Hititler
Hititler kimdir?

Hititler, MÖ 1600 yıllarında kuzey-orta Anadolu'da Hattuşa merkezli bir imparatorluk kuran Antik bir Anadolu halkıdır. İmparatorluk en parlak zamanını MÖ 14. yy'ın ortalarında I.Suppiluliuma döneminde yaşadı. Bu dönemde imparatorluğun sınırları, Anadolu'nun büyük bir bölümünü, Levant bölgesinin üst kısımlarını ve Yukarı Mezopotamya'yı kapsamaktaydı. MÖ 15. ve 13. yüzyıllar arasında Hitit İmparatorluğu Yakın Doğu'nun kontrolü için Mısır İmparatorluğu, Orta Asur İmparatorluğu ve Mitanni İmparatorluğu ile çatışmaya girdi. Asurlular bu güç çatışmasından galip taraf olarak ayrıldılar. Hitit İmparatorluğuna ait birçok bölgeyi ele geçirdiler. Geri kalan bölgeler ise bölgeye yeni gelen bir kavim olan Frigler tarafından ele geçirildi. Daha sonra MÖ 1180'de Bronz Çağın çöküşü sırasında Hititler, bir çok küçük ve bağımsız ''Genç-Hitit'' şehir devletlerine ayrıldılar. Bunların bir kısmı MÖ 8. yy'a kadar Yeni Asur İmparatorluğu tarafından ele geçirilinceye kadar varlıklarını devam ettirdiler.
Hitit dili, Hint-Avrupa dil ailesinin Anadolu dalına üyedir. Luw diliyle birlikte, tarihsel olarak kabul edilmiş en eski Hint-Avrupa dilidir. Kendi topraklarından ''Hatti'' adı ile bahsediyorlardı. "Hititler" şeklindeki genel kabul gören adları ise 19. yüzyılda arkeoloji alanında yapılan çalışmalar sonucu İncil'de bu halkın Hititler kelimesi ile tanımlamalarından kaynaklanmaktadır. Hatti kelimesini kendi topraklarını nitelemek için kullanan Hititler büyük ihtimalle daha önce bu bölgeye yerleşmiş olan (MÖ 2. bin yılın başlarında) Hatti halkının topraklarını ele geçirmişlerdi. Hatti halkı muhtemelen Hititlerinki ile alakasız ''Hattic'' adı verilen bir dil konuşuyorlardı. Bu dilin izole bir dil olduğu fakat bir tür kuzeybatı Kafkas dili olduğu tahmin edilmektedir.
Hitit arkeolojisi

1920'li yıllarda Hititlere olan ilgi, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte arttı. Hititlere olan ilginin artması, Hitit hiyerogliflerinin deşifre edilmesini sağlayan Halet Çambel ve Tahsin Özgüç gibi arkeologlarında ilgisini çekti. Bu dönemde, Hititoloji birçok alanı etkilemeyi başardı. Devlete ait bir bankaya ''Etibank'' (Hitit bankası) ismi verilmesi gibi kurumların bu şekilde isimlendirilme ve Hitit başkentinin 200 kilometre batısında yer alan Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nin kurulması örnek olarak gösterilebilir. Bu müze dünyada sergilenen en büyük ve en kapsamlı Hitit eserleri sergisine ev sahipliği yapmaktadır.
Hitit medeniyetinin tarihi çoğunlukla krallık hakimiyeti altında bulunan topraklarda ortaya çıkarılan çivi yazılı tabletler ile Asur, Babil, Mısır ve Orta Doğu'daki çeşitli medeniyetlerin arşivlerinde bulunan diplomatik ve ticari yazışmalar sayesinde bilinmektedir. Bu tabletlerin deşifre edilmesi Hint-Avrupa dili tarihi açısından çok önemli bir olaydır. Hitit ordusu savaş arabalarını başarılı bir şekilde kullanmıştır. Tunç Çağı'nda yaşamış olmalarına rağmen, Hititler Demir Çağı'nın öncülerindendir. MÖ 18. yüzyılın başlarından itibaren demir araç ve gereçler üretmeye başlamışlardır. Bu dönemde hazırlanan, Anitta kitabesinde, Puruşanda kralının Kaniş kralı Anitta'ya (Hitit Kralı) demir bir taht ve demir bir asa hediye ettiğinden bahsedilmektedir..
Hititler hakkında bilgi
İncil'de Hititler

Yapılan keşiflerden önce, Hititler hakkında sahip olunan tek bilgi kaynağı Eski Ahitti. Francis William Newman, 19. yüzyılın başlarında yaygın olan eleştirel görüşü şöyle tanımlamaktadır: ''Eğer Hititler gerçekten var olsaydı hiçbir Hitit kralının gücü Yahuda Kralının gücü ile kıyaslayamazdı ..."
19. yy'da yapılan keşifler ile Hitit Krallığının ortaya çıkarılmasının ardından, Archibald Henry Sayce ortaya çıkarılan bu Anadolu uygarlığının Yahuda krallıklarından çok daha güçlü olduğunu ve bu krallığın Yahuda Krallıkları ile mücadele eden küçük kabileler değil Mısır Krallığı ile kıyaslanmaya layık büyük bir krallık olduğunu öne sürmüştür. Sayce ve diğer akademisyenler, Yahuda ve Hititlerin İbranice metinlerde asla düşman olmadıklarından bahsedildiğini belirttiler; Kralların Kitabında, İsraillilere sedir, arabalar ve atlar verdiler denilmektedir. Aynı zamanda Yaratılış Kitabı'nda da İbrahim'e dost ve müttefik olduklarından bahsedilmiştir.
Hititler eserleri

