve ordu birlikleri tarafından Sevilla'da ki CNT'ye karşı acımasız bir darbe yapıldı. Bu, birçok işçiye İkinci İspanya Cumhuriyet'ninde monarşistler kadar baskıcı olduğunu ve CNT'nin bu durumu devrim yoluyla değiştirme niyetlerini duyurduğuna inanmalarına neden oldu. Haziran 1931'deki seçimler sonucunda Cumhuriyetçiler ve Sosyalistlerin büyük çoğunluğu tekrar göreve geldiler. Büyük Buhran'ın başlamasıyla birlikte hükümet, sekiz saatlik çalışma süresi getirdi, İspanya'nın kırsal kesimindeki insanlar ile tarım işçilerine arazi kiralanmaları konusunda yardım etmeye çalıştı.
Faşizm, tartışmalı reformlara askeri alanda yardım eden reaktif bir tehdit olarak kaldı. Aralık ayında yeni bir reformist, liberal ve demokratik anayasa ilan edildi. Anayasa, birçok ılımlı Katoliğinde karşı olduğu, Katolik olan ülkede sekülerliğin yaygınlaşması için daha zorlayıcı tedbirler içermekte idi. Cumhuriyetçi Manuel Azaña 1931 Ekim ayında bir azınlık hükümetinin başbakanı oldu. 1933'te anarşitlerin seçimlerde oy kullanmamalarından dolayı sağcı partiler seçimleri kazandılar. Arazi reformunu uygulayan kararnamenin, Casas Viejas olayı, onaylanmasının ardından ülkede bulunan sağcı partiler Özerk İspanyol Sağ Kanat Konfederasyonu'nun (CEDA) kurulması kararını aldılar. Çoğunluğu merkez sağ partilere oy veren kadınlarında son zamanlarda seçimlere katılmaları, sağ partilerin seçimleri kazanmalarına yardımcı oldu.
Kasım 1933'ten sonra yaşanan "iki kara yıl" olarak adlandırılan olaylar, iç savaş riskini arttırmış gibi görünüyordu. Radikal Cumhuriyetçi Parti (RRP)'nin lideri Alejandro Lerroux hükümeti kurarak, bir önceki hükümet tarafından yapılan değişiklikleri tersine çevirdi ve Ağustos 1932'de General José Sanjurjo'nun başarısız ayaklanmasına yardım eden işbirlikçilere af uyguladı. Bazı monarşistler ise daha sonra faşist milliyetçi Falange Española Y de las JONS ("Falange") örgütüne katılarak hedeflerine ulaşmalarına yardımcı oldular. İspanyol şehirlerinin sokaklarında açıkça şiddet olayları yaşanmaya başlandı ve barışçıl çözüm önerilerine karşın şiddet yanlısı militan düşüncesi ülkede etkili olmaya devam etti.
1934'ün son aylarında iki hükümetin çökmesi ile CEDA üyeleri hükümete girdi. Tarım işçilerinin aldıkları ücretler yarı yarıya azaltıldı ve ordu Cumhuriyetçiler tarafından tasfiye edildi. 1936 seçimlerini kıl payı bir şekilde kazanan popüler bir koalisyon kuruldu. Azaña zayıf bir azınlık hükümetini yönetti ancak kısa bir süre sonra Nisan ayında Zamora'nın cumhurbaşkanı olarak seçilmesini sağladı. Başbakan Santiago Casares Quiroga, İspanya'nın parçalanmasını önlemek için hükümetin tasfiye edilmesi gerektiğine karar veren birkaç generalin düzenlemeyi planladığı askeri komplo uyarılarını dikkate almadı.
Askeri darbe
Askeri darbe hazırlıkları
Haklarında şüphe duyulan generalleri görevlerinden uzaklaştırmak için Cumhuriyetçi hükümet Franco'yu genel sekreter görevinden alarak onu Kanarya Adaları komutanlığına atadı. Manuel Goded Llopis, genel müfettişlikten çıkarıldı ve Balear Adaları'nın generali oldu. Emilio Mola, Afrika Ordusu başkanlığından Navarre'deki Pamplona askeri komutanlığına getirildi. Ancak bu değişim, Mola'nın ana karada gerçekleşen ayaklanmaları yönetmesine imkan verdi. General Jose Sanjurjo operasyonun bir numaralı ismi haline geldi ve Carlistsler'le antlaşmaya varılmasına yardımcı oldu. Mola operasyonun baş planlayıcısıydı ve operasyonun iki numaralı ismiydi. José Antonio Primo de Rivera, Falange hareketinin faaliyetlerinin sınırlandırılması için Mart ayı ortasında ceza evine kondu. Bununla birlikte, hükümetin aldığı önlemler olabildiğince kapsamlı değildi ve Güvenlik Müdürü ile diğer makamlar tarafından yapılan uyarılara da aykırı davrandı.
12 Haziran'da Başbakan Casares Quiroga, General Juan Yagüe ile bir araya geldi. General buluşmada Başbakanı kandırarak onu cumhuriyete bağlı olduğuna inandırdı. Mola ilkbaharda daha ciddi planlamalar yapmaya başladı. Franco, askeri akademinin eski müdürlüğü ve Astur madencilerinin 1934'teki grevini bastıran adam olarak sahip olduğu prestijden ötürü önemli bir figürdü. İspanyol Cumhuriyet Ordusu'nun en güçlü askeri gücü olan Afrika Ordusu birlikleri arasında çok saygı gördü. 23 Haziran'da Casares'e şifreli bir mektup yazarak askeri açıdan bir hain olduğunu fakat mektubunda görevde kalması durumunda harekete geçmeyeceğini söyledi. Casares hiçbir şey yapmadı, Franco'yu tutuklatmadı ya da kendi yanına çekmeye çalışmadı. 5 Temmuz'da İngiliz Gizli İstihbarat Servisi, Franco'yu Kanarya Adaları'ndan İspanyol Fas'ına taşımak için bir Dragon Rapide uçağı kullandı. 14 Temmuz'da Franco bölgeye geldi.
12 Temmuz 1936'da Falange üyeleri, Madrid'de bir polis memurunu öldürdü. Öldürülen memur Saldırı Önleme Birliği üyesi Teğmen José Castillo idi. Castillo aynı zamanda bir Sosyalist Parti üyesiydi, çeşitli eylemlere katılmıştı ve UGT gençliği üyelerine askeri eğitim veriyordu. Castillo, Sivil Muhafız Birliği Teğmeni Anastasio de los Reyes'in cenaze töreninden sonra çıkan isyanları şiddetle bastıran Saldırı Önleme birliğine liderlik ediyordu. Los Reyes, cumhuriyetin 5. yılı kutlamalarında, 14 Nisan günü düzenlenen askeri geçit töreni sırasında anarşistler tarafından vurulmuştu.

Saldırı Önleme birliğinin yeni lideri Fernando Condés oldu, kendisi Castillo'nun yakın arkadaşıydı. Ertesi gün ekibi, CEDA'nın kurucusu José María Gil-Robles y Quiñones'u, Castillo cinayetine karşı bir misilleme olarak tutuklamaya çalıştı, ancak evde olmadığı için önde gelen İspanyol Monarşist ve Muhafazakar Parlenmento üyesi José Calvo Sotelo'nun evine gittiler. Tutuklama grubunun bir üyesi ve sosyalist olan Luis Cuenca, Calvo Sotelo'yu boynunun arkasından vurarak infaz etti. Hugh Thomas, Condés'in Sotelo'yu tutuklamaya niyetli olduğunu ve Cuenca'nın kendi inisiyatifine göre hareket ettiği sonucuna varmasına rağmen, bu olayı tartışan diğer kaynakları bunu gözardı ettiler.
Büyük misilleme olayları peş peşe geldi. Polisin katılımı ile Sotelo'nun öldürülmesi, sağ kanatta bulunan hükümet muhalifleri arasında şüphe uyandırmakla beraber büyük tepki çekti. Her ne kadar milliyetçi generaller planladıkları ayaklanma için hazırlıklarını tamamlamışlarsa da, bu olay gerçekleştirdikleri darbe için bir katalizör ve kamuoyu desteği sağlamıştır.
Indalecio Prieto liderliğindeki sosyalistler ve komünistler, ordunun harekete geçmesinden önce silahların halka dağıtılmasını talep ettiler. Başbakan bu konuda tereddüt etti.
Darbenin başlangıcı

Ayaklanmanın zamanlaması, 17 Temmuz günü saat 17: 01 olarak Carlistslerin liderliğindeki Manuel Fal Conde tarafından belirlendi. Bununla birlikte, ayaklanmanın zamanlaması bazı yerlerde değişlik gösterdi -Fas'ta bulunan ordu birlikleri 18 Temmuz günü saat 05:00 da harekete geçtiler ve sonraki güne değin Fas'ta tamamen hakimiyeti sağladılar. Bunun ardından birlikler İber Yarımadası'na gönderilmeye başlandı. Ayaklanmanın hızlı bir darbe şeklinde olması planlanmıştı fakat hükümet ülkenin büyük bir kısmının kontrolünü elinde tutturmayı başarmıştı.
Fas üzerindeki hakimiyet artık kesinleşmişti. Fakat Fas'ta uygulanacak olan plan, 17 Temmuz'da keşfedildi, bu da komplocuları derhal harekete geçmeye zorladı. İsyancılar küçük bir direnişle karşılaştılar ve toplamda 189 kişiyi vurdular. Goded ve Franco, görevlendirildikleri adaların kontrolünü derhal ele geçirdiler. Başbakan Casares Quiroga, 18 Temmuz'da CNT ve Unión General de Trabajadores (UGT)'den gelen yardım tekliflerini reddetti ve bu grupların genel grev ilan ederek harekete geçmesini sağladı. Bu gruplar kendi silah stoklarını açtılar, bazıları 1934'deki ayaklanmalardan beri gömülüydü. Paramiliter güvenlik güçleri ise isyana askeri müdahalede bulunmadan, ayaklanmaya katılıp katılmama konusunda önce milis faaliyetlerinin sonuçlarını görmek için beklediler. Asi ya da anarşist milisler tarafından gerçekleştirilen hızlı müdahaleler birçok şehrin ve kasabanın kaderinin belirlenmesi üzerinde etkili oldu. General Gonzalo Queipo de Llano, isyancılar için Seville'i ele geçirmeyi başardı ve bir dizi subayı tutukladı.
Sonuç

