03 June 2023, Saturday
Tercüme Editörü
Wikiyours makaleleri İngilizce makalelerin Türkçe'ye çevrilmiş halleridir. İngilizce bilen herkes makale sahibi olabilir ve yaptığı çeviri miktarınca para kazanır.
Çeviri Yapmak İçin Makale Seçiniz
Makale yazmak için
bir kategori seçin
Düzeltme Öner

Haçlı Seferleri

İçindekiler
  1. Haçlı Seferleri nedir?
  2. Haçlı Seferleri nedenleri
  3. Haçlı Seferi tarihi
  4. Doğu Akdeniz'de haçlı seferleri
  5. Haçlı Seferleri tarihi
  6. Avrupa Haçlı Seferleri
  7. Haçlı Seferleri sonuçları

Haçlı Seferleri nedir?

Haçlı Seferleri, Orta Çağ döneminde Latin Kilisesi tarafından da desteklenen bir dizi dini savaşa verilen isimdir. Haçlı Seferlerinin büyük bir kısmının ortak amacı, özellikle Doğu Akdeniz'deki, Kudüs'ü ve Kutsal Toprakları İslamı yönetimden (devletlerden) kurtarmak, Hristiyan topraklarını yeniden ele geçirmek ve Hristiyan hacıları savunmaktır. "Haçlı Seferleri" terimi kilise tarafından desteklenen, putperestlik ile sapkınlık olarak görülen inançları hedef alan, rakip Katolik grupları arasındaki çatışmaları çözmek, siyasi veya bölgesel üstünlük elde etmek için düzenlenen diğer askeri seferler içinde kullanılmaktadır. ''Haçlı Seferi'' terimi (Crusade), Orta Latince'de kullanılan ''cruciatae'' (Haç şekli) kelimesinin daha da modernleştirilmiş halidir. Son dönemlerde ise kelimenin anlamı, Geç Orta Çağlarda düzenlenen, Hristiyan askeri seferlerine katılımı arttırmak için (motivasyonun sağlanması için) daha da genişletilmiştir.

Haçlı Seferleri nedenleri

Birinci Haçlı Seferi, Papa II. Urbanus'un 1095 yılındaki  Clermont Konseyinde silahlanma çağrısı yapmasının ardından düzenlendi. Urbanus, Bizans İmparatorluğu ve İmparator I. Aleksios'a (Bizans bu dönemde batıya doğru göç eden Türkler ile mücadele edebilmek için destek aramaktaydı) kendilerine askeri yardımda bulunmaları çağrısında bulundu. Urbanus'un amaçlarından biriside Doğu Akdeniz'deki, Müslümanların kontrolü altında bulunan Kutsal Topraklara giden hacıların güvenliklerinin sağlanması idi. Fakat araştırmacılar Urbanus'un çağrısının veya bu çağrıya cevap verenlerin, Haçlı Seferlerine katılmalarındaki asıl nedenin bu olduğunu kabul etmemektedirler. Urbanus'un temel amacı 1054 yılında kesin olarak ayrılan Doğu-Batı Kiliselerini tekrar birleştirmek ve kendi başkanlığında birleşik bir kilise kurmaktı. Benzer bir şekilde, halk içinde yemin eden ve kilisenin genel ahlak kurallarını kabul ederek haçlı seferlerine katılan yüz binlerce köylünün amacı ''Tanrılaştırdıkları Kudüs'e'' ulaşmak veya günahlarına karşılık tanrıdan af dilenmek idi. Sefere katılan diğer kişilerin amaçları ise feodal yükümlülüklerini yerine getirmek, şan ve şöhret kazanmak, ekonomik veya siyasi kazanımlar elde edebilmek için bu durumu önemli bir fırsat olarak görmeleri idi. Asıl nedeni ne olursa olsun Urbanus'un çağrısına Batı Avrupa'daki farklı sınıflardan yüz binlerce insan yanıt verdi ve Urbanus'un bu çağrısı daha sonra düzenlenecek olan Haçlı Seferleri için bir örnek teşkil etti.

Her ne kadar sefer sırasındaki olaylara yönelik farklı bakış açıları olsa da tarihçiler seferin Papalığın kontrolü altında olduğu konusunda ikiye ayrılmışlardır. Bir tarafa göre sefer sırasında meydana gelen bazı olaylar Papalığın ve Haçlı Seferlerinin ahlaki değerleri ile uyuşmuyordu. Bir olaydaki davranışları nedeni ile Papa bazı askerleri aforoz etmişti. Haçlı birlikleri sıklıkla geçtikleri yerleri yağmalıyorlardı ve Haçlı liderleri ele geçirdikleri bir çok yeri Bizanslılara geri vermek yerine kendi hakimiyetleri altına almışlardı. Halkın Haçlı Seferi olarak adlandırılan sefer sırasında binlerce Yahudi katledildi (Almanya'da). Bu olaylar günümüzde Renanya Katliamları (Rhineland Massacres) olarak adlandırılmaktadır. Dördüncü Haçlı Seferinde, Haçlılar ele geçirdikleri Konstantinopolis'e çok büyük zarar verdiler. Bu nedenle artık Hristiyan dünyasının birleşmesi imkansız bir hale geldi.

Haçlı Seferleri Batı uygarlığı üzerinde derin etkilere neden olmuştur: Haçlılar, Akdeniz'i yeniden ticaret ve seyahat amacı için kullanıma açtılar (Bu Cenova ile Venedik'in gelişmesine imkan vermiştir). Papa'nın liderliği altında Latin Kilisesi'nin insanlar arasında sahip olduğu ortak kimlik pekiştirilmiştir. Bu seferler kahramanlık, şövalyelik ve dindarlık gibi kavramlar için iyi birer kaynak olmuşlardır. Bu kavramlar Orta Çağ romantizminin, felsefesinin ve edebiyatının canlanmasına yardımcı olmuştur. Ayrıca Haçlı Seferleri, Batı Hristiyanlığı, feodalizm ve militarizm arasındaki bağlantıyı da güçlendirmiştir.

Haçlı Seferi tarihi

''Haçlı Seferi'' terimi (Crusade) Orta Latince yer alan ''cruxata veya cruciata'' dan türetilmiştir. Sıfat olarak ''cruciatus'' kelimesi 12. yüzyılda "haç ile işaretlenmiş veya haç işaretine sahip olan" anlamda kullanılmıştır. Cruciatus (ayrıca cruxatus, croxatus, crucesignatus) kelimesi haçlı askerleri tarafından 13. yüzyılın ortalarına kadar kullanıldı. Bu kullanım elbiselerinde kullandıkları haç sembollerinden gelmekteydi. ''Cruxata'' (Cruciata) kelimesi ise "Haçlı Seferi, kilisenin düşmanlarına karşı askeri sefer" anlamında 1280'lerde kullanılmaya başlandı. 16. yüzyılda Fransızların ''croisade'' kelimesini, İspanyolların ise ''cruzada'' kelimesini kullandıkları kaydedilmiştir.  

Sözcüğün Fransızca biçimi ilk olarak 17. yüzyılda tarihçilik alanın da kullanılmaya başlandı. 18. yüzyılda ise (Fransızca kelime) İngilizce ve Almanca'ya uyarlandı.