Fransız bilim adamı Félix Marie Charles Texier 1834'te Hititlere ait ilk kalıntılarını keşfetti, ancak onları ''Hititler'' olarak tanımlamadı.
Hititlere dair ilk arkeolojik bulgular, bir Asur kolonisi olan Kültepe'deki (antik dönemde Karum Kaniş) tabletlerde ortaya çıkarılmıştır. Bulunan tabletlerde Asurlu tüccarların ''Hatti Ülkesi'' adı verilen bir yerde ticaret yaptıklarından bahsedilmektedir. Tabletteki bazı isimler Hatti diline ya da Asur diline ait değildi, bu isimler açıkça Hint-Avrupa dil ailesine ait idi.
1884'de William Wright Boğazköy'de bir anıt üzerinde "Hattuşaş Halkı" tarafından yazılan bir yazıt buldu. Boğazköy'deki anıt üzerine yazılmış metnin, Kuzey Suriye'deki Halep ve Hamat'ta bulunan hiyeroglif ile yazılmış metinler ile eşleştiği keşfedildi. 1887'de Mısır'daki Tell El-Amarna'daki kazılar, Firavun III. Amenhotep ve oğlu Akhenaton'ın diplomatik yazışmalarını ortaya çıkardı. Bu yazışmalar arasında Kheta Krallığından Mezopotamya'da Hatti ülkesi olarak anılan bölgeye verilen isim, gelen iki mektupta bulundu. Mektuplar Akad çivi yazısıyla bilinmeyen bir dilde yazılmıştı. Bilim adamları bu mektupları okuyabiliyordu ancak kimse neden bahsettiklerini anlayamıyordu. Bu olaydan kısa süre sonra, Archibald Sayce Anadolu'daki Hatti veya Khatti'lerin, Mısır mektuplarında ortaya çıkarılan ''Kheta Krallığı'' ve İncil'deki Hititlerle aynı kişiler olduğunu iddia etmiştir. Max Müller gibi diğerler araştırmacılar ise Hattiler'in muhtemelen Kheta'lar olduğunu ancak bunların "Heth'in Çocukları" ndan ziyade İncilde ki, Kittim'de bahsedilen halk oldukları iddiasında bulundu. Sayce'nin yapmış olduğu tanımlama, 20. yüzyılın başlarında yaygın olarak kabul edildi. Artık "Hitit" ismi Boğazköy'de bulunan medeniyete verilmişti.

Boğazköy'deki (Hattuşa) araştırma kazıları 1906 yılında başladı. Arkeolog Hugo Winckler Mısır'da bulunan Khetta mektuplarına benzer şekilde Akad çivi yazısı ile yazılış 10.000 tabletten oluşan büyük bir kraliyet arşivi buldu. Böylece iki ismin kimliğini teyit etmeyi başardı. Boğazköy'de bulunan kalıntıların, bir zamanlar Kuzey Suriye'yi kontrol eden bir imparatorluğun başkentine ait kalıntılar olduğu da kanıtladı.
Alman Arkeoloji Enstitüsü başkanlığında, 1907 yılından bu yana Hattuşa'da düzenlenen kazılar, sadece dünya savaşları sırasında kesintiye uğramıştır. Kültepe, Prof. Dr. Tahsin Özgüç tarafından 1948'de ortaya çıkarılmaya başlamış, Özgünç'ün 2005 yılında ölümüne kadar kazılar başarı ile sürdürülmüştür. Ayrıca Hattuşa'nın hemen yakınında birçok küçük ölçekli kazıda gerçekleştirilmiştir. Bu kazılarda Hititler tarafından açık hava tapınağı olarak kullanılan Yazılıkaya Tapınağı'da ortaya çıkarılmıştır. Bu tapınakta Hitit Kralları ile Tanrılarını temsil eden çok sayıda rölyef bulunmuştur.
Hititler'in yazılı eserleri
Hititler yazılı eserlerinde büyük oranda Mezopotamya Çivi Yazısını kullandılar. Hattusa'da yapılan arkeolojik keşifler, çivi yazısı ile hazırlanmış kraliyet arşivlerindeki tabletlerin tamamının, (Semitik Mezopotamya Akad dilleri) Asur veya Babil dilleri ile, zamanın diplomatik dili ya da Hitit konfederasyonunun çeşitli lehçelerinde yazılmış oldukları keşfedildi.
Hititler müzesi
Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi, en zengin Hitit ve Anadolu eserlerinden oluşan koleksiyonu barındırmaktadır.
Hititler nerede yaşadı?

Hitit krallığı temel olarak Hattuşa ve Neša'yı çevreleyen, "Hattı ülkesi" (URUHa-at-ti) olarak da bilinen, topraklarda kurulmuştu. Hattuşa'nın başkent olmasından sonra, Halys Nehri'nin kıvrıldığı alan İmparatorluğun çekirdeği olarak kabul edilmişti (Hitit Marassantiya, Türkçe: Kızılırmak). Bazı Hitit yasalarında "nehrin bu yakası" ile "nehrin şu yakası (karşı yakası)" arasında farklı uygulamalar bulunmaktaydı. Örneğin, Halys'in ötesine kaçmayı başaran bir köleyi yakalayan kişiye verilen ödül, nehrin öteki tarafına geçmeyi başaramayan bir köleyi yakalayana verilen ödülden çok daha büyüktü.
Hitit ülkesinin kalbinin güneyinde ve batısında yer alan topraklar erken dönem Hitit metinlerinde Luwiya adı ile anılmaktaydı. Bu terim, Arzawa ve Kizzuwatna krallıklarının doğuşu ile zaman içerisinde değişti. Bununla birlikte, Hititler, bu bölgeler için genel olarak Luwian adını kullanmaya devam ettiler. Kizzuwatna Krallığının ortaya çıkışından önce, Kilikya bölgesinin merkezi Hititler tarafından Adaniya olarak adlandırılmıştır. Ammuna döneminde Hititlere karşı ayaklanan bölge halkı Kizzuwatna adını almıştır. İsyanın başarılı olması ile daha sonra Aladağlar bölgesini de kapsayacak şekilde kuzeye doğru genişlemişlerdir. Kuzeyde, Kaskian adı verilen dağ insanları yaşıyordu. Hititlerin güneydoğusunda ise Mitannilerin Hurri İmparatorluğu uzanıyordu. II. Mürşlis döneminde, gücünün zirvesine ulaşan Hitit İmparatorluğu'nun sınırları batıda Arzawa'dan doğuda Mitanni'ye kadar uzanıyordu. Kuzey Kaskia topraklarının büyük bir bölümü ile kuzey-doğuda ise Hayasa-Azzi'yi de dahil olmak üzere bütün topraklar egemenlik altına alınmıştı. Güneyde ise İmparatorluğun egemenlik alanı Kenan ülkesine kadar uzanıyordu (Lübnan'ın güney sınırına kadar olan bölge).
Hititler tarihçesi
Hititler'in kökeni