İsyancılar, Franco'nun Afrika birliklerinin İber Yarımadası'na taşınması için kritik öneme sahip Seville ile Eski Castile ve León'un muhafazakâr ve Katolik bölgeleri hariç büyük şehirleri ele geçiremediler. Kadiz ise Afrika Cumhuriyeti Ordusu'ndan ana karaya gelen ilk birliklerin yardımıyla isyancılarca ele geçirildi.
Hükümet, Malaga, Jaén ve Almería'nın kontrolünü elinde tuttu. Madrid'de isyancılar, büyük miktarda kan dökülmüş olan Montaña kışlasında sıkıştılar. Cumhuriyetçi lider Casares Quiroga yerini José Giral'a bıraktı. José Giral sivil halka silah dağıtılmasını emrediyordu. Bu, Madrid, Barselona ve Valensiya dahil olmak üzere büyük sanayi merkezlerinde isyancı ordu birliklerinin yenilmesini kolaylaştırdı, ayrıca bu durum anarşistlerin Barselona ile Aragon ve Katalonya'yı geniş çaplı olarak ele geçirmelerine izin verdi. General Goded, Barselona'da teslim olmuş ve daha sonra ölüm cezasına çarptırılmıştır. Cumhuriyet hükümeti, hemen hemen ülkenin tüm doğu kıyılarında ve Madrid çevresindeki merkez alanların yanı sıra Asturias, Cantabria ve Bask bölgesinin kuzeyindeki bir kısmında kontrolü ele almıştı.
İsyancılar kendilerini Nacionales (Milliyetçiler) olarak adlandırdılar, ancak kendilerini eski "milliyetçiler" değil, "gerçek İspanyollar" olarak ilan ettiler. Darbenin sonucu olarak, Milliyetçiler İspanya'da 25 milyonluk nüfusun 11 milyonluk kesimini kontrol altına almışlardı. Bununla beraber Milliyetçiler İspanya'da bulunan ordunun yarısının , 60.000 adamdan oluşan, 35.000 kişiden oluşan Afrika Ordusunun, milis polis gücünün yarısından biraz azının, Saldırı Muhafızlarının, Sivil Muhafızların ve Carabineerslerin desteğini almışlardı. Cumhuriyetçiler kontrolleri altında ise ülkedeki, tüfeklerin yarısı ile hem makineli tüfeklerin hemde topçu birliklerinin yaklaşık üçte biri vardı.
İspanyol Cumhuriyet Ordusu'nda yeterince modern durumda sadece 18 tank vardı ve Milliyetçiler 10 tanesinin kontrolünü ellerine geçirmişlerdi. Donanma kapasitesi de eşit değildi, Cumhuriyetçilerin sayısal bir avantajı vardı, fakat Deniz Kuvvetleri'nin en üst düzey komutanları ile donanmanın en modern iki gemisi ağır kruvazör Canarias - Ferrol tersanesinde ele geçirildi - ve Baleares Milliyetçilerin kontrolü altındaydı. İspanyol Cumhuriyet Donanması, orduyla aynı sorunları yaşamaktaydı - birçok subay, ayaklandıktan sonra ya görevden atılmış ya da öldürülmüştü. Hava kuvvetlerinin üçte ikisi hükümetin kontrolü altındaydı - ancak uçakların tamamı eski ve modaları geçmişti.
İspanya iç savaşı tarafları

Savaş, Cumhuriyetçi sempatizanlar tarafından, tiranlığın karşısında verilen özgürlük mücadelesi olarak gösterilirken, milliyetçiler tarafından ise "Hristiyan medeniyeti" karşısında savaşan komünist ve anarşist "kızıl barbarlar" olarak gösterildi. Milliyetçiler ayrıca, istikrarsızlığın ve kanunsuzluğun hakim olduğu ülkeye güvenlik ve istikrar getirdiklerini iddia ettiler. Özellikle sol kanatta yer alan İspanyol siyaseti, sosyalistler ve komünistler cumhuriyete destek verdiğinden dolayı oldukça parçalanmıştı. Cumhuriyet döneminde anarşistler karışık fikirler içerisindelerdi, ancak İç Savaş sırasında birleşerek büyük gruplar oluşturdular, Milliyetçilere karşı çıktılar. Buna karşın muhafazakârlar, Cumhuriyet hükümetine duydukları ateşli muhalefet etrafında birleştiler ve daha birleşik bir görünüm sundular.
Darbe silahlı kuvvetleri eşit derecede bölüşmüştü. Tarihsel bir tahmine göre, hükümete sadık 87.000 asker vardı ve 77.000 kadar asker ise isyancılara katılmıştı. Ancak bazı tarihçiler Milliyetçilere bağlı asker sayısının yukarıya doğru revize edilmesi gerektiğini ve bunun muhtemelen 95.000 civarında olduğunu belirtmişlerdir.
İlk birkaç ay boyunca iki orduya da birçok gönüllü katıldı. Maalesef, bu konuda hiçbir bilimsel tahmin mevcut değildir. Ağustos ayından itibaren her iki taraf da kendi birbirlerine benzer şekilde hazırlanmış, zorunlu askerlik programlarını başlattılar ve bu sayede orduları daha da büyüttüler. Nihayet, 1936'nın son aylarında, yabancı birlikler ülkeye geldi. Enternasyonel (Uluslararası) Tugaylar Cumhuriyetçilerin safında savaşırken, İtalyan CTV'ler, Alman Kondor Lejyonu ve Portekizli Viriatoslar ise Milliyetçilerin saflarına katılmışlardır. Sonuç olarak, Nisan 1937'de Cumhuriyetçilerin saflarında yaklaşık 360.000 asker varken Milliyetçilerin saflarında ise yaklaşık 290.000 asker vardı.

Ordular giderek büyümeye devam etti. İnsan gücü ihtiyacının karşılandığı başlıca kaynak zorunlu askerlikti. Her iki taraf da zorunlu askerlik planlarını sürdürdü ve zamanla daha da genişletti. Milliyetçiler askere almada daha sıkı bir politika izlediler ve gönüllüler için çok az yer kaldı. Yabancılar orduların daha fazla büyümeye pek katkıda bulunmadılar. Milliyetçiler saflarında bulunan İtalyanlar sayılarını azaltırken, Cumhuriyetçiler giderek artan kayıplarını karşılamak için bu birlikleri ön cephelere sürdüler. 1937/1938 döneminde her iki ordu da sayısal olarak eşitti (yaklaşık 700.000).
1938 yılı boyunca, temel prensip eğer gerek yoksa yeni erkekler askere alınmayacaktı; bu aşamada Cumhuriyetçiler daha agresif bir biçimde davrandılar. Yıl ortasında, Ebro Savaşı'ndan hemen önce, Cumhuriyetçiler, her zamanki komuta ettikleri kuvvetten daha fazla, 800.000'in biraz üzerinde kişiden oluşan bir orduyu komuta ederek üstün bir başarı elde ettiler. Bu sayı zaten 880.000 kişiyi kontrol eden Milliyetçilere denk bir sayı değildi. Ebro Savaşı, Katalonya'nın düşmesi ile orduda ki disiplinin çökmesine, Cumhuriyetçi birliklerinin büyük ölçüde dağılmasına neden oldu. Şubat 1939 sonlarında orduları 400.000 kişiye düştü, milliyetçilerin ordusu ise iki kat daha fazla idi. Son zafer sırasında, milliyetçiler 900.000 askeri komuta ettiler.
Cumhuriyetçi kuvvetlerin saflarında hizmet veren İspanyolların toplam sayısı resmi olarak 917.000 kişi olarak belirtilmiştir. Daha önce yapılan tarih araştırmaları Cumhuriyet kuvvetlerinin toplamını (yabancılar da dahil) 1,75 milyon olarak belirtse de, en son bilimsel çalışmalar bu sayının "1 milyonu erkek olamak üzere" 1,2 milyon olarak belirtmiştir. Milliyetçi kuvvetlerin saflarında hizmet veren İspanyolların toplam sayısı erken dönemlerde yapılan çalışmalarda 1,26 milyon (yabancılar da dahil) olarak belirtisel de, son yapılan çalışmalar ile bu sayının '' yaklaşık 1 milyon erkek'' olduğu belirtilmiştir.
İspanya iç savaşında cumhuriyetçiler

Sadece iki ülke Cumhuriyetçileri tamamen, açıkça destekledi: Meksika ve SSCB. Bu iki ülkeden özellikle SSCB, Cumhuriyetçilere diplomatik destek, gönüllü birlikler ve silah alabilme imkanı tanıdı. Diğer ülkeler ise savaş boyunca tarafsız kaldı. Bu durum İngiltere ve Birleşik Devletler'de aydınlar arasında, diğer dünya ve Avrupa ülkelerinde ise Marksistler arasında büyük bir rahatsızlık yarattı. Bu durum, savaşta Cumhuriyetçi Birliklere destek olmak için binlerce yabancının gönüllü olarak İspanya'ya gitmek için Uluslararası (Enternasyonal) Tugaylara katılmalarına neden oldu. Bu durum onlar için büyük bir moral kaynağı iken, askeri açıdan pek de etkili değildi.
Cumhuriyet'in İspanya'daki destekçileri genelde orta derecede bir kapitalist liberal demokrasiyi destekleyen merkeziyetçiler ile cumhuriyete karşı olmalarına rağmen darbeci güçlere karşı ortak bir tavır alan devrimci anarşistlerden oluşuyordu. Cumhuriyetçilerin tabanı esasen laik ve kentsel kesimden oluşmakla birlikte topraksız köylülerin de desteğini içeriyordu. Ayrıca Cumhuriyetçiler Asturias, Bask bölgesi ve Katalonya gibi sanayi bölgelerinde de güçlüydüler.