Kutsal Topraklara yönelik olarak düzenlenen Haçlı Seferleri geleneksel olarak 9 askeri sefere ayrılır. Bunlar 1095-99 yıllarında gerçekleşen Birinci Haçlı Seferinden 1271-1272 yıllarında gerçekleşen Dokuzuncu Haçlı Seferine kadar olan askeri seferlerdir. Bu düzenleme, Charles Mills tarafından yazılan ''Kutsal Toprakları Ele Geçirmek ve Hakimiyet Altına Almak İçin Düzenlenen Haçlı Seferlerinin Tarihçesi'' (1820) isimli eserinde kullanılmıştır. Her ne kadar bu kullanım birazcık keyfi de olsa seferlerin birbirlerinden ayrılması (sıralanması) konusunda büyük bir kolaylık sağlamaktadır. Kutsal Roma İmparatoru II. Frederick'in liderlik ettiği Beşinci ve Altıncı Haçlı Seferleri ile Fransa Kralı IX. Louis'in önderlik ettiği Sekizinci ve Dokuzuncu Haçlı Seferleri genellikle tek bir askeri sefer olarak da değerlendirilmektedir.

"Haçlı Seferi" teriminin kullanımı, terimi kullanan yazara bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir. Constable (2001), akademisyenler arasında dört farklı bakış açısı olduğunu ifade etmektedir:

Gelenekselcilere göre Hristiyanlar tarafından 1095–1291 yılları arasında Kutsal Topraklara yönelik düzenlenen askeri seferlerin amacı, bölgedeki Hristiyanlara yardım etmek, Kudüs ve Kutsal Kabir Kilisesini özgürleştirmekti.

Çoğulcular ise Haçlı Seferi terimini genellikle Papa tarafından onaylanmış olan askeri seferler için kullanmışlardır. Bu düşünce Roma Katolik Kilisesinin (Clairvaux'lu Aziz Bernard gibi Orta Çağ'da yaşamış olan çağdaşları da dahil olmak üzere) görüşünü yansıtıyordu. Onlara göre Papa tarafından onaylanan bütün askeri seferler yerine, amacına ve hedefine bakılmaksızın birer haçlı seferi idi. Bu geniş tanım içerisine birçok haçlı seferini sığdırmak mümkündür. Örnek olarak Paganlara ve sapkın inançlara yönelik olarak ilan edilen, Albigeois Haçlı Seferi, Kuzey Haçlı Seferleri ve Hussit savaşları ile politik ve bölgesel nedenler ile ilan edilen Sicilya'ya yönelik Aragon Haçlı Seferi, Papa III. Innocent tarafından 1202 yılında Markward von Annweiler'e karşı ilan edilen haçlı seferi, Stedingerlere karşı ilan edilen bir haçlı seferi, İmparator II. Frederick ve oğullarına karşı ilan edilen bir kaç tane (bir kaç Papa tarafından) haçlı seferi, İngiltere Kralı III. Henry'nin rakiplerine karşı ilan edilen iki haçlı seferi ve İber Yarımadasının Hristiyanlarca yeniden ele geçirilmesi gösterilebilir. 

Genelcilere göre ise Haçlı Seferleri, Latin Kilise ile bağlantılı olan ve (Hristiyanların) inançlarını savunmak için gerçekleştirilen kutsal savaşlardır

Popüleristler ise Haçlı Seferi tanımını sadece dinsel coşku nedeni ile gerçekleştirilen Birinci Haçlı Seferi ve belki de Halkın Haçlı Seferi de dahil olmak üzere, sınırlandırırlar. 

Ali b. El-Athir gibi Orta Çağ Müslüman tarihçileri ise, Haçlı Seferlerini "Frenk Savaşları" (ḥurūb el-faranǧa حروب الفرنجة) olarak adlandırmışlardır. Bu terim Modern Arapça'da ḥamalāt ṣalībiyya حملات صليبية, şeklinde kullanılmaktadır. "Haçın (veya Haçlıların) Seferleri", Batılı tarihçiler tarafından kullanılan haçlı seferleri tanımının Arapça karşılığıdır. 

Doğu Akdeniz'de haçlı seferleri

Haçlı Seferleri sebepleri

Yedinci ve sekizinci yüzyıllarda, İslam dini Arabistan Yarımadasında Peygamber Hz. Muhammed tarafından tanıtıldı ve ardından Arap Yarımadası siyasi olarak Müslümanlar tarafından birleştirildi. Bu birleşmenin ardından Araplar çok büyük bir güce ulaştılar ve hakimiyetleri altındaki toprakları hızla Hindistan alt kıtasının kuzeybastısından, Orta Asya'ya, Orta Doğu'dan, Kuzey Afrika'ya, Güney İtalya'dan, İber Yarımadasına ve Pirenelere kadar genişlettiler. Bu genişlemenin ardından  Araplar ve Hristiyan Avrupa devletleri arasındaki hoşgörü, ticaret ve siyasi ilişkiler hızla zayıfladı. Örneğin, Fatimi halifesi Al-Hakim bi-Amr Allah, Kutsal Kabir Kilisesini yıktırdı ancak yerine geçen halefi Ali az-Zahir, Bizans İmparatorluğunun kiliseyi yeniden inşa etmesine izin verdi. Katolikler Hacılar'ın kutsal mekanları ziyaret etmelerine izin verildi, Müslümanların hakimiyetleri altındaki topraklarda yaşayan Hristiyanlara Zımmi statüsü altında bazı yasal haklar verildi ve koruma altına alındılar. Farklı dinler arasında gerçekleştirilen evlilikler de sıradan bir hal almıştı. Farklı kültürler ve dini inançlar bir arada yaşıyor ve gelişiyordu. Ancak sınır bölgelerinde tüccarlar ve Katolik hacılar arasındaki soğukluk giderek daha rahatsız edici bir hal almaya başlamıştı. 

Reconquista (İber Yarımadasının Müslümanlardan ele geçirilmesi) 8. yüzyılda başlamıştı. León ve Castille Kralı VI. Alfonso'nun 1085 yılında Toledo'yu Müslümanlardan geri alması bu konuda önemli bir dönüm noktası oldu. Bizans İmparatorluğu ise 10. yüzyılın sonunda daha önce kaybettiği toprakların büyük bir kısmını geri almıştı. II. Basileios (veya II. Basil)  yarım asırlık hükümranlık süresinin çoğunda bu toprakları yeniden ele geçirmekle uğraştı. Kuzey Avrupa'da ise Almanlar haçlı seferi yöntemini, Hristiyanlığı yeni bölgelere yaymak ve kendi kontrolleri altındaki bölgeleri genişletmek için Hristiyan olmayan Slavlara karşı, önemli bir araç olarak kullandılar. Sicilya ise Norman maceraperest Roger De Hauteville (veya I. Rugerro) tarafından 1091 yılında ele geçirildi.