Genel olarak Hititlerin MÖ 2000'den önceki bir zaman diliminde Anadolu'ya geldiği varsayılmaktadır. Daha nerede bulundukları büyük bir tartışma konusudur. Yüzyılı aşkın bir süredir akademisyenler MÖ 3. veya 4. bin yıllarda Azak Denizi civarındaki (günümüzde Ukrayna) Pontus Steplerinde yaşamış olan Kurgan kültürlerinde (Kurgan Hipotezi) Hint-Avrupa dil ailesinin ilk örneklerinin ortaya çıktığını iddia etmektedirler.
Hititlerin Tunç Çağında Anadolu'ya gelişleri, fethederek veya kademeli olarak gerçekleşen kültürel asimilasyon yoluyla yerli kültürleri (bu durumda eski Hattiler ve Hürriler üzerinde) sindirmeleri yolu ile gerçekleşmiştir. Arkeolojik olarak, Hititlerin göç ağı Balkanlardaki Ezero kültürü ve Kafkaslardaki Maikop kültürü ile olan ilişkileri bağlamında ele alınmıştır. Günümüzdeki çalışmalar ise Hint-Avrupa kültürünün Anadolu'ya sonradan gelerek yerleştiğini ve kök saldığını iddia etmektedir. (Anadolu hipotezine göre Hint-Avrupa kültürünün Anadolu'ya özgü olduğunu savunan Colin Renfrew ile günümüze daha yakın zamanda çalışmalar yapan Quentin Atkinson'un görüşleri hariç).
Hititlerin ve daha sonraki Anadolu aile üyelerinin kuzeyden Hazar Denizi civarından geldikleri düşünülmektedir. Gerçekleştirmiş oldukları göç hareketi Yakın Doğuya yönelik olarak MÖ 1.900'lü yıllarda yaşanan büyük göç hareketini tetiklemiş olabilir. O dönemde Orta Anadolu'da yaşayan hakim yerli halklar, Hint-Avrupa dilleri kullanmayan Hurriler ve Hattilerdi (bazıları Hatti dilinin Kuzeybatı Kafkasya kökenli bir dil olduğunu ancak bu bölge ile olan ilişkisinin belirsiz kaldığını savunuyorlar), ancak Hurrilerin konuştuğu dilin izole bir dil olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca bölgede Eski Asur İmparatorluğu döneminde kurulmuş olan (MÖ 2025-1750) Asur ticaret kolonileri de vardı. Hititler yazı dili olarak Yukarı Mezopotamya Semitik Asur stilini kabul ettiler. Burada yer alan bazı metinlerden de anlaşılacağı üzere, Hititlerin MÖ 18. yüzyılın ortalarında Eski Asur İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından kendi krallıklarını kurmaları biraz zaman aldı. Genellikle birkaç yüzyıl boyunca, çeşitli şehirlerde yoğunlaşmış farklı Hitit grupları vardı. Fakat başkentleri ile Hattuşaş'taki (modern Boğazköy) güçlü hükümdarlar, bu dağınık şehirleri bir araya getirmeyi ve Orta Anadolu'nun büyük bölümünü fethederek Hitit Krallığını kurmayı başardılar.
Hititler'in ilk zamanları

Hitit krallığının erken tarihçesine dair ilk belgeler MÖ 17. yüzyılda, muhtemelen Hitit dilinde yazılmış tabletlerdir; ancak sadece MÖ 14. ve 13. yüzyıllarda Akadca (Asur ve Babil dili) olarak orijinal tabletlerin kopyaları hazırlanmış ve kopyaları günümüze ulaşmayı başarabilmiştir. Bu tabletlerden kraliyet ailesinin iki kolunun Orta Krallıkta hakimiyet için birbirleri ile mücadele içerisinde oldukları anlaşılmaktadır. Kraliyet ailesinin Kuzey kolu ilk olarak Zalpa'da üstlenmişken daha sonra Hattuşa'ya taşınmıştır. Güney kolu ise Kussara'da (hala bulunamamıştır) üstlenmişken daha sonra eski bir Asur kolonisi olan Kaniş'e (modern Kultepe'de) yerleşmişlerdir. Her iki kolda kullandıkları isimlerle birbirlerinden kolayca ayırt edilebilmekte idi. Kuzeyliler, izole bir dil olan Hatti dilinden isimler seçerken güneyliler ise Hint-Avrupa dil geleneğini benimseyerek Hitit ve Luwice dilinden isimler seçtiler.
Zalpa MÖ 1833 yılında ilk olarak Uhna'ya bağlı Kaniş'e saldırdı.