Bu oluşum, destekçileri tarafından ''Sadıklar'' olarak adlandırılırken, diğer partiler ve gruplar tarafından ise "Cumhuriyetçiler", "Popüler Cephe" ya da "hükümet" olarak adlandırıldı. Rakipleri tarafından ise (los rojos) "Kızıllar" olarak adlandırıldı. Cumhuriyetçiler kentlerde yaşayan işçiler, tarım işçileri ve orta sınıfın bir bölümü tarafından desteklenmiştir.
Muhafazakâr ve güçlü Katolik Bask bölgesi, Galiçya ve sola daha fazla eğilimli Katalonya ile birlikte merkezi Madrid hükümetinden ayrı bir özerklik ya da bağımsızlık arayışı içindeydi. Cumhuriyet hükümeti, Ekim 1936'dan sonra kuvvetlerini ''Halkın Cumhuriyet Ordusu'' (Ejército Popular Republicano veya EPR) adı altında çeşitli tugaylar şeklinde oluşturan iki bölgeye özeklik tanıdı.
Savaş sırasında cephede savaşan ünlü isimler arasında İngiliz romancı George Orwell (1938 yılında kendi savaş deneyimlerini anlattığı Katolaonya'ya Selam'ı yazdı) ile cephede geçirdiği günlerde taşınabilir kan transferini (kan nakli) bulan Kanadalı ünlü kalp cerrahı Norman Bethune vardı. Simone Weil ise savaşın başlamasından sonra Buenaventura Durruti'nin anarşistlerden oluşan birliğine katıldı. Fakat sahip olduğu görüş problemleri nedeniyle diğer savaşçılar Weil'in kendilerini vurabileceğinden korkuyordu. Bu nedenle onu operasyonlara götürmekten çekindiler. Biyografi yazarı Simone Petrement'ün iddiasına göre Weil yemek pişirme sırasında yaşanan bir kazada yaralanınca bölgedeki cepheden tahliye edildi.
İspanya iç savaşında milliyetçiler

Nacionales ya da Milliyetçiler - "asiler" ya da "isyancılar" olarak adlandırılırken, rakipleri tarafından ise ''Franco'cu (Franquistas)'' ya da "faşistler" olarak adlandırıldılar. Ülkenin parçalanması korkusu ile ayrılıkçı hareketlere karşı çıktılar. Temel olarak, falanjistler ve monarşistler gibi ayrılıkçı hareketlerin karşıtlar ya da anti-komünistler olarak tanınmışlardır. Liderleri genellikle daha zengin, daha muhafazakâr, monarşist, arazi sahibi olarak geçmişe sahip kişilerden oluşmaktaydı.
Milliyetçi taraf Carlists ve Alfonsistleri, İspanyol milliyetçilerini, faşist Falanjları, muhafazakârları ve monarşist liberallerden oluşuyordu. Hemen hemen tüm Milliyetçi grupların güçlü Katolik inançları vardı ve yerel İspanyol din adamları tarafından destekleniyorlardı. Milliyetçiler ayrıca milletvekilleri, Katolik din adamlarının (Bask Bölgesi dışında) büyük çoğunluğu, ordunun önemli birimleri, büyük toprak sahipleri ve birçok iş adamını da içeriyordu.
Sağcı grupların savunduğu başlıca argümanlardan biri, Cumhuriyetçilerin hedefleri haline gelen ve ''ülke için bir hastalık'' olarak nitelendirilen Katolik Kilisesi'nin savunulmasıydı. Kilise, Cumhuriyetçiler tarafından 1931 İspanyol Anayasası ile güçlendirilen liberal ilkelere karşıydı. Savaştan önce, Astur madencilerinin 1934'te yaptıkları grev sırasında dini yapılar yakıldı ve en az 100 din adamı, dini sivil ve pro- Katolik polisi devrimciler tarafından öldürüldü.
Franco, 1934 olaylarını bastırmak için İspanya'nın sömürge ordusu olan Afrika Ordusu'nun paralı askerlerini getirmiş, ağır topçu saldırıları ve bombalama hareketleri ile madencileri cezalandırmıştı. İspanyol Lejyonu tam anlamıyla bir vahşet uyguladı; birçok erkek, kadın ve çocuk öldürüldü ve ordu onlarca solcuyu sorgusuzca infaz etti. Olaylar sonrasında yaşanan baskı oldukça acımasızdı. Asturias'da bulunan tutsaklar işkence gördü.
1931 anayasasının 24 ve 26. maddeleri İsa Cemaati'ni yasaklamıştı. Bu durum birçok dindar insanı rahatsız etti. Cumhuriyetçi bölgelerde görev yapan devrimcilerin savaşa karışmamış 7.000 kadar din adamı ile binlerce sivili öldürmesi, Katolik Kilisesi'nin Milliyetçilere olan desteğinin daha da artmasına neden oldu.
Faslı Yerel Düzenli Kuvvetler isyancı birliklere katıldılar ve iç savaşta önemli bir rol oynadılar.

Diğer gruplar
Katalan ve Bask milliyetçileri savaş sırasında ortak hareket etmediler. Sol kanatta yer alan Katalan milliyetçileri Cumhuriyetçilerin yanında yer alırken, Muhafazakâr Katalan milliyetçileri, hükümet karşıtı ve kontrolündeki bölgelerde uygulanan müsadere yüzünden hükümeti destekleme konusunda çok daha az istekli davranıyorlardı. Muhafazakâr Bask Milliyetçisi Partisi tarafından temsil edilen Bask milliyetçileri, muhafazakâr Katalanlar'ı etkileyen nedenlerden ötürü, Navarre'deki bazıları ayaklanmalara katıldılarsa da, Cumhuriyet hükümetini de hafif de olsa destekliyorlardı. Dini konulardan bağımsız olarak çoğu Katolik olan Bask milliyetçileri, Cumhuriyetçilerle birlikte savaşıyorlardı, oysa PNV, Bask milliyetçi partisi, Bilbao savunma planlarını milliyetçilere vererek kuşatma süresini ve kuşatma sırasında yaşanacak olan kayıpları azaltmayı ummuşlardı.
İspanya iç savaşına dışardan müdahaleler

İspanyol İç Savaşı Avrupa'da siyasi bölünmelere yol açtı. Sağcılar ve Katolikler, milliyetçileri Bolşevizmin yayılmasını durdurmanın bir yolu olarak gördükleri için desteklediler. Solcu kesimde ise, işçi sendikaları, öğrenciler ve entelektüeller de dahil olmak üzere, insanlar savaşın faşizmin yayılmasının durdurulması için gerekli bir savaş olduğunu düşünmüşlerdir. Savaş karşıtı ve pasifist düşünce ise birçok ülkede güçlü bir konumdaydı ve İç Savaşın ikinci bir dünya savaşına dönüşmesi ihtimaline karşı uyarılarda bulundular. Bu bakımdan, savaş Avrupa'daki istikrarsızlığın bir göstergesiydi.
İspanyol İç Savaşı, muharip ve danışma görevlerinde bulunan birçok İspanyol olmayan kişininde katıldığı bir savaş halini almıştı. İngiltere ve Fransa, İspanya'ya karşı silah ambargosunun uygulanması hariç savaşa müdahale edilmemesini savunan 27 ülke arasında başı çekiyorlardı. Amerika ise gayri olarak aralarına katılmış bulunuyordu. Almanya, İtalya ve Sovyetler Birliği ambargo kararını resmen imzaladılar, ancak ambargoyu görmezden geldiler. Ancak ithal edilen malzemelerin İspanya'ya gönderilmesinin engellenmesi kararı büyük ölçüde etkisiz kaldı ve Fransa özellikle Cumhuriyetçi birliklere gönderilen büyük miktarda yardım malzemesine göz yummakla suçlandı. Çeşitli Avrupalı güçlerin gerçekleştirdikleri gizli eylemler, o sırada, dünya çapında savaş karşıtı unsurların dikkat çektiği başka bir dünya savaşı yaşanması riskini taşıyordu.
Milletler Cemiyeti'nin savaşa olan tepkisi, komünizmin yayılması korkusundan etkilenmişti ve savaş grupların silah ve diğer yardım maddelerini temin etmelerini engellemek için yetersiz kalmıştı. Cemiyette dışarıdan müdahale edilmeyen bir komite oluşturulmuş olsa da, uyguladığı politikaların çok az bir kısmı gerçekleşmişti ve verdiği direktifler etkisizdi.
İspanya iç savaşında milliyetçilere destek
Almanya

Almanya'nın savaşa katılımı, Temmuz 1936'da savaşın başlamasının ardından birkaç gün sonra gerçekleşti. Adolf Hitler, Milliyetçiler'e yardım etmek için hızlı bir şekilde hava unsurları ve zırhlı birlikler gönderdi. Savaş, Alman ordusu için en son teknoloji ile uygulanan ciddi bir savaş deneyimi kazandırdı. Bununla birlikte, müdahale aynı zamanda Hitler'in hazır olmadığı bir dünya savaşına dönüşme riskini de beraberinde getirdi. Bu nedenle yardımlarını kısıtladı ve bunun yerine Benito Mussolini'yi büyük İtalyan birlikleri göndermeye teşvik etti.
Nazi Almanya'nın gerçekleştirdiği eylemler arasında en önemlisi, Temmuz 1936'dan Mart 1939'a kadar Luftwaffe ve Alman Ordusu'na mensup (Heer) gönüllülerden oluşan çok maksatlı Kondor Lejyonu'nun kurulması idi. Konder Lejyonu, 1936 Toledo Savaşı'nda çok yararlı olduğu kanıtlandı. Almanya savaşın erken safhalarında Afrika Ordusu'nu İspanya ana karasına taşıdı. Alman operasyonları, özellikle 26 Nisan 1937'de 200 ila 300 sivilin ölümüne neden olan Guernica'nın bombalanması da dahil olmak üzere bombalama görevlerini de içerecek şekilde genişledi. Almanya, savaşı, özellikle Luftwaffe'nin Stuka ve üç motorlu Junkers Ju-52 nakliye (Bombalayıcılar olarak da kullanılıyor) uçakları gibi yeni silahlarını test etmek için kullandı ve bu da bu silahların oldukça etkili olduklarını gösterdi.

Alman katılımı, Kriegsmarine tarafından yapılan bir U-bot operasyonu olan Ursula Operasyonu ile kendini iyece gösterdi. Lejyon, özellikle yapılan hava savaşlarında Milliyetçilere birçok zaferde öncülük ederken, İspanya'da bulunan Alman tankları sonraki savaşta kullanmak için çok değerli taktik bilgiler elde etmişlerdir. Alman birliklerinin Milliyetçi güçlere verdikleri eğitim ne kadar değerli olduğunu kanıtlayacaktır. Savaşın sonunda, toplamda piyade, topçu, hava ve deniz kuvvetleri mensubu olamak üzere 56.000 Milliyetçi asker, Alman subaylar tarafından eğitilmişti.
Savaşta yaklaşık olarak 16.000 Alman vatandaşı savaştı, bunların yaklaşık 300 kadarı öldü, ancak herhangi bir zamanda toplamda 10.000'den fazla asker savaşlara katılamadı. Milliyetçilere yapılan Alman yardımı 1939 yılında yaklaşık £ 43.000.000 (215.000.000 $) idi, bunların yüzde 15,5'ini maaş ve masraflar, yüzde 21,9'unu İspanya'ya direkt yapılan teslimatlar, yüzde 62,6'sını da Kondor Lejyonu'na yapılan harcamalar oluşturuyordu. Almanya, Milliyetçilere toplamda 600 uçak ve 200 tank vermişti.
İtalya