Bu dönemde Avrupa'da birçok farklı cephede iktidar mücadeleleri yaşanmaktaydı. 1054 yılında, Latin Kilisesinin Doğu İmparatorluğu patriği üzerinde üstünlüğünü ilan etmeye yönelik yüzlerce yıllık girişimleri, Hristiyan kiliseleri arasında  ''Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılması'' olarak adlandırılan kalıcı bir bölünmeye yol açtı. Oldukça iddialı olan Gregorius Reformunun ardından (Papa XIII. Gregorius döneminde gerçekleşen) reformcu papalar, Papalığın gücünü ve nüfuzunu arttırmaya çalıştılar. 1075 yılında başlayan ve Birinci Haçlı Seferinde de devam eden ''Atama Tartışması'' Orta Çağ Avrupa'sında Kilise ve devlet arasında büyük bir iktidar mücadelesine dönüştü. Tartışmanın asıl nedeni Katolik Kilisesinin, Kutsal Roma İmparatorluğunda görev yapan kilise görevlileri ve diğer din adamlarını atama hakkına sahip olup olmadığı idi. Antipapa III Clement bu dönemin büyük bir kısmında görev yapan oldukça farklı bir papaydı ve Papa Urbanus ise papalık görevinin ilk yıllarının büyük bir kısmını Roma'dan sürgün edilmiş bir şekilde geçirdi. Bu dönemde Papalık, seküler yöneticilerden bağımsızlığını ilan etmeye başlamıştı ve Katolikler tarafından silahlı kuvvet kullanılmasının nedenleri sıralanmaya başlanmıştı. Sonuç olarak, Avrupa'daki yoğun dindarlık, dini konulara olan büyük ilgi ve dini propaganda Filistin'in Müslümanlardan sadece savaş yolu ile geri alınabileceği konusunda oldukça etkili oldu. Çoğunlukla hakim olan görüş Hristiyan olmayanların veya farklı bir dine inananların Hristiyanlığı kabul etmeleri, veya vaftiz edilmeleri için, fiziksel olarak zorlanmamaları yönündeydi. Ancak küçük bir azınlık grup ise intikam veya zorla din değiştirmenin Hristiyan inancını ve yönetimini reddetmenin karşılığı olduğunu savunuyorlardı. Böylesine kutsal bir savaşa katılmak insanların işlediği günahlara karşı dengeleyici bir kefaret olarak görülüyordu.

Fakat Kutsal Topraklardaki statüko Türkler tarafından bozuldu. 1071'de Bizans Ordusu Malazgirt Savaşı'nda yenildi ve Büyük Selçuklu İmparatorluğu hızla genişleyerek neredeyse Anadolu'nun tamamını ele geçirdi. Bizans İmparatorluğu sık sık iç savaşlar yaşamaya başladı. Bir yıl sonra ise Türkler, Fatımiler'in Filistin üzerindeki kontrolüne son verdiler.

Birinci Haçlı Seferleri (1096-1099) ve sonrası

1095 yılında gerçekleşen Piacenza Konsilinde, Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos, Papa II. Urbanus'dan Türklerle savaşabilmek için yardım istedi. Büyük ihtimalle İmparator bu yardımı paralı asker desteği şeklinde istemişti. Yine büyük ihtimalle İmparator, Doğu Roma İmparatorluğunun karşı karşıya olduğu tehlikeyi oldukça abartmıştı. Aynı yılın sonlarında gerçekleşen Clermont Konsilinde Papa Urbanus konuyu tekrar gündeme getirdi ve bir haçlı seferi düzenlenmesi için çağrıda bulundu. Tarihçi Paul Everett Pierson'a göre, Urbanus'un İmparatora yardım etmesindeki temel amaç Doğu Kilisesi ile Batı Kilisesinin, kendi liderliği altında, yeniden birleşeceği düşüncesi idi.

Bu çağrıdan hemen sonra Pierre L'Ermite verdiği vaazlar ile çoğunluğu fakir Hristiyanlardan oluşan binlerce kişiyi çevresinde topladı ve Avrupa'da halkın Haçlı Seferi olarak adlandırılan hareketi başlattı. Pierre, kendisinin cennetten geldiğini iddia ettiği ve Hristiyanlara Kudüs'ü yıkımdan (kıyametten) kurtarmaları gerektiğini söyleyen bir mektuba sahip olduğunu iddia etmiştir.  Akademisyen Norman Cohn bu durumu sınıflar arasındaki farklılıkların yanı sıra, Kudüs'ün ilahlaştırılmasının dışında, ''fakirlerin mesihçiliği'' olarak tanımlamıştır. Almanya'da Haçlılar, Yahudi topluluklarını katlettiler. Renenya Katliamları, Avrupa'da yaşanılan ilk büyük antisemitik saldırıydı. Speyer, Worms, Mainz ve Köln'de, Yahudileri hedef alan sınırlı ve küçük çaplı saldırılar yerini tam ölçekli, büyük askeri saldırılara bıraktı. İmparator Aleksios'un soyluların beklemesi yönündeki tavsiyesine rağmen, Halkın Haçlı Seferi'ne mensup birlikler Nicaea'ya (İzmir'e) doğru ilerlemeye başladılar. Fakat haçlılar Kırkgeçit Muharebesi'nde Türklerin pususuna düştüler. Savaştan sadece 3.000 kadar haçlı askeri canlı kurtulabildi.

Fransa Kralı I. Philip ve İmparator IV. Henry, birbirleriyle çatışma içerisindeydi bu nedenle Urbanus'un çağrısına katılmadılar. Soyluların komutası altındaki ordular Ağustos ayında toplandılar ve Eylül 1096'da, dört ayrı parçaya ayrılarak harekete geçtiler. Ordular doğuya doğru ilerleyerek Bizans topraklarına ulaştılar ve İmparatordan bir ''hoş geldiniz'' mesajı aldılar. Savaşçılar ve savaşçı olmayanlarında içinde bulundukları bu topluluğun büyüklüğünün 100.000 kişi kadar olduğu düşünülmektedir. Baronlar tarafından idare edilen ve büyük çoğunluğu Fransız ve Norman şövalyelerden oluşan bu ordu, İmparatora daha önce kaybedilen toprakları ele geçirerek kendisine geri vereceklerini taahhüt ettiler. Ardından Anadolu üzerinden güneye doğru ilerlemeye başladılar. Haçlı birlikleri öncelikle Antakya'yı kuşattılar, şehrin sakinlerini katlederek kenti yağmaladılar. Şehirde bulundukları sırada Gürboğa liderliğindeki bir ordu kenti kuşatmaya aldı. Taranto'lu Bohemond (I. Boemondo), haçlı birliklerini başarılı bir şekilde topladı ve Gürboğa ile ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattı. Bohemond, İmparatora verdiği söze rağmen kenti kendi elinde tutmaya devam etti. Haçlı ordusundan geriye kalan birlikler sahil boyunca güneye ilerlediler. Ancak asıl ordunun sadece bir kısmı Kudüs'e ulaşabilmeyi başardı. Şehrin Yahudi ve Müslüman sakinleri Kudüs'ü savunmak için birlikte savaştılar, ancak haçlılar 15 Temmuz 1099'da şehre girdiler. Şehir sakinlerini katlederek şehri yağmaladılar. Raymond D'Aguilers yazmış olduğu ''Historia Francorum qui ceperunt Iherusalem'' isimli eserinde, modern bir bakış açısı ele alındığında vahşet sayılabilecek eylemleri (katliamları) destekledi. 