Bir grup tabletten oluşan ve Anitta metni olarak da bilinen tablet seti, Kussara Kralı Pithana'nın komşu Neša'yı (Kaniş) nasıl fethettiğini anlatarak başlamaktadır. Bununla birlikte, bu tabletlerin asıl konusu, babasının görevini nerede bıraktığını ve bu noktadan itibaren birçok kuzey kentini nasıl fethettiğini anlatan Pithana'nın oğlu Anitta (1745-20) dır. Ele geçirdiği şehirler arasında muhtemelen Hattuşa (lanetlediği) ve Zalpuwa'da (Zalpa) bulunmaktaydı. Bu muhtemelen, Hattuşa'ya başkent olarak yerleşen kuzey koluna karşı, kraliyet ailesinin güney kolunun yaptığı bir propaganda idi. Başka bir tablet setinde, Zalpa Masalı ise, Zalpa'yı desteklemekte ve onları temize çıkarmaktadır. Daha sonra I. Hattuşil'in Kaniş'e saldırarak şehri yok ettiği anlatılmaktadır.
Anitta'nın yerine Zuzzu iktidara geldi (1720-10); ancak 1710-05 yılları civarında Kaniş, uzun zamandır içinde olduğu Asur ticaret sistemi ile beraber yıkılmıştır. Bir Kussaran soylu ailesi Zalpuwan / Hattuşan aileleri ile girdikleri mücadeleden başarı ile çıkabilmişlerdir. Fakat bunların doğrudan Anitta ile bağlantılı olup olmadıkları bilinmemektedir.
Bu arada, Zalpa'lı efendiler hala yaşıyordu. Zalpa'lı Huzziya'nın soyundan gelen I. Huzziya iktidarı devraldı. Damadı I. Labarna (Hurma'lı bir güneylidir) daha sonra zorla tahtı ele geçirdi. Fakat yerine geçecek kişi olarak Huzziya'nın torunu Hattuşil'i seçti.
Hitit Krallığı

Hitit Krallığının kuruluşu, I. Labarna veya I. Hattuşili (ki bunlar da Labarna'yı kişisel bir ad olarak almış olabilir) gerçekleşmiştir. Bu dönemde Hititler Hattuşa'nın kuzeyindeki ve güneyindeki bölgeleri ele geçirmişlerdir. Hattuşili, Suriye'deki Semitik Amorit kökenli Yamhad Krallığına kadar seferler düzenlemiştir. Bu sefer sırasında Yamhad Krallığının başkenti Halep'e saldırmış ancak şehri ele geçirememiştir. Yerine geçen I. Murşili (ya da I. Murşiliş) MÖ 1595 yılında Amoritlere karşı düzenlediği sefer ile Halep'i ele geçirmeyi başarmıştır. Aynı yıl Murşili Fırat Nehri'nin güneyinde büyük bir baskın ve yağmalama hareketine girişti. Bu harekat sırasında Asur topraklarından geçerek Mari ve Babil'i (Hitit ülkesinden 2.000 km uzakta) ele geçirdi. Ayrıca Babil devletinde yönetimde bulunan Amoritli kurucuları da (Hammurabi Sülalesi) şehirden kovdu. Bununla birlikte Hititlerin düzenledikleri seferler askerlerin ülkeden çekilmesine ve bu otorite boşluğu sırasında ülkede bölünmelerin artmasına neden olmuştur. MÖ 16. yüzyılın geri kalanı boyunca, Hitit kralları kendi ülkeleri içerisinde hanedan kavgaları ve doğudaki komşu olan Hurrilerle uğraşmak zorunda kaldılar. Hititlerin Amurru (Suriye) ve Güney Mezopotamya bölgesine yaptıkları seferler Asurluların aynı dönemde kullandıkları Çivi yazısı sisteminden daha farklı olan Akad çivi yazısı siteminin ülkeye girmesinde etkili olmuş olabilir.
Hattuşil'in düzenlediği seferlere kaldığı yerden devam eden Murşili güney Mezopotamya'yı ele geçirmek için bölgeye seferler düzenledi. Hatta MÖ 1531 yılında Babil'i bizzat kuşatarak yağma etti. Fakat Murşili, Babil'i Hitit Krallığı'nın topraklarına katmak yerine şehrin yönetimini, gelecek 400 yıl boyunca şehri yöneten, Kassite'li müttefiklerine devretti. Ancak uzun süren bu sefer neredeyse Hititler'in bütün kaynaklarını tüketti ve Kralın yokluğunda başkentte neredeyse bir kaos ortamı yaşanmaya başladı. Murşili başkente döndükten sonra bir suikasta kurban gitti ve Hitit Krallığında bir kaos dönemi başladı. Modern Güneydoğu Anadolu'daki Dicle ve Fırat nehirleri boyunca dağlık bölgedeler de yaşayan bir halk olan Hurriler, (Hint-Aryan kökenli Mitannili bir yönetici sınıfının kontrolü altında) Halep'i ve civar bölgeleri ele geçirebilmek için bu durumu büyük bir fırsat olarak gördüler. Adaniya'nın kıyı bölgesi (daha sonra Kilikya) bağımsızlığını ilan ederek Kizzuwatna olarak yeniden adlandırılmıştır.

Yaşanan kaos dönemini takiben Hitit Krallığı önemsiz ve güçsüz kralların yönetimi ele aldıkları bir döneme girdi. Güçlü kralların yönetimi sırasında yaşanan genişleme sürecinin ardından, güçsüz kralların yönetimi ele almaları 500 yıllık Hitit Krallığı döneminde defalarca tekrar edilecekti. Bu durum Krallığın son dönemlerinde yaşanan yeniden inşa çabalarını da oldukça güçleştirecekti. Eski Hitit Krallığı'nda görülen bu istikrarsızlıklar Hitit Krallığı'nda o dönemde hakim olan siyasi sistem ile açıklanabilir. MÖ 1400'den önceki Eski Hitit Krallığı döneminde, Hitit Kralı, Hitit vatandaşları tarafından Mısır firavunları gibi "yaşayan bir tanrı" olarak değil de, daha çok kendilerine eşit normal bir insan olarak görülüyordu. Yalnızca Hitit İmparatorluğunun daha sonraki dönemlerinde (MÖ 1400'den MÖ 1200 yıllara kadar) Hitit krallığı daha merkezi ve daha güçlü bir devlet olmuştur. Ayrıca önceki yıllarda, tahta kimin geçeceği belirli bir sisteme bağlanmadığı için kuzeyli ve güneyli aileler arasında ''Güller Savaşı'' benzeri rekabetler yaşanmıştır.
Murşili'yi takiben anılmaya değer tek kral Telepinu (MÖ 1500)'dur. Telepinu güneyde birkaç parlak zafer kazanmıştı. Kendisine bir Hurri devletine karşı (Mitanni) başka bir Hurri devletini (Kizzuwata) müttefik olarak seçmişti. Telepinu ayrıca, veraset sistemini belirli bir düzene oturtmaya çalışmıştı (Telepinu Fermanı).
Hititler Orta Krallık