Francisco Franco'nun isteği ve Hitler'in cesaretlendirmesinden sonra Benito Mussolini'de savaşa katıldı. Etiyopya'nın İkinci İtalya-Etiyopya Savaşı'nda ki zaferi ve Etiyopya'nın fethi İtalya'yı kendi gücünden emin kılarken, bir İspanyol müttefik Akdeniz Sahasındaki İtalyan Operasyonlarını daha güven içinde kılacaktı. Kraliyet İtalyan Deniz Kuvvetleri (İtalyan: 'Regia Marina) Akdeniz ablukasında önemli bir rol oynamıştır ve sonuç olarak İtalya, Milliyetçi davaya makineli tüfek, top, uçak, tanker ile Lejyoner Hava Kuvvetlerini (Aviazione Legionaria) ve Gönüllüler Kolordusunu (Corpo Truppe Volontarie, CTV) göndermiştir. İtalyan CTV gücünün zirvesinde iken, Milliyetçilere 50.000 askerlik destek verecekti. İtalyan savaş gemileri, Cumhuriyetçi donanmanın Milliyetçilerin kontrolü altında tutulan İspanyol Fas'ını abluka altına almasını engellemek için görev aldı ve Cumhuriyetçi şehirler olan Malaga, Valensiya ve Barcelona'ya yapılan deniz bombardımanına katıldı. Toplamda, İtalya Milliyetçilere 660 uçak, 150 tank, 800 top, 10,000 makineli tabanca ve 240,000 tüfeklik destek sağladı.
Portekiz
Portekiz Başbakanı António de Oliveira Salazar'ın başında bulunduğu Estado Novo rejimi, Franco'nun kuvvetlerine mühimmat ve lojistik yardım sağlanması konusunda önemli bir rol oynamıştır. Çatışmanın sürdüğü süre boyunca, - yarı resmi yollardan Porkezli gönüllülerden oluşan 20.000 kişilik ''Viriatos'' adı verilen bir birlik, İspanya'ya milliyetçilerin yanında savaşması için gönderilmiştir. Portekiz'de bulunan otoriter rejim İspanya'da ki müttefiklerine yönelik uygulanacak olan ve herhangi bir ikmal trafiğini etkileyebilecek uygulamaların Portekiz topraklarında geçersiz olduğunu ilan etti.
Diğerleri

İngiltere'de yönetimde bulunan medya ve elit kesim tarafından da desteklenen Muhafazakar hükümet İngiltere'nin tarafsızlık politikasını sıkı bir şekilde korudu. Bu sırada aşırı sol kesimler Cumhuriyetçilere yardım için harekete geçmeye başlamışlardı. Hükümet, İspanya'ya silah gönderilmesine izin vermedi ve silah gönderilmesini durdurmak için bölgeye savaş gemileri gönderdi. İspanya'da gönüllü olarak mücadele etmek bir suç haline geldi, ancak yine de yaklaşık 4000 kişi gitti. Ülkedeki aydınlar Cumhuriyetçileri şiddetle savundular. Birçoğu otantik anti-faşizm bulmayı umarak İspanya'yı ziyaret etti. Bu ziyaretlerin Hükümet üzerinde çok az etkisi vardı ve ülkede barışın oluşturulması için güçlü bir kamuoyu desteği oluşturamadı. İşçi Partisinin Katolik unsurları Milliyetçilerin lehine bölünmüştü. İşçi Partisi resmi olarak silah ambargosunu onayladı ancak Cumhuriyetçi davaya destek talep eden bir organizasyon oluşturmaktan da geri durmadı. Ancak sonunda Loyalistslere olan bazı destekleri dile getirdiler.
Romanyalı gönüllülerden oluşan ve Demir Muhafızların (Başmelek Mikail'in Lejyonu) genel sekreteri Mota tarafından yönetilen ve Yedi Lejyonerler olarak adlandırılan grup 1936 yılında Milliyetçilerle olan müttefikliklerini ilan etmek için İspanya'ya bir ziyaret gerçekleştirdiler.
İrlanda hükümetinin savaşa karşı yasağı olmasına rağmen, "İrlanda Tugayı" olarak bilinen İrlandalı siyasi eylemci ve İrlanda Cumhuriyet Ordusu lideri Eoin O'Duffy'yi takip eden yaklaşık 600 İrlandalı, Franco ile birlikte savaşmak için İspanya'ya gitti. Gönüllülerin çoğunluğu Katolikti ve O'Duffy, Milliyetçilerin komünizme karşı savaşına gönüllü olarak yardım ettiklerini söyledi.
İspanya iç savaşında cumhuriyetçilere destek
Uluslararası Tugaylar

Radikal komünist ya da sosyalist birliklere bağlı çoğu İspanyol olmayan Uluslararası Tugaylara katılan savaşçıların birçoğu İspanyol Cumhuriyetinin, faşizme karşı verilen savaşta önemli bir cephe hattı olduğuna inanıyorlardı. Tugaylar, Cumhuriyetçiler için savaşan en büyük yabancı birliği temsil etmekteydi. Tugayda toplamda 40.000 kadar gönüllü bulunmaktaydı, fakat savaş zamanındaki toplu olarak sayıları 18.000'ini asla geçmemişti. Tugay 53 ülkeden gelen savaşçılardan oluştuğunu iddia etmekteydi.
Fransız Üçüncü Cumhuriyeti'nden (10.000), Nazi Almanyası'ndan, Avusturya Federal Devletinden (5.000) ve İtalya Krallığı'ndan (3.350) önemli sayıda gönüllü geldi. Her biri 1000'den fazla gönüllü ise Sovyetler Birliği, Birleşik Devletler, Birleşik Krallık, İkinci Polonya Cumhuriyeti, Yugoslav Krallığı, Macaristan Krallığı ve Kanada'dan geldi. Almanlardan oluşan Thälmann Taburu ve İtalyanlardan oluşan Garibaldi Tabur, Madrid Kuşatmasında yer aldılar. Amerikalılar, XV. Uluslararası Tugayını ("Abraham Lincoln Tugayı") kurarak savaşırken, Kanadalılar Mackenzie-Papineau Taburuna katıldılar.
Cumhuriyetçiler tarafında Rumen Komünist Partisi üyeleri Petre Borilă ve Valter Roman'da dahil olmak üzere 500'den fazla Rumen komünist savaşıyordu. İrlandalı folk şarkıcısı Christy Moore tarafından "Viva la Quinta Brigada" şarkısında ölümsüzleştirilen Connolly Birliği İrlanda'dan gelen yaklaşık 145 erkekten oluşuyordu. Bazı Çinli gönüllülerde Tugaylara katıldı; Çoğunluğu sonunda Çin'e geri döndü, ancak bazıları ceza evine veya Fransız mülteci kamplarına gittiler ve bir avuç kadarı İspanya'da kaldı.
Sovyetler Birliği

Genel Sekreter Joseph Stalin Müdahale Karşıtı Anlaşmayı imzalamış olsa da, Sovyetler Birliği, Cumhuriyet kuvvetlerine maddi yardımlar sağlayarak, Cumhuriyetin ana silah kaynağı haline geldi ve Milletler Cemiyetinin uygulama kararı aldığı ambargo ile çatıştı. Hitler ve Mussolini'den farklı olarak Stalin bunu gizlice yapmaya çalıştı. SSCB tarafından Cumhuriyetçilere verilen yardımlar tahminen, 634 ile 806 uçak, 331 ile 362 tank ve 1.034 ile 1.895 top arasında değişmektedir.
Stalin, X Operasyonu olarak adlandırılan silah sevkiyat operasyonunu yönetmesi için kendisinin başında olduğu Sovyet Ordusunda X Birimi adı verilen birimi kurdu. Stalin'in Cumhuriyetçilere yardım etme isteğine rağmen silah kalitesinde tutarsızlık vardı. Bir taraftan, gönderilen tüfeklerin ve toplarının birçoğu eskimişti veya başka amaçlar ile kullanılamayacak durumdaydı (bazıları 1860'lara dayanıyordu). Öte yandan, T-26 ve BT-5'ler gibi modern tanklar savaşta oldukça etkili olmuşlardı. Sovyetler Birliği, kendi hava kuvvetlerinde kullanılan uçakların aynılarını bölgeye gönderdi, fakat Almanya'nın Milliyetçilere verdiği uçaklar savaşın sonuna kadar üstünlüklerini korudular.
Rusya'dan İspanya'ya yapılan silah sevkiyatı son derece yavaştı. Birçok sevkiyat kayboldu ve ulaşan yardımların çok azı gönderilecek olanlarla kısmen uyuşmaktaydı. Stalin, gemilerin orijinal tasarımlarına sahte güverteler yerleştirmesini emretti ve denizlerde Sovyet kaptanlar Milliyetçiler tarafından tespit edilmekten kaçınmak için yanıltıcı bayraklar ve boya tasarımları kullandılar.

Cumhuriyet, İspanya Bankası'nın altın rezervleri ile resmi olarak Sovyet silahlarının bedelini ödedi. 176 tonu Fransa üzerinden gönderildi. Bu olay daha sonra, "Moskova Altını" adı altında Frankocu propaganda da en sık kullanılan konu haline geldi. Sovyetler Birliği'nin gönderdiği silahların tutarı, 500 milyon dolar, o dönem dünyanın en büyük 4. altın rezervine sahip İspanya'nın rezervlerinden bile daha fazlaydı.
SSCB, İspanya'ya (2.000-3.000) bir dizi askeri danışman gönderdi ve Sovyet birlikleri aynı dönemde 500'den fazla olmasına rağmen, Sovyet gönüllüleri özellikle savaşın başlangıcından itibaren Sovyet yapımı tankları ve uçakları kullandılar. Buna ek olarak, Sovyetler Birliği Uluslararası Tugayı örgütlemek ve eleman kazanmasını kolaylaştırmak için dünyadaki tüm komünist partiler ile görüşmelerde bulundu.
Bir başka önemli Sovyet faaliyeti ise, Cumhuriyetçi muhafızların içinde bulunan İç İşleri Halk Komiserliğinin (NKVD) ajanlarının faaliyetleriydi. Vittorio Vidali ("Komandante Contreras"), Iosif Grigulevich, Mikhail Koltsov ve en önemlisi Aleksandr Mikhailovich Orlov'un da aralarında bulunduğu Katalan anti-stalinist Komünist politikacılar ile Andreu Nin ve bağımsız solcu aktivist José Robles'in de öldürülmesini içeren operasyonlara liderlik ettiler. Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) temsilcisi Georges Henny'nin Paracuellos katliamlarıyla ilgili yaptığı kapsamlı soruşturma dosyalarını taşıyan uçak 1936 yılında Fransa'da düşürüldü.
Meksika