Birinci Haçlı Seferi sonucunda, Doğu Akdeniz'de ilk dört haçlı devletini kuruldu. Bunlar, Urfa Kontluğu (1098-1149), Antakya Prensliği (1098-1268), Kudüs Krallığı (1099-1291) ve Trablus Kontluğu (1104-Tripoli, 1109'dan 1289'a kadar fethedilmedi) idi. Kilikya Ermeni Krallığı, Haçlı Seferleri'nin öncesinde ortaya çıktı, ancak Papa III. Innocent tarafından verildikten sonra krallık statüsü'ne kavuştu ve Lüzinyan Hanedanı döneminde tamamen Batılılaştı. Tarihçi Jonathan Riley-Smith'e göre, bu devletler deniz aşırı Avrupa'nın ilk örnekleri idi. Genel olarak bu devletler ''outremer'' olarak anılıyordu. Kelimenin kökeni Fransızca'daki outre-mer'den geliyordu. (İngilizce'deki ''deniz aşırı'' kelimesinin karşılığı).

Popüler olarak Birinci Haçlı Seferi, büyük bir öfke dalgasını da serbest bıraktı. Koyu bir Katolik öfke olarak adlandırılan ve haçlılar tarafından gerçekleştirilen şiddet hareketlerine - doğudaki Ortadoks Hristiyanlar tarafından ''bölünme'' olarak adlandırılan olaylar-  Yahudi katliamları da eşlik etmekteydi. 1101 yılında ikinci ve daha az başarılı bir haçlı seferi düzenlendi. Haçlı birlikleri Sultan Kılıç Arslan liderliğindeki Türkler tarafından, gerçekleşen üç ayrı savaşta büyük bir yenilgiye uğratıldı. 

12. yüzyıl'da Haçlı Seferleri

12. yüzyılın başlarında, II. Calixtus'un II. Honorius'un, III. Eugenius'un ve II. Innocent'in papalık dönemlerinde, Orta Doğu'daki Hristiyan devletlerinin çevresinde küçük çaplı haçlı seferleri düzenlenmeye devam etti. Otuz yıl içerisinde, V. Foulques, Venedikliler, Almanya Kralı III. Conrad ve Tapınak Şövalyeleri tarikatı tarafından düzenlenen askeri seferler yaşandı. Bu dönem içerisinde aynı zamanda papalık düşmanlarının seferlere katılmasının sağlanabilmesi için seferlere katılan kişilerin günahlarının affedilmesi uygulanmasına başlandı. 1128 yılında Halep'in ve 1144 yılında da Edessa'nın (Urfa) Musul valisi İmadeddin Zengi tarafından ele geçirilmesi İkinci Haçlı Seferi'nin düzenlenmesi için çağrılara başlanmasına neden oldu. Fransa Kralı VII. Louis ve Almanya Kralı III. Conrad, büyük zaferler kazanmaksızın Fransa ve Almanya'dan topladıkları ordular ile Kudüs'e ve Şam'a kadar ilerlediler. Verdiği vaazlar ile İkinci Haçlı Seferi'nin düzenlenmesi çağrısında bulunan Clairvauxlu Bernard, Renanya'daki Yahudi nüfusuna yönelik gerçekleştirilen, şiddet ve katliamdan olaylarından büyük bir üzüntü duyuyordu. 

İber Yarımadasında ise haçlılar Portekiz Kralı I. Afonso I önderliğinde Lizbon'u geri alarak kazanımlarına devam ettiler. Barcelona Kontu IV. Raymond Berenguer, Tortosa şehrini fethetti. Kuzey Avrupa'da ise Saksonlar ve Danimarkalılar, papalık tarafından resmi olarak bir haçlı seferi izni verilmemesine rağmen, Sorblara (Wendlere) karşı Sorb Haçlı Seferinde mücadele ettiler. Sorblar en sonunda 1162 yılında yenilgiye uğratıldılar.

Selahaddin Eyyubi, Haçlı Devletlerinin düşmanlarını bir araya getirdi, 1187 yılında Hattin Muharebesi'ni kazandı ve Kudüs'ü geri aldı. Peterborough'lu Benedict'e göre Papa III. Urbanus, yenilginin duyulması üzerine 19 Ekim 1187'de yaşadığı derin üzüntüden dolayı öldü. Yerine geçen Papa VIII. Gregorius ''Audita tremendi'' olarak adlandırılacak olan ve Kudüs'ün yeniden ele geçirilmesi için Üçüncü bir Haçlı Seferi düzenlenmesi çağrısını içeren bir papalık fermanı yayımladı. Kutsal Roma İmparatoru I. Friedrich (Friedrich Barbarossa) Kudüs yolunda ilerlerken Göksu Irmağında boğuldu. Adamlarının çok küçük bir kısmı Doğu Akdeniz'e ulaşmayı başarabildi.

İngiltere Kralı I. Richard, kızkardeşinin Kıbrıs hükümdarı Isaac Komnenos tarafından esir alınması üzerine 1191 yılında Kıbrıs'ı fethederek, adayı Bizanslılardan geri aldı. Richard daha sonra Fransa Kralı II. Philip ile kavga etti ve Philip, kuvvetlerinin çoğunu geride bırakarak Fransa'ya döndü. Uzun bir kuşatmanın ardından Richard Akka'yı yeniden ele geçirdi, Akdeniz kıyısı boyunca güneye ilerledi ve Arsuf yakınlarında Müslümanları yenilgiye uğrattı. Ardından ise liman kenti Yafa'yı geri aldı. Kudüs'e oldukça yaklaşmasına rağmen yaşanılan ikmal sıkıntısından dolayı şehri alamadan geri çekildi. Müslümanlarla yapılan anlaşma ile silahsız hacıların Kudüs'ü ziyaret edebilmelerine ve tüccarlarında serbestçe ticaret yapmalarına izin verildi. Richard ülkesine geri döndü ve bir daha asla Kutsal Topraklara geri dönmedi. Ancak İmparator VI. Heny, babası Frederick'e verdiği sözleri yerine getirmek için Alman Haçlı Seferi'ni başlattı. Mainz Başpiskoposu Conrad'ın liderliğindeki ordu, Sidon ve Beyrut şehirlerini ele geçirdi. Ancak, Haçlıların çoğu Henry öldüğünde Almanya'ya geri döndü.

Haçlı Seferleri finansmanı

Haçlı seferleri oldukça pahalıydı ve yaşanılan savaşların sayısı arttıkça maliyetleri de artıyordu. Papa II. Urbanus zenginleri Birinci Haçlı Seferine yardımcı olmaları için çağırdı. Bu kişiler arasında kendi ordularındaki şövalyeleri sübvanse eden Normandiya Dükü Robert ve St. Gilles'li Kont Raymond gibi isimlerde vardı. 1284-85 yılları arasında gerçekleşen Haçlı Seferi'nin Fransa Kralı IX. Louis'e toplam maliyetin, kralın yıllık gelirinin altı katı kadar olduğu tahmin edilmektedir. Yöneticiler kendi tebaları için sübvansiyonlar talep ettiler, bağışlar ve miraslar ise Filistin'in ele geçirilmesinde ek gelir kaynakları olarak kullanıldı.  Papalar, kiliselere para toplama kutularının yerleştirilmesini emretti ve 12. yüzyılın ortalarından itibaren kiliseye yapılan bağışlar ve yardımlar karşılığında günahların affedilmesine başlandı.  