Eski krallığın son hükümdarı Telepinu MÖ 1500'e kadar hüküm sürdü. Telepinu'nun ölümü "Eski Krallık" döneminin sonuna ve "Orta Krallık" olarak da bilinen dönem boyunca süren, uzun ve karanlık yılların başlamasına neden olmuştur. MÖ 15. yüzyıl dönemi, çok az sayıda kalan kayıtlar nedeniyle büyük oranda bilinmemektedir. Bu dönemde Krallığın zayıf ve güçsüz olduğuna dair en önemli işaret, Karadeniz kıyılarına yerleşen ve Kassa olarak adlandırılan (Hint-Avrupa ailesine mensup değiller) halk tarafından sürekli saldırıya uğramasıdır. Bu dönemde başkent ilk olarak Sapinuwa'ya daha sonra ise Samuha'ya taşındı. Sapinuwa'da kraliyet arşivi bulunmuştur ancak hala tercümesi gerçekleştirilmemiştir.
MÖ 1430'dan yani I. Tudhaliya döneminden itibaren "Hitit İmparatorluğu Dönemi" başlamıştır.
Erken Hitit hükümdarlarına atfedilen bir yenilik ise komşu devletlerle antlaşmalar ve ittifaklar yapmalarıdır; Hititler, uluslararası siyaset ve diplomasi sanatında bilinen en eski uygarlıklar arasındadır. Aynı zamanda Hitit dininin Hurri dininden etkilendiği çeşitli tanrıların ve ritüellerin benimsendiği bilinen bir gerçektir.
Hititler Yeni Krallık

I. Tudhaliya (aslında ilk ad olarak bu ismi kullanmamışta olabilir) iktidara gelmesi ile birlikte Hitit Krallığı içine gömüldüğü belirsiz ve karanlık durumdan kurtulmaya başlamıştır. Hitit uygarlığı yeni kralı ile, "Hitit İmparatorluğu'' olarak adlandırılan döneme girmiştir. Bu süre içinde pek çok değişiklik yapıldı, fakat kralın ülke içerisindeki konumunu güçlendirmek bunlardan biri değildi. İmparatorluk döneminde Hitit yerleşimleri genişlemeye ve yayılmaya başladı. Bununla birlikte, Hitit halkı Ege topraklarından ziyade Güney Anadolu'da eskiden sahip oldukları yerler konusunda daha istekliydiler. Hitit halkı yeni topraklara yerleşirken komşu ülkeler ile de yeni antlaşmalar imzalanmıştı. Hitit İmparatorluğu döneminde krallık makamı kalıtsal (kan bağı) olarak varislere geçen bir makam haline geldi. Bu dönemde Hitit kralları halkları tarafından ''süper insan''olarak adlandırılmaya başlandılar ve Krallarını ''Güneşim'' olarak adlandırmaya başladılar. İmparatorluk döneminde krallar bütün ülkedeki en yüksek rahipler gibi hareket etmeye başladılar. Krallar kutsal şehirlere ziyaretler düzenlemeye, ayrıca yıl içerisinde düzenlenen ayin ve festivaller ile tapınakları gözetmeye başladılar.
Kral I. Tudhaliya'nın hükümdarlığı sırasında (MÖ 1400), yine Kizzuwatna devleti ile müttefikliğe devam edildi. Bu ittifak ile Hititler Mitanniler'i mağlup ederek Halep bölgesini tekrar ele geçirdiler. Ayrıca yine bu dönemde Arzawa devletinin (Bir Luvi devleti) bazı bölgelerini ele geçirerek batıya doğru genişlediler.