ABD ve diğer Latin Amerika hükumetlerinin aksine, ABC ülkeleri ve Peru gibi, Meksika, Cumhuriyetçileri destekledi. Meksika, İngiltere ve Fransa tarafından savunulan müdahale edilmemesi kararına karşı çıkarak, Cumhuriyetçilere 2.000.000 Dolar değerinde maddi ve nakdi yardımda bulundu. Bu yardımın içinde 20.000 tüfek ve 20 milyon mermi de bulunmaktaydı.
Meksika'nın İspanyol Cumhuriyetine yaptığı en önemli yardımlar, diplomatik yardımın yanı sıra, Cumhuriyetçi mülteciler için, İspanyol aydınları ve Cumhuriyetçi ailelerin yetim çocuklarını da içeren, barınma alanlarının oluşturulmasıydı. Yaklaşık 50.000 kişi sol kanata ait 300 milyon dolar değerinde ki hazineler ile Mexico City ve Morelia'ya yerleşti.
Fransa
İspanya'daki iç savaşın Fransa'ya yayılabileceği korkusu ülkede yönetimde bulunan solcu ''Popüler Cephenin'' ülkeye yardım yapmasına engel oldu. Fransa Başbakanı Léon Blum, İspanya'daki Cumhuriyetçilere sempati duyuyordu. Bunun nedeni Milliyetçilerin ülkede yönetimi ele geçirerek Nazi Almanya'sı ve Faşist İtalya ile müttefiklik kurarak ülkenin etrafındaki çemberin giderek daralacağı korkusuydu. Sağcı politikacılar İspanya'ya yapılması planlanan her türlü yardıma karşı çıktılar ve Blum hükümetine saldırdılar. Temmuz 1936'da İngiliz yetkililer Blum'u Cumhuriyetçilere silah vermemeye ikna ettiler ve 27 Temmuz'da Fransız hükümeti, Cumhuriyetçi kuvvetlere yardımcı olacak her türlü askeri ve teknolojik yardım ile ülkeye silahlı güç göndermeyeceğini ilan etti. Bununla birlikte, Blum, yinede Fransa'nın isteseydi Cumhuriyetçilere yardım edebileceğini söyledi. "Yasal bir şekilde kurulmuş olan hükümete, İspanyol Hükümetine (Cumhuriyetçilere) silah yardımı yapmadık.. Bunun yerine isyancılara (Milliyetçilere) silah gönderilmesini savunanları yatıştırmaya çalıştık."

1 Ağustos 1936'da Blum, Cumhuriyet yanlıları tarafından düzenlenen 20.000 kişilik bir gösteri ile karşı karşıya kaldı. Göstericiler, Cumhuriyetçilere hava araçları (uçaklar vb.) gönderilerek destek olunmasını istiyorlardı. Bu gösteri tamda sağcı politikacıların Cumhuriyetçilerin desteklenmesi nedeniyle İtalyanların Franco yanlısı olarak ülkeye müdahaleye başladığı iddialarını ortaya attıkları döneme denk gelmişti. Almanya, Berlin'deki Fransız büyük elçisine, eğer ülkedeki Cumhuriyetçileri desteklerler ise Fransayı ''Moskova'nın bu manevralarından''sorumlu tutacaklarını bildirdiler. Fransa, 21 Ağustos 1936'da Müdahale Karşıtı Anlaşmayı imzaladı. Bununla birlikte, Blum Hükümeti, Cumhuriyetçilere gizli yollardan Potez 540 bombardıman uçakları (İspanyol pilotlar tarafından uçan tabutlar denirdi), Dewoitine uçakları ve Loire 46 savaş uçaklarını 7 Ağustos 1936'dan aynı yılın Aralık ayına kadar göndermiştir. Fransızlar ayrıca Cumhuriyetçilere mühendisler ve pilotlar da gönderdiler. Ayrıca, 8 Eylül 1936'ya kadar, başka ülkeler tarafından gönderilen uçaklar Fransa üzerinden serbestçe İspanya'ya geçtiler.
Fransız romancı André Malraux, cumhuriyetçi davanın ülkedeki en güçlü destekçisiydi; Cumhuriyetçiler savaşacak gönüllü bir hava kuvvetleri (Escadrile Espana) organize etmeye çalıştı. Ancak filo lideri olarak biraz fazla hayalperest ve etkisiz birisiydi. Düzenli İspanyol Hava Kuvvetleri komutanı Andres Garcia La Calle, Malraux'un askeri etkinliğini açıkça eleştirdi, ancak iyi bir propagandacı olarak işe yaradığını gördü. L'Espoir isimli romanı ve bizzat yaptığı ve yönetmenliğini üstlendiği filmi (Espoir: Sierra de Teruel) ile Fransa'da Cumhuriyetçi davaya büyük destek oldu.
Aralık 1936'da Fransızların Cumhuriyetçilere olan gizli desteği sona erdikten sonra bile savaş boyunca Milliyetçilere müdahale etme ihtimalleri var oldu. Alman istihbaratı, Fransız ordusunun Katalonya ve Balear Adalarına yönelik Fransız askeri müdahalesi yoluyla savaşa katılabilecekleri konusunda tartışmaların açık açık yaşandığını Franco'ya ve Milliyetçilere bildirdiler.1938'de Franco, İspanya'da gerçekleşebilecek olan Milliyetçilerin zaferinin ardından Fransa'nın Katalonya, Balear Adaları ve İspanyol Fas'ına düzenleyecekleri müdahaleler ile savaşa gireceklerinden korkuyordu.
Savaş sırasında Fransa'daki Cumhuriyet karşıtları - özellikle aşırı sağcı Franco yanlıları ile La Cagoule mensupları - Cumhuriyetçilere gönderilmek üzere Fransız limanlarında bekleyen silah ve yardım materyallerine yönelik olarak sabotaj faaliyetlerinde bulunmuşlardır.
İspanya iç savaşının gidişatı
1936

İspanyol Fas'ındaki milliyetçi birliklerin İspanya'nın güneyine taşınması için büyük bir havadan taşıma operasyonu yapıldı. Darbenin lideri Sanjurjo, 20 Temmuz'da gerçekleşen bir uçak kazasında öldü. Bundan sonra isyancı birliklerin komutası Kuzey'deki Mola ve Güney'deki Franco arasında bölüşüldü. Bu dönem, İspanya'da "Kırmızı" ve "Beyaz Terör" olarak adlandırılan ve en kötü şiddet eylemlerinin yaşandığı dönemdir. 21 Temmuz'da isyanın beşinci günü, Milliyetçiler Galiçya'nın Ferrol kentinde bulunan İspanyol Donanmasının merkez üssünü ele geçirdiler.
General Mola ve Albay Esteban Garcia tarafından gönderilen Albay Alfonso Beorlegui Canet'in komuta ettiği isyancı birlikler Temmuz-Eylül aylarında gerçekleşen Gipuzkoa Seferini üstlendiler. Gipuzkoa'nın ele geçirilmesi, kuzeydeki Cumhuriyet kentlerini diğer bölgelerden izole etti. 5 Eylül'de Milliyetçiler Fransız sınırını Cumhuriyetçilerle yapılan Irún savaşı sonunda kapattı. 15 Eylül'de Cumhuriyet kuvvetlerinin bölünmüş anarşistlerine ve Bask milliyetçilerine ev sahipliği yapan San Sebastian, Milliyetçi güçler tarafından ele geçirildi. Milliyetçiler daha sonra başkent Bilbao'ya doğru ilerlediler, ancak Eylül ayı sonunda Biscay sınırında Cumhuriyetçi milisler tarafından durduruldular.
Cumhuriyet, dağınık devrimci militanlara güvenmenin askeri açıdan etkisiz olduğunu anladı. Giral'daki Cumhuriyet Hükümeti durumla başa çıkamadı ve 4 Eylül'de istifa etti. Yerine Francisco Largo Caballero yönetimindeki, çoğunlukla Sosyalistlerden oluşan, bir örgütlenme yerini aldı. Yeni yönetim, cumhuriyet bölgesinde bulunan kuvvetleri merkezi komutanlık altında birleştirmeye başladı.

Milliyetçi tarafta ise, Franco, 21 Eylül'de Salamanca'da isyancı generaller arasında gerçekleşen toplantıda lider olarak seçildi ve ''Üstün Yetkilere Sahip General'' (Generalísimo) ünvanını aldı. Franco, isyanın başlamasından bu yana Albay José Moscardó Ituarte tarafından tutulan ve tamamen Cumhuriyetçiler tarafından kuşatılmış bir binada izole şekilde bulunan askerleri kurtararak 27 Eylül'de Toledo'daki Alcázar'da parlak bir zafer kazandı. Faslı ve İspanyol Lejyonu'na bağlı birlikler Albayı ve askerleri kurtarmak için gelmişlerdi. Kuşatmanın kaldırılmasından iki gün sonra Franco, çeşitli Falangist, Kraliyetçi ve diğer milliyetçi unsurları zorla bir araya getirerek, kendisine Caudillo (İtalyan başkanının İspanyol karşılığı ve Almanca'da Führer'in karşılığı: 'yönetici') unvanını aldı. Milliyetçilerin Toledo'ya yönelik harekatı Cumhuriyetçilere Madrid'in savunulmaya hazırlanması için zaman kazandırdı, ancak Toledo zaferi Franco tarafından büyük bir propaganda malzemesi olarak kullanıldı. 1 Ekim 1936'da General Franco, Burgos'ta devlet başkanı ve orduların başkumandanı olarak seçildi. Toledo'daki zaferin bir benzeri 17 Ekim'de Galiçya'dan gelen birliklerin İspanya'nın kuzeyinde bulunan kuşatılmış Oviedo'da kasabasını kurtarmaları ile yaşandı.
Ekim ayında, Franco yanlısı birlikler Kasım ayının başlarında başlayan ve 8 Kasım'da şehre yönelik büyük bir saldırıya dönüşen Madrid saldırısını başlattılar. Cumhuriyet Hükümeti 6 Kasım'da Madrid'den Valencia'ya taşınarak savaş alanının dışına çekilmek zorunda kaldı. Bununla birlikte, Milliyetçilerin başkente yönelik saldırıları 8-23 Kasım tarihleri arasında yaşanan şiddetli savaşlar neticesinde durduruldu. Başarılı Cumhuriyet savunmasında katkıda bulunan bir diğer faktör, Beşinci Alayın gösterdiği etkinlik ve daha sonrasında Uluslararası Tugayların bölgeye gelişiydi, buna rağmen savaşa sadece yaklaşık 3.000 yabancı gönüllü katılmıştı. Başkenti ele geçirmeyi başaramayan Franco kenti havadan bombalamaya başladı. Sonraki iki yıl boyunca, Madrid'i kuşatmaya alabilmek için saldırılar düzenleyerek 3 yıl sürecek olan Madrid Kuşatmasını başlattı. Kuzeybatıdaki milliyetçi güçlerin taaruzu ile başlayan İkinci Corunna Yolu Muharebesi ile Cumhuriyetçi kuvvetler geriye doğru itildi. Ancak Madrid tamamen izole olamadı. Savaş Ocak ayı sonuna kadar sürdü.
1937