Haçlı Seferleri askeri düzeni

Hospitalier Şövalyeler ve Tapınak Şövalyeleri gibi askeri tarikatlar Kudüs Latin Krallığı ve diğer Haçlı Devletlerinin desteklenmesi için oluşturulan ilk profesyonel ordulardı. Hospitalier Şövalyeleri (Kudüslü Aziz Yuhanna'nın Hospitalier Şövalyeleri Tarikatı) Birinci Haçlı Seferinden önce Kudüs'te kurulmuştu, ancak Haçlı Seferleri başladıktan sonra yerine getirdikleri görevleri büyük ölçüde genişlettiler. Tapınak Şövalyeleri (Süleyman Tapınağı ve İsa'nın Fakir Askerleri) ise 1119 yılında Kudüs'e giden hacıları korumaya kendilerini adamış küçük bir şövalye grubu tarafından kuruldu.

Papalığın göstermiş olduğu destek, Avrupa çapında büyük çaplı arazi ve gelir bağışlarına yol açtığı için, Hospitalier ve Tapınak Şövalyeleri ulusüstü kuruluşlar haline geldiler. Bu büyük servet akışı, yeni askerlerin yetiştirilmesine ve Haçlı Devletleri (Outremer) boyunca bir çok tahkimatın (kale ve askeri üstler) inşa edilmesine yol açtı. Bu tarikatlar zamanla, bölgedeki özerk güçlere dönüştüler.

Akka'nın düşmesinden sonra Hospitalier tarikatı ilk kez Kıbrıs'a yerleşti. Daha sonra ise Rodos'u (1309-1522) ve Malta'yı (1530-1798) ele geçirip yönettiler. 1322 yılında Fransa Kralı görünüşte Tapınakçıları, sodomi, sihir ve sapkınlıkla suçladı. Bu suçlamaların ardındaki gerçek neden ise büyük ihtimalle mali ve politik nedenlerdi.

13. yüzyıl Haçlı Seferleri

Dördüncü Haçlı Seferleri ve sonrası

III. Innocent, 1200 yılında başta Fransa olmak üzere İngiltere ve Almanya'da Dördüncü Haçlı Seferi'nin düzenlenmesi için vaazlar vermeye başladı. Dördüncü Haçlı Seferine katılan birlikler ile ana hedefleri olan Kudüs arasında 1.000 km'lik bir mesafe vardı. Ancak haçlı birlikleri Kudüs'e doğru ilerlemek yerine, Bulgarlar tarafından Adrianople'e (Edirne) geri sürülmeden önce, Bizantion'u iki defa işgal ettiler. Venedik'te toplanan haçlı birlikleri Doçe Enrico Dandolo ve Svabyalı Philip tarafından kendi dünyevi hırslarını tatmin için kullanıldılar. Dandolo'nun amacı Venedik'in, Doğu Akdeniz'deki gücünü genişletmekti ve Philip'in amacı ise, sürgündeki yeğeni IV. Aleksios Angelos'u yeniden Bizans'ın tahtına oturtmaktı. Az sayıda şövalye Venedik'e ulaştığında, haçlılar Venediklilere kendilerine sağlayacakları filo desteği için para ödeyemeyeceklerini bildirdiler. Bunun üzerine haçlılar ve Venedikliler, Konstantinopolis'i ele geçirerek elde ettikleri ganimeti  paylaşmak konusunda anlaştılar (Venediklilere yapılacak ödemenin yerine). Bunun yanında Haçlılar Zara şehrini kuşatarak ele geçirdiler. Bu durum karşısında dehşete düşen Papa III. Innocent, haçlıları aforoz etti. Bizantion'un başarılı bir şekilde ele geçirilmesinin ardından, Philip'in planı  IV. Aleksios Angelos'un suikaste uğraması ile bozuldu. Buna karşılık olarak ise Haçlılar kenti yaktılar, kiliseleri yağmaladılar ve birçok vatandaşı öldürdüler.

Dördüncü Haçlı Seferi'nin sonunda, doğuda bir Latin İmparatorluğu kuruldu ve Bizans İmparatorluğu'nun toprakları işgalciler arasında paylaştırıldı. Latin imparator, Bizans topraklarının dörtte birini, Venedik üçte sekizini (Konstantinopolis kenti de bu üçte sekize dahildir) ve geri kalan toprakları ise sefere katlan diğer haçlı liderleri tarafından kontrol edilmeye başlandı. Bu olay, Yunan tarihinde ''Frankokrasi'' veya ''Latinokrasi'' (Frenk [veya Latin] yönetimi) olarak adlandırılacak olan dönemin başlamasına neden oldu. Bu dönemde Katolik Batı Avrupalı soylular -özellikle de Fransa ve İtalyalı soylular - eski Bizans İmparatorluğu toprakları üzerinde devletler kurmuş ve Bizanslı Ortadoks Yunanlıları yönetmeye başlamışlardır. Uzun vadede bu durumdan kazançlı çıkan tek taraf ise Venedik idi.

Doğu Haçlı Seferleri

Haçlı Seferi, Selahaddin Eyyubi'nin Mısır ve Suriye'de bulunan haleflerine karşı, III. Innocent'in Dördüncü Lateran Konsilinden sonra, 1217 yılında da devam etti. II. Andrew ve Avusturya Dükü IV. Leopold'un öncülüğünde, başta Macaristan, Almanya, Flandres ve Frizya olmak üzere, çok küçük bir askeri güç toplanabildi. Leopold ve Jean de Brienne Dimyat şehrini kuşatarak ele geçirmeyi başardılar. Ancak Mısır'ın içlerine doğru ilerleyen haçlılar yenilerek teslim olmak zorunda kaldılar. Dimyat şehri Müslümanlara geri verildi ve taraflar arasında 8 yıl geçerli olacak olan bir ateşkesin yapılması kabul edildi. Her ne kadar II. Frederick haçlı seferine katılma yeminini bozmuş olsa da aforoz edilmesinin ardından 1228 yılında Akka'ya geldi. Daha sonra haçlılar ve Müslümanlar arasında bir barış antlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre Müslümanlar kendi kutsal alanlarını kontrol etmeye devam ederken Hristiyanlar ise Kudüs'ün büyük bir bölümünü ve Akka'da sahil şeridindeki bir toprak parçasını kontrol edeceklerdi.  Bunun karşılığında ise Haçlılar, Mısır Sultanı, Kamil bin Adil'in düşmanlarına karşı hangi dinden olurlarsa olsunlar savaşmak için ittifak yapacaklardı. Antlaşmanın süresinin dolmasının ardından Navarralı I. Theobald, Dreux'lu Peter ve Buronya Dükü IV. Hugh önderliğinde yeni askeri seferler düzenlenmeye başlandı. Gazze'de uğradığı yenilginin ardından Theobald, Şam ve Mısır ile barış anlaşması yapmayı kabul etti. Haçlı devletleri sahip oldukları toprakları Müslümanlara geri verdiler. 1240 yılında Theobald Avrupa'ya geri döndü, ancak Cornwall'ı Richard birkaç hafta sonra Akka'ya geldi ve asayişi sağladı.

1244 yılında Mısır'a seyahat eden bir Harezmli paralı asker grubu yolları üzerindeki Kudüs'ü ele geçirdiler ve La Forbie Muharebesinde Hristiyan ve Suriyelilerden oluşan birleşik bir orduyu mağlup ettiler. Bu duruma karşılık olarak ise IX. Louis Mısır'a saldırmak için bir haçlı seferi düzenledi ve 1249 yılında bölgeye ulaştı. Fakat başarılı olamadı. Louis, Mansure Muharebesi'nde yenildi ve Dimyata geri çekilirken Müslümanlar tarafından yakalandı. Louis fidye karşılığında serbest bırakıldı ve on yıllık bir dönem için geçerli olacak yeni bir ateşkes yapmayı kabul etti. Louis, Haçlı Devletlerini güçlendirmek için 1254 yılına kadar Suriye'de kaldı. 1265'den 1271 yılına kadar, Baybars Frenkleri, birkaç küçük kıyı karakoluna sürdü.