I. Tudhaliya'nın ardından başka bir zayıf kral Hitit tahtına oturdu. Bu durumda Hititlerin bütün düşmanları harekete geçerek Hattuşa'ya kadar ilerlediler ve şehri yaktılar. Bununla birlikte, Krallık, I. Şuppiluliuma (MÖ 1350) zamanında tekrar eski ihtişamlı günlerine geri dönmeyi başardı. I. Şuppiluliuma Halep'i yeniden ele geçirdi. Mitanni devletini kendi egemenliği altına aldı ve başına Asurlu damadını getirdi. Ayrıca Şuppiluliuma bir başka Amori şehir devleti olan Karkamış'ı da yendi. Kral bu yeni fethedilen bölgelerin yönetimine kendi oğullarını getirdi. Babil kenti ise hala eski müttefikleri olan Kassitler'in yönetimi altındaydı. Şuppiluliuma Asurlular ve Mısırlılar ile o dönemki dünyanın en güçlü devletlerinden birisi haline geldi. Mısır ile bir ittifak arayışına giren Şuppiluliuma oğullarından birini Tutankhamun'un dul eşi ile evlenmesi için Mısır'a gönderdi. Ne yazık ki, oğlu hedefine ulaşmadan önce açık bir şekilde öldürüldü ve bu ittifak asla tamamlanamadı. Bununla birlikte Orta Asur İmparatorluğu (MÖ 1365-1050) MÖ 1365'te I. Ashur-uballit iktidarı ele almasıyla tekrar güç kazanmaya başladı. I Ashur-uballit, Mitanni kralı Mattiwaza (Shattiwaza)'ya saldırıp onu yendi. Mitanni kralı Asurlular'ın saldırıya geçmesinden önce büyüyen Asur gücünden korkan Şuppiluliuma ile tahtını korumak için bir tür askeri müttefiklik girişiminde bulundu. Fakat bu girişimler hep başarısızlıkla sonuçlandı. Mitannilerin ve Hurrilerin toprakları Asurlular tarafından ele geçirildi. Ardından Hititler'in Doğu Anadolu'daki topraklarına yönelik olarak taciz saldırıları başladı. I. Adad-nirari, döneminde ise Hititlerin kontrolü altındaki Karkamış ve Kuzeydoğu Suriye ilhak edildi.
I. Şuppiluliuma'dan sonra tahta çok kısa bir süre için en büyük oğlu geçti. Ondan sonra ise bir diğer oğlu olan II. Murşili tahta geçti (MÖ 1330). Doğudaki konumunu sağlamlaştıran Mursili, bütün dikkatini batıya çevirdi. Arhawa'ya ve Ahhiyawa'nın kontrolü altındaki Millawan'da (Miletus) şehrine saldırdı. Hitit metinleri üzerinde yapılan en son araştırmalar Miken uygarlığının Anadolu toprakları ile ilişkisine yönelik somut deliller ortaya çıkarılmıştır. Ahhiyawa'nın Miken uygarlığı ile ilişki içerisinde olduğu veya Miken uygarlığının bir parçası olduğu düşünülmektedir.
Kadeş Savaşı
Hititlerin sahip olduğu ekonomik güç büyük oranda ticaret yollarının ve metal kaynaklarının kontrol edilmesine bağlıydı. Hitit ülkesinin güneyinde bulunan ''Kilikya Kapıları'' (Gülek Boğazı) Kuzey Suriye ve Mezopotamya arasındaki bağlantıyı sağlaması açısından büyük önem arz taşıyordu. Bölgenin savunulması Hititler için hayati öneme sahipti. Kısa bir süre içerisinde Mısır Firavunu II. Ramses'in egemenliğini genişletme planları sonucu Mısırlılar ve Hititliler karşı karşıya geleceklerdi. İki taraf arasında yapılan savaşın sonucu belirsizdir, ancak Mısırlı destek kuvvetlerin tam zamanında bölgeye ulaşması Hititlerin kesin bir zafer kazanmasına engel olmuştur. Mısırlılar Hitit birliklerini Kadeş kalesine geri çekilmeye mecbur bıraktı. Ancak verdikleri kayıplar kalenin kuşatılmasına engel oldu. Bu savaş, Ramesses'in hükümdarlığının 5. yılında (MÖ 1274, kronolojide en çok kullanılan biçimde) gerçekleşmiştir.
Hititler'in yıkılışı

Bu tarihten sonra hem Hititlerin hem de Mısırlıların sahip oldukları güç Asurluların bölgede yeniden güçlenmesi nedeni ile gerilemeye başladı. Asur kralı I. Shalmaneser, II. Muvatalli'nin Mısırlılar ile uğraşmasını büyük bir fırsat olarak gördü ve hemen ülkesinin sınırlarını genişletmeye başladı. Mitanniler'in ve Hurriler'in topraklarını ele geçirdi. Ülkesinin sınırları Anadolu da Fırat Nehrinden Babil'e kadar Antik İran'ı Aram'ı (Suriye), Kenan'ı ve Fenike'yi kapsıyordu. Hititler Mitanni krallığını askeri destekle korumaya çalıştılar fakat bütün çabaları sonuçsuz kaldı. Asurlular, şimdi Mısır'ın olduğu kadar, Hititler'in ticaret yollarına büyük bir tehdit oluşturmaya başladılar. Muwatalli'nin oğlu Urhi-Teshub tahta geçti ve kısa bir iç savaş sonrasında amcası III. Hattuşili tarafından devrilmeden önce 7 yıl boyunca III. Mürşili adıyla kral oldu. Hitit topraklarına yönelik olarak artan Asur tehdidi karşısında, Hitit kralı barış ve müttefiklik kurmak için kızını Firavun II. Rameses (aynı zamanda Asur korkusu) ile evlendirdi. Tarihteki en eski ve günümüze ulaşmayı başaran antlaşmalardan biri olan "Kadeş Antlaşması", Güney Kenan'daki sınırları karşılıklı olarak belirledi. Antlaşma Rameses'in (MÖ 1258) hükümdarlığının 21. yılında imzalandı. Bu antlaşma şartlarından birisi ise Hitit prenseslerinden birisinin Firavun Rameses'e eş olarak verilmesi idi.

Hattuşili'nin oğlu IV. Tudhaliya, Asurluları en azından bir dereceye kadar Hitit topraklarından uzak tutabilen son güçlü Hitit kralıydı. Ancak yinede Asurlulara karşı çok fazla toprak kaybetmişti ve Asur Kralı I. Tukulti-Ninurta tarafından Nihriya Savaşı'nda büyük bir yenilgiye uğratıldı. Asurlular tarafından ele geçirilmeden önce bir Yunan adası olan Kıbrıs'ı ele geçirmeyi başarmıştı. Son Hitit Kralı, II. Suppiluliuma Kıbrıs kıyılarında Alashiyalılara karşı yapılan bir deniz savaşı da dahil olmak üzere bazı zaferler elde etmeyi başarmıştı. Ancak Asurlular, Ashur-res-ishi döneminde Küçük Asya'da ve Suriye'de çok büyük miktarda Hitit toprağını ele geçirdiler. Ayrıca yine Hitit topraklarında gözü olan bir diğer rakipleri Babil Kralı I Nebuchadnezzar'ı yenerek bölgeden uzaklaştırdılar. Yine bu dönemde Deniz Kavimleri adı verilen bir halk Ege kıyılarından başlayarak Akdeniz sahil şeridi boyunca, Kenan bölgesine kadar birçok yağma ve baskın saldırıları düzenlediler. Kenan bölgesini ele geçirerek Filistin devletini kuran bu halk, Kilikya'yı ve Kıbrıs'ı ele geçirerek Hititlerin ticaret yollarını kestiler. Ekonomik kaynaklarının büyük ölçüde kaybedilmesi, Hitit topraklarını her yönden gelebilecek saldırılara karşı savunmasız bıraktı ve Hattuşa, Kaşkalar, Frigler ve Brygeler'den oluşan (Anadoluya göç eden yeni halklar) büyük saldırıyı takiben MÖ 1180 yıllarında yeryüzünden silindi. Hitit Krallığının Asurlular tarafından ele geçirilen topraklarındaki tarihi kayıtları bir süre sonra yok oldu. Krallığın sona ermesi büyük Bronz Çağı Çöküşünün bir parçasıydı.
Suriye ve Hitit Krallığı