Franco, İtalyan birlikleri ve Fas'tan gelen İspanyol sömürge askerleri tarafından güçlendirilmiş ordusu ile Ocak ve Şubat 1937'de Madrid'i ele geçirmek için bir dizi girişimde daha bulundu, ancak saldırıları başarısızlıkla sonuçlandı. İspanya'nın güneydoğusundaki Milliyetçi saldırıları ile başlayan Malaga Savaşı Ocak ayı ortasında başladı. Kötü organize olmuş ve silahlanmış olan Cumhuriyetçi kuvvetler için tam bir felakete dönüştü. Şehir 8 Şubat'ta Franco tarafından ele geçirildi. Çeşitli milisler ile Cumhuriyet Ordusunun güçlendirilmesi çalışmaları Aralık 1936'da başlamıştı. Milliyetçilerin asıl hedef olan Jarama Nehrini geçerek Madrid - Valencia arasındaki ikmal hattının kesilmesi için yaşanan Jarama Savaşı her iki taraf içinde ağır kayıplar ( 6.000 - 20.000) ile sonuçlandı. Milliyetçiler hedeflerine ulaşamadılar fakat bir miktar toprak ele geçirdiler.
Milliyetçiler tarafından gerçekleştirilen benzer bir saldır olan Guadalajara Savaşı, Franco ve orduları büyük bir yenilgi aldı. Savaş boyunca Cumhuriyetçilerce ilan edilen tek zafer budur. Franco, savaşta İtalyan birliklerini ve yıldırım savaşı taktiklerini kullandı; birçok strateji uzmanı Franco'yu sağcı güçlerin yenilgiye uğraması konusunda suçladı. Almanlarda Milliyetçilerin 5.000 kayıp vermeleri ve çok değerli ekipmanların kaybı nedeni ile hatalı olduklarını düşünüyorlardı. Alman stratejistler, Milliyetçi kuvvetlerin öncelikle savunmasız alanlara yönelmeye ihtiyaç duyduklarını savunuyorlardı.

"Kuzeydeki Savaş", Biscay Seferi ile Mart ortasında başladı. Basklar, düzgün bir hava kuvvetinin olmamasından dolayı çok acı çektiler. 26 Nisan'da Kondor Lejyonu Guernica şehrini bombaladı ve 200-300 kişiyi öldürdü, şehirde büyük hasarlar meydana geldi. Şehirdeki yıkım uluslararası toplumun gözünde büyük bir etki uyandırdı. Bask kuvvetleri geri çekildiler.
Nisan ve Mayıs aylarında, Katalonya'daki Cumhuriyetçi gruplar arasında iç çatışmaların yaşandığı ve ''Mayıs Günleri'' olarak adlandırılan dönem görüldü. Anlaşmazlık, zafer kazanan hükümet güçleri ile - Komünistler ve anarşist CNT güçleri arasında idi. Bu durum Milliyetçi komutanları memnun etti, ancak Cumhuriyetçi bölünmelerden faydalanmak için çok az şey yapıldı. Guernica'nın düşüşünden sonra Cumhuriyet hükümeti artan bir etkinlikle savaşmaya başladı. Temmuz ayında, Franco Bilbao cephesindeki ilerlemesini durdurarak Segovia'nın yeniden ele geçirilmesi ile uğraşmak zorunda kaldı. Fakat bu durum iki hafta kadar sürdü. Benzer bir Cumhuriyetçi saldırısı olan Huesca Saldırısı da başarısızlıkla sonuçlandı.
Franco'nun ikinci komutanı Mola, 3 Haziran'da gerçekleşen bir uçak kazasında öldürüldü. Temmuz başında, Bilbao Savaşı'ndaki kayıplara rağmen hükümet, Brunete üzerinde yoğunlaşarak Madrid'in batısında güçlü bir karşı saldırı başlattı. Bununla birlikte Brunete Savaşı, en başarılı askerlerinin büyük çoğunluğunu kaybeden Cumhuriyetçiler için büyük bir yenilgiydi. Saldırı, 50 kilometrekarelik bir ilerleme sağladı fakat 25.000 Cumhuriyetçinin hayatını kaybetmesine neden oldu.
Zaragoza'ya karşı düzenlenen Cumhuriyetçi saldırısı da tam bir başarısızlıktı. Arazi ve hava şartlarından yararlanmalarına rağmen, herhangi bir askeri avantajdan yoksun bir yerde yaşanan Belchite Savaşı, yalnızca 10 kilometrelik bir ilerlemeye ve çok değerli sayıda ekipmanın kaybına neden oldu. Franco Ağustos ayında Aragon'u istila etti ve Santander şehrini ele geçirdi. Santoña Anlaşması ile Bask topraklarında bulunan Cumhuriyetçi ordusu teslim oldu. Gijón nihayet Ekim ayının sonlarına doğru Asturias Saldırıları karşısında düştü. Franco, kuzeydeki savaşı etkili bir şekilde kazandı. Kasım sonunda Franco birliklerinin Valensiya'ya yaklaşması ile hükümet bu kez Barselona'ya taşınmak zorunda kaldı.
1938

Teruel Savaşı iki taraf içinde önemli bir çatışma oldu. Önceden Milliyetçilere ait olan kent, Ocak ayında Cumhuriyetçiler tarafından ele geçirildi. Franco yanlısı birlikler bir karşı saldırı başlatarak şehri 22 Şubat'ta yeniden ele geçirdiler ancak Franco'nun savaş sırasındaki başarısı büyük ölçüde Almanların ve İtalyanların hava desteğine bağlıydı.
7 Mart'ta Milliyetçiler Aragon Saldırısı'nı başlattılar ve 14 Nisan'da İspanya Cumhuriyeti'nin elindeki toprakları ikiye bölerek Akdeniz'e doğru ilerlediler. Mayıs ayında Cumhuriyetçi Hükümet barış teklifinde bulundu fakat Franco, Hükümetin koşulsuz şartsız teslim olmasını istedi, hükümet bu teklifi kabul etmeyince savaş bütün hızı ile devam etti. Temmuz ayında, Milliyetçi ordu güneye doğru ilerlemeye başlayarak Teruel üzerinden kıyı hattı boyunca Cumhuriyetçilerin başkenti olan Valensiya'ya ilerlediler. Fakat Valensiya'nın savunulması için kurulan XYZ Hattında yaşanılan kanlı çatışmalar sonucunda durduruldular.
Cumhuriyet hükümeti daha sonra 24 Temmuz-26 Kasım tarihleri arasında yapılan Ebro Savaşı ile ikiye bölünen toprakları arasında yeniden bir bağlantı kurmak için askeri bir sefer başlattı. Burada Franco kişisel olarak Milliyetçi birlikleri komuta etti. Sefer başarısızlık ile sonuçlandı bu olay Münih'te Hitler ile görüşen Fransız-İngiliz delegasyonunun elini oldukça zayıflattı. İngiltere ile imzalanan anlaşma, Batılı güçler arasında bir anti-faşist ittifakın kurulabilmesi umutlarını yok ederek Cumhuriyetçilerin moralini büyük ölçüde olumsuz etkiledi. Ebro'dan çekilme iç savaşın nihai sonucunu belirledi. Yeni yıla 8 gün kala Franco, Katalonya'yı istila etmek için büyük bir askeri güç hazırlamaya başladı.
1939

Franco'ya bağlı birlikler 1939'un ilk iki ayında Katalonya'yı bir kasırga seferi ile ele geçirdiler. Tarragona 15 Ocak'ta, ardından 26 Ocak'ta Barcelona ve 2 Şubat'ta da Girona düştü. 27 Şubat'ta, Birleşik Krallık ve Fransa, Franco rejimini tanıdı.
Cumhuriyet kuvvetlerinin elinde sadece Madrid ve bir kaç direniş noktası kaldı. 5 Mart 1939'de Albay Segismundo Casado ve siyasetçi Julian Besteiro tarafından yönetilen Cumhuriyet ordusu başbakan Juan Negrín'e karşı ayaklandı ve bir barış anlaşması yapılması için Ulusal Savunma Konseyi'ni (Consejo Nacional de Defensa veya CND) kurdu. Negrín 6 Mart'ta Fransa'ya kaçtı ancak Madrid çevresindeki komünist birlikler cunta aleyhinde ayaklanarak iç savaşta yaşanan kısa bir iç savaş başlattılar. Casado onları mağlup etti ve Milliyetçilerle barış görüşmelerine başladı, ancak Franco koşulsuz-şartsız teslim olmaktan başka herhangi bir teklifi kabul etmeyeceğini bildirdi.
26 Mart'ta Milliyetçiler genel bir saldırı başlattılar, 28 Mart'ta Milliyetçiler Madrid'in kontrolünü ele geçirdiler ve 31 Mart'a kadar tüm İspanyol topraklarını kontrol altına aldılar. Franco, Cumhuriyetçilere bağlı birliklerin sonuncusunun da teslim olduğu 1 Nisan'da yayınlanan bir radyo konuşmasında zaferini ilan etti.
Savaşın bitmesinin ardından, Franco eski düşmanlarına karşı sert bir misilleme yaptı. Binlerce Cumhuriyetçi hapsedildi ve en az 30.000 tanesi idam edildi. Diğer kaynaklar ise bu ölümlerin gerçek sayısının 50.000 ila 200.000 arasında değişmekte olduğunu söylemektedirler. Tutukluların birçoğu köle iş gücü olarak, demir yolları inşa etme, bataklıkları kurutma ve kanal açma gibi ağır işlerde çalıştırıldılar.