Çocuk Haçlı Seferi ise 1212 yılında Fransa ve Almanya'da ortaya çıkmış Katolik bir harekettir. Geleneksel anlatıya göre, muhtemelen bazı gerçek ve mitolojik kavramların birleşmesine göre, sefer muhtemelen bir Fransız ya da Alman çocuğun gördüğü görüler (vizyonlar) ile başladı. Seferin amacı Müslümanların barışçı bir şekilde Hristiyanlığa geçmelerini sağlamaktı. Binlerce çocuk içerisinde bir kısmı İtalya'ya yerleşti ve bir kısmı ise köle olarak satıldı. 1977'de yayınlanan bir araştırma, bu konudaki gerçekleştiği söylenilen olayların gerçekliği hakkında derin şüpheler uyandırmıştır. Birçok tarihçiye göre başta çocuklar olmak üzere birçok ''fakir gezgin'' grubu bu sefere katılmıştır. Bazıları Doğu Akdeniz'e ulaşmaya çalışırken bazıları ise bu düşünce ile ilgilenmemiştir bile. Çobanlar'ın Haçlı Seferi ise 1251 yılında Kuzey Fransa'da vaazla ortaya çıktı. Kastilyalı Blanche ile buluştuktan sonra sefere katılanlar oldukça dağınık bir hale geldi ve sefere katılanlar hükumet tarafından dağıtıldı.

Haçlı Seferleri çözülmesi

Haçlı devletleri bütün çabalara rağmen birleşemediler ve birbirleri ile güç için mücadele içerisine girdiler. 1256 yılında Ceneviz ve Venedik, Akka ve Sur şehrindeki toprakların kontrolü için savaşmaya başladı. Venedik tartışmalı bölgeyi ele geçirmeyi başardı. Ancak Cenevizlileri bölgeden tamamen çıkartmayı başaramadı. İki taraf arasında 14 ay sürecek olan bir abluka başladı: Bir yanda Cenizliler, Monfortlu Philip, Arsuf'lu John ve Hospitalier Şövalyeleri, diğeri tarafta ise Venedik, Yafa Kontu ve Tapınak Şövalyeleri. Cenevizler 1261 yılında bölgeden çıkarıldıktan sonra Papa IV. Urbanus, Moğollara karşı savunmanın güçlendirilmesi için, barışın sağlanması konusunda ara buluculuk yapmaya başladı.  Çatışma, 1264'te, iki taraf arasındaki çatışmalar 1264 yılına kadar devam etti. Ceneviz, Nicaea (İzmik) İmparatoru VIII. Mihail Paleologos ve Mısır sultanı Baybars tarafından destekleniyordu. Her iki taraf da çatışmalar sırasında Müslüman askerleri, özellikle Türkopolleri (Turcopoles) birbirlerine karşı kullandılar. Savaş, Akka'daki krallığı ciddi biçimde zayıflattı ve şehirde bulunan en güçlü binaların (en iyi tahkim edilmiş binaların) büyük bir kısmı yok edildi. O dönemki raporlara göre iki taraf arasındaki çatışmada toplamda 20.000 kişi öldü. Cenevizliler sonunda 1288 yılında Akka'nın çeyreğini ele geçirmeyi başardılar.

Fransızlar da, IX. Louis'in kardeşi Charles d'Anjou (I. Carlo) liderliğindeki, benzer bir şekilde nüfuzlarını genişletmeye çalışıyorlardı. 1266 yılında Charles, Sicilya'yı, Doğu Adriyatik'in bazı bölgelerini, Korfu'yu, Butrint'i, Avlona'yı ve Suboto'yu ele geçirmeyi başardı. Viterbo Antlaşması vasıtasıyla siyasi olarak Bizansı ele geçirmeye çalıştı. II. Baudouin'in (Konstantinopolisli Baldwin) ve Villehardouinli II. William'ın varisleri Charles'ın çocukları ile evlendi. Eğer soy konusunda her hangi bir sorun olmasaydı Charles, İmparatorluğu ve Prensliği kolaylıkla ele geçirebilecekti. Charles Kutsal Roma İmparatorluğu'ndan Sicilya'yı ele geçirdiğinde, Kudüs Kraliçesi I. İsabella'nın torununun torunu olan Conradin'i idam ettirdi ve Kudüs tahtına talip oldu.  Kraliçe Isabella'nın hayatta kalan torunu olan Antakyalı Maria'dan Kudüs'e dair olan haklarını satın aldığında, Isabella'nın torununun torunu olan Kıbrıslı III. Hugh'a ile yarışabilecek bir seviyeye yükseldi. Charles'ın, Latin İmparatorluğu'nu yeniden diriltmek için yeni bir haçlı seferi düzenlenmesi planı Bizans İmparatoru VIII. Mihail Paleologos'un alarma geçmesine sebep oldu. İmparator Charles'ın, planlarını Papa X. Gregorius ile Latin ve Yunan Kiliselerinin yeniden birleştirilmesi konusunda müzakereleri başlayarak bozdu. İmparatorun bu başarılı hamlesinin sonuncunda Charles ve Courtenay'li Philip, Bizans ile anlaşma yapmak zorunda kaldılar. Mihail, aynı zamanda Cenevizlilere, Charles'ın kuzey İtalya'daki topraklarında ayaklanmalarını sağlayabilmek için, para yardımında bulundu.

1270'de Charles, kardeşi Kral IX. Louis'i kendi çıkarları için son Haçlı Seferini yapmaya ikna etti. Louis bütün danışmanlarını görmezden gelerek Tunus'da bulunan isyancı Araplar (Charles'a bağlı bulunan isyancı Araplar vasallarına) karşı Sekizinci Haçlı Seferi için yola çıktı. Louis'in ordusunda, yazları oldukça sıcak olan Akdeniz İkliminin etkisi ile, hastalıklar görülmeye başladı. Kral Louis'in kendisi ise hastalık sebebi ile 25 Ağustos'da Tunus'da öldü. Bu olay sonucunda, Doğu Akdeniz bölgesinde gerçekleştirilen son büyük Haçlı Seferi de sona erdi.

1281 yılında seçilen Fransız kökenli Papa IV. Martinus, Papalığın sahip olduğu tüm güç ile Charles'ın arkasında durdu. İstanbul'a karşı 27.000 atlı şövalye taşıyan 400 gemi ile bir haçlı seferi başlatmaya hazırlanıyordu. Fakat Filo, Bizans İmparatoru VIII. Mihail Paleologos ve Aragon Kralı Aragon'lu III. Peter'in kışkırtmaları sonucunda başlayan bir ayaklanmada yok edildi. Peter yeni Sicilya Kralı ilan edildi ve Anjoulu Charles Handedanı, Sicilyadan sürüldü. Martinus Peter'i aforoz etti ve 1285 yılında Charles ölmeden hemen önce Kıbrıslı II. Henry Kudüs'ü geri almak için bir sefer başlatma izni isterken, Aragon'a karşı bir Haçlı Seferi düzenlenmesi çağrısında bulundu. Charles hayatını büyük bir Akdeniz İmparatorluğu kurma uğraşı ile geçirdi. Hem Charles hem de kardeşi Louis kendilerini Papalığı desteklemekle görevli tanrının aletleri olarak görüyorlardı.