MÖ 1160 yılına gelindiğinde, Küçük Asya'daki siyasi durum yalnızca 25 yıl öncesinden çok farklı görünüyordu. O yıl Asur Kralı I. Tiglath-Pileser, Anadolu yaylalarından Güney Anadolu'daki Asur kolonileri üzerinde baskı kurmaya teşebbüs eden Muşku'yu (Frigler) ve Hititler'in, Hatti ülkesi ile Karadeniz arasındaki bölgede yaşayan eski düşmanları Kaşkalar'ı yendi. Frigler, görünüşte Batı'dan Kapadokya'yı işgal ettiler; fakat yakın tarihte, bulunan epigrafik kanıtlar Friglerin, Balkanlardan Makedonların baskısı ile çıkarılan ''Bryge'' halkı ile ortak kökten geldiklerini doğrulamıştır.

Bu noktada Anadolu'da Hitit Krallığı ortadan kaybolmuş olsa da, Anadolu'da ve Kuzey Suriye'de bir dizi yeni-Hitit Krallığı ortaya çıkmıştır. Bu krallıklar Hitit Krallığı'nın halefleri olarak gösterilebilirdi. Bunlar arasından en dikkat çekici olanları Suriyeli Neo-Hitit Krallıkları, Karkamış ve Milid'dir (daha sonraki Melitene yakınlarındadır). Bu Yeni-Hitit Krallıkları, yavaş yavaş Neo Asur İmparatorluğu'nun kontrolü (MÖ 911-608) altına girdiler. Karkamış ve Milid, III. Shalmaneser (MÖ 858-823 ) döneminde Asura bağlı krallıklar haline gelmiştir ve II. Sargon döneminde (MÖ 722-705) tamamen Asur devletine katılmıştırlar.
Tabal ( Yunanca. Τιβαρηνοί Tibarenoi, Latince. Tibareni, Josephus Thobeles) olarak bilinen büyük ve güçlü bir devlet Anadolu'nun güneyinde birçok bölgeyi işgal etti. Dillerinin Luwian kökenli olduğu düşünülmektedir. Yapmış oldukları bazı anıtlarda Luwian hiyerogliflerini kullanmaları bu düşünceleri doğrulamaktadır. Bu devlet de ilerleyen zaman içerisinde Asur İmparatorluğu tarafından ele geçirildi ve toprakları İmparatorluğa dahil edildi.
Son olarak, hem Luwian hiyeroglifleri hem de çivi yazısı, Anadolu'ya Ege'den kavimler tarafından (isimlerini Frigler olarak değiştiren Bryge'ler), Fenikelilerden ve Suriye'deki komşu insanlardan eş zamanlı olarak alınan yeni alfabe ve yazı stili nedeniyle artık kullanılmamaya başlamıştır.
Hititler'in yönetim şekli
Hitit devletinde ülkenin yöneticisi kral idi. Kralın ardından daha önceden belirlenmiş bir varis yönetime gelirdi. Bununla birlikte, devletin farklı kademelerinde bağımsız otoritelerin de görev aldığı görülmüştür. Hitit toplumunda bu kademelerin en önemlilerinden biri Gal Mesedi (Kraliyet Muhafızlarının Şefi) idi. Gal Mesedi makamı gibi önemli bir diğer makam ise Gal Gestin (Şarap Yöneticilerinin Şefi) makamı idi. Bu makama genelde kraliyet ailesinden bir üye getirilirdi. Krallığın bürokrasinin başı ise Gal Dubsar (Yazıcıların Şefi) idi. Fakat Gal Dubsar'ın sahip olduğu otorite kralın kişisel katibi olan Lugal Dubsar'ın yetkisinden daha fazla değildi.
Hititler dili

Hititçe dili MÖ 19. yüzyıldan itibaren kısmen de olsa kaydedilmiştir (Kültepe metinlerinde). MÖ 1100 yılına kadar kullanılmaya devam edilmiştir. Hitit dili, Hint-Avrupa dil ailesinin Anadolu toprakları üzerinde kayıtlara geçirilmiş ve antik metinler de kaydedilmiş en eski dalıdır.
Hattuşa tabletlerinde kullanılan dil, bir Çek dil bilimci olan Bedřich Hrozný (1879-1952) tarafından çözülmüştür. Yaptığı çalışmaların sonucunu 24 Kasım 1915'te Berlin'deki Yakın Doğu Derneği'nde yaptığı bir konferansta açıklamıştır. Yaptığı çalışmaları anlatan kitabı ise 1917'de Leipzig'de ''Hitit Dili'' adı altında basılmıştır. Kitap Hitit dilinin yapı bakımından Hint-Avrupa Dil Ailesine üye olduğundan bahseder. Kitabın önsözü şu satırlar ile başlar:
"Şu anda yaptığım bu çalışma, Hititlerin şimdiye kadar gizemli kalan dilinin doğasını ve yapısını yeniden oluşturmak ve bu dilin şifrelerini çözmekle yükümlüdür. Yine bu çalışma Hitit dilinin Hint-Avrupa dil ailesine üye olduğunu gösterecektir."