Yüz binlerce Cumhuriyetçi yurt dışına kaçtı. Bunlardan 500.000 kadarı Fransa'ya sığınmak zorunda kaldı. Mülteciler, Üçüncü Fransız Cumhuriyeti tarafından üzücü koşulların hüküm sürdüğü mülteci kamplarına (Kamp Gur ve Kamp Vernet gibi) kapatıldılar. Şili'li şair ve politikacı Pablo Neruda, Paris'teki konsolosluğa göre, SS Winnipeg gemisini kullanarak Fransa'daki 2.200 Cumhuriyetçi mültecinin Şili'ye göç etmesine yardımcı oldu.
Gur Kampında bulunan ve Fransa'da herhangi bir akrabaları bulunmayan 17.000 kadar mülteci, çiftçiler ve diğerleri, Franco'cu Hükümet ile yapılan antlaşma sonucu Üçüncü Cumhuriyet tarafından geri dönmeye teşvik edildi. Göçmenlerin büyük çoğunluğu bunu yaptı ve Irún'daki Franco'cu idari makamlara başvurdular. Buradan, Siyasal Sorumluluk Yasasına göre "arınma" için Miranda de Ebro kampına transfer edildiler. İkinci Dünya Savaşında ise Vichy rejiminin başında bulunan Mareşal Philippe Pétain tarafından yayımlanan bildiriden sonra İspanyol mülteciler siyasi tutsaklar haline geldiler ve Fransız polisi kamplardan daha önce ayrılmış olanları tutuklayarak kamplara geri gönderdiler. Diğer "istenmeyen" insanlarla birlikte, İspanyollar Nazi Almanyası'na sürülmeden önce Drancy kampına gönderildiler. Mauthausen toplama kampında yaklaşık 5 bin İspanyol hayatını kaybetti.
Savaşın resmi olarak bitmesinden sonra, 1950'li yıllara gelindiğinde, İspanyol Maquiler tarafından düzensiz birlikler şeklinde gerilla savaşı yürütülmeye başlandı. Bu hareket askeri yenilgiler yüzünden yorulan nüfustan çok az destek bulabildi. 1944 yılında, Fransa'da Nazilere karşı direniş birlikleriyle beraber mücadele eden bir grup eski cumhuriyet savaşçısı, kuzeybatı Katalonya'da bulunan Val d'Aran'ı ele geçirdiler, ancak 10 gün sonra askeri birlikler tarafından yenildiler.
Çocukların tahliye edilmesi
Cumhuriyetçiler, Bask Bölgesinden 20.000 çocuğun tahliyesinden başlayarak 30.000 ila 50.000 çocuğu ülkeden tahliye ettiler. Çocukların gönderildiği ülkeler başta İngiltere ve SSCB olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri ile Meksika idi. 21 Mayıs 1937'de, İspanya'nın Santurtzi limanından SS Habana isimli buharlı gemi kullanılarak İngiltere'ye yaklaşık 4 bin civarında Basklı çocuk götürüldü. Bu hem hükümetten hem de hayırseverlerden çocukların vatandaşları oldukları ülkeden zorla koparıldıkları iddiaları ile büyük tepki gördü. İki gün sonra Southampton'da ulaştıklarında, çocuklardan 200 kadarı Galler'de kaldı geri kalan çocuklar ise İngiltere'nin dört bir yanına dağıtıldılar. Göç için gerekli olan üst yaş sınırı başlangıçta 12 olarak belirlendi ancak daha sonra 15'e yükseltildi. Eylül ayı ortasına gelindiğinde, bütün los niños'lar, kendilerine birer aile ve ev bulmuşlardı. Çocuklardan bir çoğu savaş sonunda İspanya'ya geri gönderildi, ancak 1945'te İkinci Dünya Savaşı sona erene kadar 250 kadarı İngiltere'de kalmaya devam etti.
İspanya iç savaşının sonuçları

Savaşta yaşanan ölümlerin toplam sayısı hala bir tartışma konusudur. İngiliz tarihçi Antony Beevor hazırladığı İç Savaş tarihçesinde Franco'nun sorumlu tutulduğu "beyaz terör" döneminin toplamda 200.000 kişinin ölümüyle sonuçlandığını ve "kırmızı terör" döneminde ise 38.000 kişinin hayatını kaybettiğini yazdı. Julius Ruiz, "Rakamlar hala tartışmalara konu olsa da, Cumhuriyet hakimiyetindeki bölgelerde en az 37.843 kişi idam edildi ve Milliyetçilerin hakimiyetindeki İspanya'da ise 150.000 kişi idam (savaştan sonra idam edilen 50.000 kişi dahil) edildi" dedi.
2008'de bir İspanyol hakimi olan Baltasar Garzón, 17 Temmuz 1936 ile Aralık 1951 arasında 114.266 kişinin infaz edildiği ve uğradıkları suç kovuşturmaları hakkında bir soruşturma başlattı. İncelenen idamlar arasında, cesedi bulunmayan şair ve oyun yazarı Federico Garcia Lorca'da yer aldı. Franco rejimi sırasında Garcia Lorca'nın öldürüldüğünden bahsedildi.
Yakın tarihte yapılan araştırmalar toplu mezarların yerlerinin tespit edilmesinde, tanıkların ifadeleri ve jeoloji teknikleri kullanılmaya başlandı.
Helen Graham, Paul Preston, Antony Beevor, Gabriel Jackson ve Hugh Thomas da dahil olduğu pek çok araştırmacı Milliyetçiler tarafından gerçekleştirilen infazların planlı ve organize bir şekilde gerçekleştirildiği ve isyancı otoriteler tarafından da onaylandığı ancak Cumhuriyetçiler tarafından gerçekleştirilen infazların ise organize olmaktan çok hükümetin çökmesi sırasında yaşanan otorite boşluğu ve kaostan kaynakladığı yönündedir.
İsyancıların İspanya'da gerçekleştirdikleri infazları daha sonra ''temizleme ve arındırma'' olarak kabul etmeleri işlenen cinayetlerin üzerlerinin kapatılması için kullanıldı. Hugh Thomas'a göre: "Her ne kadar Cumhuriyetçilerin hakim oldukları topraklarda gerçekleştirilen infazlar bazı partiler ve gruplar tarafından olumlu olarak karşılansa da bunların asıl sebebi hükümetin çökmesi, kaos ve anarşinin giderek yaygınlaşması ve ordudaki disiplinin bozulmasıdır."
Milliyetçiler

Milliyetçi otoriteler arasında ülkedeki ''solun'' temizlenmesi hakim düşünceydi. Oluşturulan ''limpieza'' (temizlik) kavramı isyancıların stratejisinin önemli bir bölümünü oluşturdu ve temizlik süreci alan hakimiyeti sağlandıktan sonra hemen başladı. Tarihçi Paul Preston'a göre, isyancılar tarafından idam edilenlerin minimum sayısı 130.000 kişidir, muhtemelen diğer tarihçiler ise bu sayıyı 200.000 ölü olarak ele almaktadırlar. Şiddet olayları ve infazlar, isyancıların kontrolündeki bölgelerde rejim adına askeri birlikler, Sivil Muhafızlar ve Falanjlar tarafından gerçekleştirilmişti.
Bu tür eylemlerin çoğu, savaşın ilk haftaları boyunca gerici gruplar tarafından gerçekleştirildi. Bu eylemlerin ilk hedefi öğretmenlerdi, çünkü gericilere göre onlar İspanya Cumhuriyetinin hedefleri doğrultusunda İspanyol Katolik Kilisesine saldırarak ülkenin laik bir cumhuriyet haline gelmesini istiyorlar, bu amaçla çocukları eğitiyorlardı. Gerçekleştirilen katliam ve infazlar ele geçirdikleri şehirler boyunca Milliyetçiler tarafından ''diğer istenmeyen'' gruplara da uygulandı. Bunlar, savaş karşıtı sendikacılar, Popüler Cephe politikacıları, Masonlar, Basklar, Katalanlar, Endülüslüler ve Galiçya Milliyetçileri, Cumhuriyet aydınları, Cumhuriyetçilerin yakınları ve Halk Cephesi için faaliyet gösterdikleri düşünülen savaşçı olmayan sivilleri de kapsıyordu.
Milliyetçi kuvvetler, Sevilla'da yaklaşık 8.000 kişiyi vurarak katlettiler; Cordoba'da ise 10.000 kişi öldü. 1000'den fazla toprak sahibinin ve muhafazakarın devrimcilerce öldürülmesinin ardından 6.000-12.000 arasında Badajoz öldürüldü. İşçi sınıfı mahallelerinin topçu atışları ile vurulduğu Granada'da sağ kanat birliklerine hükümet sempatizanlarını öldürme özgürlüğü verildi ve en az 2000 kişi öldürüldü. Şubat 1937'de Malaga'nın ele geçirilmesinden sonra 7000'den fazla kişi öldürüldü. Bilbao alındığında binlerce kişi ceza evine gönderildi. Bununla birlikte, Guernica'nın milliyetçiler tarafından bombalanması sonucu solculara yönelik katliamlar uluslararası toplumun baskısı nedeniyle azalmaya başladı. Afrika Ordusuna bağlı birliklerin Seville ile Madrid arasındaki yolları yağmalamaları ve düzenledikleri saldırıların sayılarının hesaplanması oldukça zordur.

Milliyetçiler aynı zamanda Katolik din adamlarını da öldürdüler. Belirli bir örnek vermek gerekirse, Bilbao'nun ele geçirilmesinin ardından aralarında Cumhuriyetçi kuvvetlerde hizmet vermiş olan 16 papazın da bulunduğu yüzlerce kişi kırsal alanlarda veya mezarlıklarda öldürüldü.
Franco'ya bağlı güçler Protestanlara da büyük zulümlerde bulundurlar; 20 kadar Protestan Bakanı yakalayıp öldürdüler. Franco'ya bağlı güçler "Protestan sapkınlığını" İspanya'dan yok etmeye kararlıydılar. Milliyetçiler Bask kültürünü ortadan kaldırmak için uğraştılar ve Basklılara büyük zulüm yaptılar. Bask kaynaklarına göre, İç Savaşın hemen ardından Milliyetçiler tarafından yaklaşık 22.000 Basklı öldürüldü.
Milliyetçi taraf çoğunlukla Kondor Lejyonuna bağlı Luftwaffe gönüllüleri ve Corpo Truppe Volontarie'nin İtalyan gönüllüleri tarafından, Madrid, Barselona, Valensiya, Guernica, Durango ve diğer şehirlere yönelik olarak gerçekleştirilen bir çok hava bombardımanından da sorumluydular. Guernica'nın bombalanması bunların içerisinde en tartışmalı olanıdır.
Cumhuriyetçiler
Milliyetçiler tarafından yapılan açıklamaya göre, Cumhuriyetçilerin hakimiyetleri altındaki bölgelerde yaklaşık 55 bin sivil öldürüldü. Bu, Antony Beevor tarafından aşırı bir sayı olarak kabul edilmektedir. Ancak, savaş sırasında gerçekleştiği iddia edilen yarım milyondan çok daha azdır. Ölümler, Guernica'nın bombalanmasına kadar cumhuriyetin dış dünyada egemen olan dış görünüşünü oluşturmuştur.
Cumhuriyet Hükümeti Anti-klerikalizm taraftarıydı ve askeri isyan haberi karşısında Roma Katolik din adamlarına karşı saldıralar düzenlenmeye başlandı ve bazılarını öldürdüler. İspanyol başpiskopos Antonio Montero Moreno, 1961'de yayınlanan kitabında, Ecclesia gazetesinin müdürlüğünü yapıyordu ve savaş sırasında 6.832 kişinin öldüğü yazmıştı. Bunların arasında 4184 rahip, 2.365 keşiş ve peder, 283 rahibe ve 13 piskopos vardı. Bu sayılar Beevor'da dahil olmak üzere tarihçiler tarafında kabul edilmektedir. Bazı kaynaklar, çatışmaların sona ermesinin ardından ülkedeki din adamlarının yüzde 20'sinin öldürüldüğünü iddia ettiler. 7 Ağustos 1936'da Madrid yakınlarındaki Cerro de los Ángeles'deki İsa'nın Kutsal Kalbi heykeli komünist militanlar tarafından ''infaz'' edildi bu olay dini çevreler tarafından büyük bir propaganda aracı olarak kullanıldı. Cumhuriyetçilerin kontrolü altında bulunan piskoposluklarda, çoğunluğu seküler olan rahiplerin büyük bir kısmı öldürüldü.