Haçlıların başarısız olmasının bir diğer nedeni de doğu Akdeniz'deki Latin Hristiyanlar arasındaki çıkar çatışmaları ve uyumsuzluklardı.  Martinus  Charles'ı destekleyerek papalıktan ödün vermiş ve siyasi sebepler ile Sicilya ve Aragon'a karşı "haçlı seferleri" ilan ederek Papalığın ruhani parlaklığını zedelemişti. Papalığın ahlaki otoritesinin çöküşü ve milliyetçiliğin yükselişi, haçlı seferlerinin ölüm fermanı haline geldi. Bu olaylar Avignon Papalığı'nın ortaya çıkmasına ve Batı Hristiyanlığı arasında bölünmeye (veya Batı Bölünmesine) neden oldu. Anakara üzerindeki Haçlı Devletleri ise 1289'da Trablus'un ve 1291'de Akka'nın düşmesi ile yok edildi. Frankokrasi döneminden kalma Latin Hristiyanların büyük bir kısmı ya dönüştürüldü (farklı mezhebe geçti) ya öldürüldü ya da köleleştirildi.

Haçlı Seferlerinin etkileri

Jonathan Riley-Smith'e göre, Kudüs Krallığı, Avrupalıların kolonicilik alanında yapmış oldukları ilk ''Deniz aşırı Avrupa ülkesi'' oluşturma girişimiydi.  Büyük ve kalabalık orduların yetiştirilmesi, taşınması ve ihtiyaçlarının karşılanması, Avrupa ile haçlı devletleri arasındaki ticaretin gelişmesine yol açtı. İtalyan şehir devletleri olan Ceneviz ve Venedik, Doğu Akdeniz'de kârlı ticaret kolonileri kurarak geliştiler. Bu ticaret Orta Bizans ve Osmanlı dönemleri boyunca da devam etti. Asimile olmuş bu ticaret toplulukları genellikle ''Levantenler'' veya  ''Franco-Levantenler'' olarak biliniyorlardı.

Haçlı Seferleri, Latin Kilisesini (ve mensuplarını), Papalık'ın liderliği altında birleştirdi. Ayrıca Haçlı Seferlerinin, Batı Hristiyanlığı, feodalizm ve militarizm arasındaki bağlantıları da güçlendirmesi nedeni ile kilisede görevli din adamları şiddete daha alışkın bir hale geldiler. Bu durum, pagan topluluklarının ellerindeki toprak ve mülklerin dini nedenler ile, zor kullanılarak, ele geçirilmesine temel oluşturdu. Bu durum 15. ve 16. yüzyılda Coğrafi Keşifler dönemine kadar tartışma konusu olmaya devam etti. Bununla beraber kilise tarafından para karşılığında günahların affedilmesi uygulamasının yaygınlaşması (seferlere mali destek sağlamak için) 16. yüzyılda gerçekleşecek olan Protestan Reformu için adeta bir katalizör oldu. Ayrıca Haçlı Seferleri, Orta Çağ Engizisyonunun yanı sıra askeri tarikatlar ve Dominik Tarikatı gibi organizasyonlarında ortaya çıkmasında ve kurumsallaşmasında büyük bir rol oynadı.

Bu aşırı güven ve haçlıların sergiledikleri davranışlar, Yunanlıların ve Müslümanların (Ortadoks ve İslam dini mensuplarının) Latin Dünyası ile aralarında kalıcı bir bariyer oluşturmalarına neden oldu. Bu durum, Hristiyan kiliselerinin yeniden birleşmesini imkansız bir hale getirdi ve diğerlerinin gözünde batılıların hem saldırgan hem de kaybeden oldukları algısı oluşturdu.

Helen Nicholson, Haçlı Seferleri sırasında farklı kültürler arasında yaşanılan temasında etkisi ile, Haçlıların İslam Kültürüne olan bakış açılarının değiştiğini iddia etmektedir. Sicilya ve İspanya'daki temasların yanı sıra, Haçlı Seferleri farklı kültürler arasında yaşanan bilgi alışverişlerine büyük katkı sağladı. Hristiyanlar edebiyat ve hijyen konularında Müslümanlardan yeni fikirler öğrendiler. Bu dönemde Müslümanların kütüphanelerinde Avrupalıların Hristiyanlık öncesi felsefesini yeniden keşfedebilmeleri için gerekli olan klasik Yunan ve Roma metinleri de bulunuyordu. Hristiyanların aksine, Müslümanlar Avrupalılardan askeri taktikler dışında çok az şey aldılar ve 16. yüzyıla kadar Avrupa kültürüne gerçek bir ilgi göstermediler. Nitekim aslında Haçlılar da, Müslümanların dünyasına pek az ilgi duyuyorlardı. Haçlı Seferleri hakkında 1865 yılına kadar Arapça'ya tercüme edilen hiçbir eser yoktu ve 1899 yılına kadar Müslümanlar tarafından hazırlanan hiçbir eser yayımlanmamıştı. 

Jonathan Riley-Smith, günümüzde oldukça popüler olan haçlı seferi anlayışının büyük bir kısmının Walter Scott'un romanlarından ve Joseph François Michaud gibi Fransız tarihçilerin eserlerinden kaynaklandığı iddia etmektedir. Ayrıca Haçlı Seferleri, Orta Çağ edebiyatı, felsefesi ve romantizmini gelişip büyüyebilmesi için devasa miktarda kaynak materyalin de (kahramanlık hikayeleri gibi) ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Haçlı Seferleri tarihi

Birinci Haçlı Seferi'nin düzenlenmesinde büyük bir etkiye sahip olan Clermont Konsili hakkında bilgi veren beş ana kaynak bulunmaktadır. Bu kaynaklar: Yazarı belli olmayan Gesta Francorum (Frenklerin Amaçları, 1100-01 yıllarına tarihlenmektedir), konsile katılan Fulcher'li Chartres, aynı dönemde yaşamış olan Keşiş Robert, konsilde bulunmayan Dol Başpiskoposu Baldric ve son olarak Guibert de Nogent. Ancak bu kaynaklar arasında oldukça büyük farklılıklar gözlenmektedir. 1106-07 tarihli ''Historia Iherosolimitana'' isimli eserinde Keşiş Robert, Papa Urbanus'nu Roma Katolik Kilisesine mensup Hristiyanlardan Ortadoks Bizans İmparatorluğuna yardım etmelerini istemiş, Bunun ''Deus Vult'' (Tanrının İsteği olduğunu vurgulamış ve yardım edenlerin günahlarının bağışlanacağını söylemiştir. Diğer kaynaklara göre, Papa sadece sefere katılanlarının günahlarının bağışlanacağı konusunda söz vermiştir. Bu kaynaklarda Papa Urbanus'un  İmparatora yardım etmekten çok daha fazlasını hedeflediği vurgulanmaktadır ve Müslümanların Kutsal Topraklarda işledikleri suçlardan bahsedilmektedir. Urbanus, yazmış olduğu "Flandre'de bekleyiş" isimli yazısında, Türklerin "Doğu bölgelerinde yer alan Tanrının Kiliselerini yok ettiklerini, İsanın Kutsal şehrini, onun tutkusu ve dirilişi ile bezenmiş kutsal şehri, ele geçirdiklerini - ve bunu söylemek bir küfür sayılsa da - İsa'yı ve kiliselerini birer köle gibi iğrenç bir şekilde sattıklarını'' söylemiştir. Her ne kadar Papa, açık bir şekilde Kudüs'ün yeniden ele geçirilmesi çağrısında bulunmasa da, doğudaki Kiliselerinin askeri güç kullanılarak "kurtarılması" çağrısında bulundu. 1291 yılında Akka'nın kaybedilmesinin ardından Avrupalıların Haçlı Seferlerine olan destekleri - o dönemde ki- eleştirilere rağmen devam etti. Roger Bacon bu konuda: "Çocukları ile birlikte hayatta kalanlar, Hristiyan inancına karşı daha da öfkeli bir hale geldiler" demiştir. 