Hitit dilinin çözümlenmesi, bu dilin Hint-Avrupa dil ailesine ait olduğunu yönelik onlarca yıl önce ortaya atılan teorileri haklı çıkarmıştır. Bazı filologlar, özellikle Warren Cowgill'in başı çektiği grup yapısal ve fonolojik farklılıklar nedeniyle bu dilin Hint-Avrupa dil ailesi yerine genetik olarak benzer bir dil ailesi olan (Hint-Hitit) dil ailesi şeklinde sınıflandırılması gerektiğini savunmuştur. Hitit İmparatorluğu'nun sona ermesinin ardından, Hitit dili bir tür resmi yazışma ve yönetim dili haline geldi. Hitit İmparatorluğu'nun büyük bir kesiminde, özellikle Batı bölgelerinde, Hint-Avrupa dil ailesine mensup olan ve Anadolu'da konuşulan başka bir dil olan Luvi dilinin lehçeleri de oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaktaydı.
Craig Melchert'e göre, mevcut olan eğilim daha çok Proto-Hint-Avrupa'nın evrimleştiğini ve bazı "tarih öncesi konuşmacıların" ortaya çıkan yenilikleri diğer IPE dilini konuşan topluluklar ile paylaşmamak için kendilerini izole ettiği yönündedir.. " Hitit dili ve Anadolu da kullanılan diğer kuzenlerinin erken dönemlerde iki farklı dala ayrıldığını ve Hitit dilinin diğer grubun aksine sahip olduğu Hint-Avrupa dili özelliklerini koruduğunu iddia etmiştir.
Hitit dilinde birçok yabacı sözcükte bulunmaktadır. Özellikle dini alanda kullanılan sözcüklerde Hint-Avrupa dili dışında Hurri ve Hatti dilinden çok sayıda sözcük bulunmaktadır. Bunda en önemli etken şüphesiz ki Hititlerin hakim olduğu topraklarda daha önce yaşayan ve daha sonraları Hititler tarafından asilime edilen Hatti halkının kullandığı dildir. Hattuşa'da bulunan kutsal ve sihirli metinler, Hititlerin kendi yazı formlarını geliştirmelerinden sonra bile, genellikle Hatti, Hurri ve Luwi dilinde yazılmıştır.
Hititler dini

Hitit dini ve mitolojisi, Hatti, Mezopotamya ve Hurri medeniyetlerinden büyük oranda etkilenmiştir. Daha erken zamanlarda, sahip oldukları Hint-Avrupa kültürüne ait unsurlar hâlâ ayırt edilebilir durumdadır.
Hitit dininde ''Fırtına Tanrısı'' patheonun başı olarak kabul edilirdi . Tarhunt (Hurriler de Teshub) "Fatih", "Kummiya Kralı", "Cennetin Kralı", ve "Hatti ülkesinin Efendisi" olarak anılırdı. Tanrıların şefi olarak kabul edilirdi ve simgesi olarak boğa kullanılırdı. Teshub genellikle sakallı, ata biner gibi bacakları ayrık ve elinde bir sopa ile tasvir edilirdi. Savaş ve zaferin tanrısıydı, özellikle yabancı güç ile çatışmaya girildiğinde kendisine kurbanlar sunulurdu. Teshub, ayrıca yılan Illuyanka ile olan savaşı ile de bilinmekteydi.
İncil ve Hititler
İncil'de, "Hititler" e Genesis'den Exilic-sonrası Ezra-Nehemya'ya kadar çeşitli pasajlarda değinmektedir. Genesis 10'da (Uluslar Tablosu) Hititler, Ham soyundan gelen Heth'in aracılığı ile Kenan ile ilişkilendirilirler. Böylece Hititler'de, diğer Kenanlı kabileler arasında sayılmaktadır. Hititler genellikle İsrailliler arasında yaşayan bir halk olarak tasvir edilir - İbrahim, kendi ailesinin mezarlarının bulunduğuna inanılan, Machpelah Mağarasının arazisini "Ephron HaChiti" (Hititli Efron) den satın alır. Hititler ayrıca Davut'un ordusunda da yüksek kademelerde subay olarak görev yaparlar. Ancak, 2. Krallar 7: 6'da, Hititler ile ilgili olarak; kendi krallıklarına sahip (pasajda ''krallar'' çoğul hali ile kullanılmıştır) Kenan ülkesinin dışında yaşayan fakat Suriye üzerine sefere çıkabilecek kadar güçlü bir orduya sahip, bir halk olduklarından bahsediliyor.
Kutsal Kitaptaki "Hititler" in aşağıdakilerden herhangi birini veya hepsini simgeleyip simgelemediği önemli bir bilimsel tartışma konusudur: (1) Gerçek Hattiler; (2) İç Anadolu için "Hatti" ismini taşıyan fakat günümüzde "Hititler" (bu makalenin konusu) olarak anılan Hint-Avrupa kökenli Fatijler; (3) Anadolu'da yaşayan gruplar ile ilişkili olabilecek veya daha sonra ki dönemde Güney Anadolu'da ortaya çıkan küçük Neo-Hitit (Luvi) devletleri ile bağlantılı olan Kenanlı başka bir halk.
İncil üzerinde çalışmalar yapan diğer akademisyenler (Max Müller'in ardından), Anadolu'da yaşayan Hititlerin Kenanlı Hemth aracılığı ile Kenan bölgesi ile ilişkilendirilmesi yerine, Eski Ahitte bahsedilen halkın ''Kittim'' (Chittim) isimli Javan'ın oğlu olarak anılan bir halk olduğunu iddia ederler.