Cumhuriyetçilerin kontrolü altındaki bölgelerde rahipler gibi siviller de idam edildi. Bazı siviller Falanjist oldukları kuşkusu ile idam edildiler. Diğerleri ise, Cumhuriyetçilerin Milliyetçi bölgelerde gerçekleştirilen katliamları duyduktan sonra gerçekleştirdikleri intikam eylemleri sonucu öldürüldüler. Cumhuriyet şehirlerine yapılan hava saldırıları da bir başka itici faktördü. Savunma alanında faaliyet gösteren sanayiciler ve patronlar, Cumhuriyetçilerle sempati duymazlarsa vurularak öldürülüyorlardı. İnfazlar için Rusya'da checas olarak bilinen bir komisyon aracılığıyla sahte adalet arandı.
Milliyetçilerin giderek artan baskıları nedeniyle, birçok sivil, rakip Komünist veya anarşist gruplar tarafından kontrol edilen konseyler ve mahkemeler tarafından idam edildi. Anarşist grupların bazı üyeleri, Katalonya'da Sovyetler Birliği'nden gelen komünist görevliler tarafından idam edildiler. Bu açıklamalar, George Orwell'in 1937'de Barselona'da ki siyasi gruplar arasındaki tansiyonun ne kadar yüksek olduğunu anlattığı "Katalonya'ya Selam" isimli eserinde yer almıştır. Bazı kişiler savaş sırasında 8.500 sığınmacıya kadar ev sahipliği yapacak olan dost elçiliklere kaçtı.
Endülüs'teki Ronda kasabasında, savaşın ilk ayında 512 kişi Milliyetçi oldukları şüphesi ile idam edildiler. Komünist Santiago Carrillo Solares, Paracuellos del Jarama yakınlarındaki Paracuellos katliamında Milliyetçileri öldürmekle suçlanmıştır. Pro-Sovyet Komünistler, diğer Marksistler de dahil olmak üzere Cumhuriyetçiler aleyhinde birçok zulüm gerçekleştirdiler. Uluslararası Tugayların yaklaşık 500 üyesinin ölümünden Albacete Kasabı olarak da bilinen André Marty sorumlu tutuldu. POUM'un (Marksist Birliğin İşçi Partisi) lideri Andreu Nin ve diğer birçok ünlü POUM üyesi, SSCB'nin NKVD servisinin yardımıyla komünistler tarafından öldürüldü.
Savaş sırasında Cumhuriyetçilerin kontrolü altındaki bölgelerde 38 bin kişi öldü, 17 bin kadarı darbeden sonraki bir ay içinde Madrid veya Katalonya'da öldürüldü. Komünistler yargısız infazlara destek verdiklerini açıkça dile getirirken, Cumhuriyetçi kesimin büyük kısmı cinayetlerden dolayı dehşete düştü. Azaña istifa etmeye yaklaştı. Azaña, Meclis üyeleri ve diğer yerel milletvekilleri, milliyetçi kesimin taraftarlarının linç edilmesini önlemeye çalıştı. Bazı yetkililer, cinayetleri durdurmak için olaylara bizzat müdahale ettiler.
İspanya iç savaşı anarşistler

Anarşistlerin kontrolündeki Aragon ve Katalonya gibi alanlarda, yaşanılan geçici askeri başarılara ek olarak, işçiler ve köylüler toprak ve endüstriyel kuruluşları kolektifleştirerek kendi yönetim konsüllerini toplayarak Cumhuriyet hükümetine paralel konseyler kurdular. Bu devrim, şaşırtıcı bir şekilde, sivil mülkiyet haklarının kaldırılmasını savunan Sovyet destekli Komünistler tarafından hoş karşılanmadı.
Savaş ilerledikçe, hükümet ve komünistler savaşın gidişatını diplomasi ve güç yoluyla kontrol altına almak için Sovyet silahlarına olan erişimlerini istismar etmeye başladılar. Anarşistler ve Marksist İşçilerin Birliği Partisi (Partido Obrero de Unificación Marxista, POUM) direniş gösterseler de düzenli orduya katıldılar. POUM Troçkistleri diğer oluşumlar tarafından kanunsuz ve faşistlerin bir aracı olarak kınadılar. 1937 yılındaki Mayıs Günleri'nde, binlerce anarşist ve komünist Cumhuriyetçi asker, Barselona'daki stratejik noktaların kontrolü için birbirleriyle savaşıyorlardı.
Savaş öncesi Falanjlar yaklaşık 30.000-40.000 üyeli küçük bir parti idi. Ayrıca İspanyol toplumunun Ulusal Sendikalizm tarafından dönüştürülmesini sağlayacak bir toplumsal devrim çağrısında bulundu. Partinin lideri José Antonio Primo de Rivera'nın Cumhuriyetçiler tarafından idamını takiben, parti yüz binlerce yeni üye kazandı. Falanj liderler, iç savaşın ilk günlerinde yüzde 60 kayıp verdiler ve parti liderlikleri, yeni üyeler ve kamisas nuevas ("yeni gömlekler") adlı Ulusal Sendikalizm ve devrimci yönleriyle daha az ilgilenen yeni liderler ile değiştirildi. Daha sonra Franco, bütün savaşan grupları Gelenekçi İspanyol Falanjları ve Ulusal Sendikalist Saldırı Komisyonlarına bağladı. (İspanyolca: Falange Española Tradicionalista de las Juntas de Ofensiva Nacional-Sindicalista, FET y de las JONS).
1930'larda İspanya'da pasifist politikaları savunan organizasyonlarda vardı. Bunlar arasında Uzlaşma Komisyonu, Savaş Karşıtları Birliği ve Uluslararası Savaş Karşıtları en bilinenler idi. Günümüzde de olduğu gibi "insumisolar" ("karşı çıkanlar", vicdani retçiler) de dahil olmak üzere pek çok kişi şiddet içermeyen stratejiler için çalıştılar. Amparo Poch y Gascón ve José Brocca gibi önde gelen İspanyol pasifistler Cumhuriyetçilere destek veriyorlardı. Brocca, İspanyol pasifistlerin faşizme karşı bir tavır takınmaktan başka alternatifi olmadığını savunmuştur. Gıda maddelerinin tarım işçileri için ulaşılabilirliğini koruma ve mültecilere yardım etme gibi pek çok barışçıl organizasyon içerisinde yer aldı.
İspanya iç savaşında sanat ve propaganda

İspanyol İç Savaşı boyunca, dünyanın dört bir yanındaki insanlar, sadece standart sanat yoluyla değil, aynı zamanda propaganda yoluyla halkları üzerindeki etkilere maruz kaldılar. Hareketli resimler, posterler, kitaplar, radyo programları ve broşürler, savaş sırasında oldukça etkili olan medya sanatının birkaç örneğidir. Hem milliyetçiler hem de cumhuriyetçiler tarafından üretilen propaganda malzemeleri, İspanyollara dünyadaki savaşları hakkında bir bilinç kazandırmaya çalıştı. Ernest Hemingway ve Lillian Hellman gibi yirminci yüzyılın ünlü yazarlarının ortak yapımı olan bir film İspanya'nın askeri ve parasal yardım ihtiyacı ilan etmesinin bir yolu olarak kullanıldı. The Spanish Earth adlı bu film, Temmuz 1937'de Amerika'da ilk kez gösterildi. 1938'de George Orwell'in "Katalonya'ya Selam" isimli eseri, savaştaki deneyimlerini ve gözlemlerini kişisel olarak anlatan bir eser olarak Birleşik Krallık'ta yayınlandı.

Heykel alanında önde gelen eserler arasında, Alberto Sánchez Pérez'in sosyalist bir ütopyaya yönelik mücadeleyi temsil eden alçıdan yapılmış 12,5 m'lik bir monoliti ("İspanyol Halkı Yıldızlığa Ulaşan Bir Yol Var") gösterilebilir. Julio González'in La Montserrat adlı savaş karşıtı eseri, ismini Barselona yakınlarındaki bir dağ ile paylaşmaktadır. Eserde bir kolunda küçük bir çocuğu taşıyan ve diğer kolunda da bir silah taşıyan demirden yapılmış bir köylü anne heykelidir. Diğer bir örnek Alexander Calder'in Fuente de mercurio (Mercury Fountain) isimli eseri, Almadén'in ve civarındaki cıva madenlerinin Milliyetçiler tarafından zorla kontrol edilmesine karşı Amerikalılar tarafından yapılan bir protesto niteliğindeki çalışmadır.
Diğer sanat eserlerine gelince, Pablo Picasso'nun 1937'deki Guernica'nın bombalamasından esinlenerek Guernica tablosunu yaptı ve Leonardo de Vinci'nin Anghiari isimli eserini restore etti. Guernica, birçok önemli Cumhuriyetçi şaheseri gibi, Paris'teki 1937 Uluslararası Fuarı'nda yer aldı. İşin büyüklüğü (11 ft x 25.6 ft) dikkat çekti ve anlatılmak istenen İspanyol iç savaşının dehşetini küresel bir nokta haline getirdi. Resim, 20. yüzyılda yapılmış savaş karşıtı bir eser ve barış simgesi olarak ilan edildi.
Joan Miró resmi olarak 18 feet ile 12 feet arasında uzanan ve havada bir tırpan tutan bir köylüyü tasvir eden El campesino catalán en rebeldía (Katalanlı köylü isyanı) başlıklı El Segador'u (The Reaper) yaptı. Miró, "Orak, komünist bir sembol değil, Azrail'in bir simgesi, işinde kullanığı bir araç ve özgürlüğü tehdit edildiğinde silahıdır" dedi. Paris'teki 1937 Uluslararası Fuarı'nda yer alan bu eser, Sergi'yi takiben Valensiya'daki İspanyol Cumhuriyeti'nin başkentine geri gönderildi, ancak o tarihten sonra kayboldu ya da yok edildi.