16. yüzyılda - Reformasyon ve Karşı Reformasyon sırasında - Batılı tarihçiler, Haçlı Seferlerini değerlendirirken kendi dini inançlarını, (dini bakış açılarını) kullanarak değerlendirdiler. Protestanlar, haçlı seferlerini Papalığın kötülüğünün bir tezahürü olarak görürlerken, Katolikler haçlı seferlerini onları iyiliğin gücü olarak gördüler. 18. yüzyıldaki Aydınlanma Dönemi tarihçileri ise, genel olarak Orta Çağ'ı, ​​özellikle de haçlı seferlerini, fanatizm tarafından yönlendirilen barbar kültürlerin girişimleri olarak görme eğilimindeydiler. Bu tarihçiler haçlı seferlerine katılan birliklerin göstermiş oldukları ahlaki öfkeyi ve seferlerin kötü bir şekilde yönetilmesini eleştirdiler - özellikle de Dördüncü Haçlı Seferi sırasında, İslami bir güç yerine Hristiyan bir devlete (Bizans İmparatorluğu'na) saldırılmasını eleştirdiler. Dördüncü Haçlı Seferinin en önemli sonuçları şüphesiz ki, Konstantinopolis'in yakılması, Doğu ve Batı Kilisesi arasındaki bölünmenin geri döndürülemez bir noktaya ulaşması ve Bizans İmparatorluğunu zayıflatarak Osmanlılara dahi karşı koyabilecek bir güçten yoksun bir hale getirmesi idi. ''Roma İmparatorluğunun Gerileyişi ve Çöküşünün Tarihi'' isimli eserinde  Edward Gibbon, ''haçlıların kendi ülkelerindeki durumu iyileştirmeye yönelik çabaları çok daha karlı faaliyet olabilirdi'' demiştir. 19. yüzyılda yaşanan Romantik Dönemin başlangıcında, Haçlı Seferleri ve gerçekleştikleri çağa yönelik olarak takınılan sert tutum daha yumuşak bir hale geldi. Yüzyılın geri kalanında araştırmacılar uzmanlaşma ve detaylar üzerinde vurgu yapmaya başladılar.

20. yüzyıl da Haçlı Seferleri tarihi alanında üç önemli eser üretildi. Bunlar, Steven Runciman, Rene Grousset ve K.M. Stetton tarafından düzenlenen ve birçok yazarın katkıda bulunduğu çok yazarlı bir çalışma. Bu dönemdeki tarihçiler çalışmaları ile genellikle Aydınlama Döneminin eleştirilerini yansıtıyorlardı. Runciman, 1950'lerde "Büyük idealler zulüm ve aç gözlülük ile kirletilmişdi...Kutsal Savaş, Tanrı adına uzun süregelen hoşgörüsüzlükten başka bir şey değildi" diye yazmıştır. Norman Davies'e göre, Haçlı Seferleri, Papa Urbanus tarafından da desteklenen Barış ve Tanrının Ateşkesi fikirleri ile çelişiyordu. Ayrıca haçlı seferleri Batı Hristiyanlığı, feodalizm ve militarizm arasındaki bağlantıyı da güçlendirmişti. Askeri nitelikli dini tarikatlar Ortadoks Bizans İmparatorluğunda büyük skandallara neden olmuştu ve haçlı birlikleri  doğuya doğru ilerlerken geçtikleri bölgeleri genellikle yağmalıyorlardı. Ele geçirdikleri toprakları Bizans İmparatorluğuna geri vereceklerine dair yemin etmişlerdi, ancak buna rağmen ele geçirdikleri bölgeleri kendileri için sakladılar. David Nicolle Dördüncü Haçlı Seferini Bizantion'a yapılmış bir "ihanet" olarak adlandırmaktadır. Benzer şekilde, Norman Housley de, Birinci Haçlı Seferi sırasında Yahudilere karşı takınılan tutumun - Renenya Katliamı ve Orta Avrupa'daki binlerce Yahudi'nin öldürülmesi olayları -  Avrupa'daki anti-Semitizm'in uzun tarihinin bir parçası olduğunu söylemiştir.

21. yüzyılın başlarında artan toplumsal cinsiyet çalışmalarına odaklanarak "Kadınlar Haçlı Seferleri" başlığı altında özel bir çalışma yayımlandı. Konuyla ilgili makalelerden oluşan koleksiyon 2001 yılında "Haçlı Seferleri Cinsiyetleştirilmesi'' yayınlandı. "Kadın Savaşçılar" isimli makalesinde Keren Caspi-Reisfield bu konuda "kadınların batıda oynadığı en önemli rol statükonun koruması oldu" demiştir. Kocaları seferlere katılıyorken soylu kadınlar feodal varlıklarını mecburen kendileri idare ediyordu. Ayrıca Akitanyalı Eleanor (kocasına VII. Louis'e katılmıştır) gibi bizzat haçlı seferlerine katılan kadınların varlığından da bahsedilmiştir.  Orta Çağ dönemindeki savaşlarda olduğu gibi soylu olmayan kadınlarda haçlı ordularında görev yapmışlardır. Bu kadınlar genellikle lojistik destek görevinde bulunmuşlardır. Zaman zaman haçlı ordularında kadın askerlerinde var olduğu Müslüman tarihçiler tarafından kaydedilmiştir.

Avrupa Haçlı Seferleri

Kuzey Haçlı Seferleri

Birinci Haçlı Seferi'nin başarısının da etkisi ile 12. yüzyılda III. Celestine, III. İnnocentius, III. Honorius ve IX. Gregorius gibi papalar Kuzey ve Kuzeydoğu Avrupa da yer alan daha uzak bölgelerin Hristiyanlaştırılması amacıyla askeri seferler düzenlenmesi çağrısında bulundular. Bu askeri seferler Kuzey Haçlı Seferleri olarak isimlendirilmiştir.1147 yılında düzenlenen Wend Haçlı Seferi (veya Sorb Haçlı Seferi) ile Saksonlar, Danimarkalılar ve Polonyalılar, Mecklenburg ve Lusatia bölgelerinde yaşayan Polabian Slavları (Sorb kabileleri) üzerinde Katolik egemenliğini tesis etmek için uğraştılar. Papa III. Celestine 1193 yılında bir haçlı seferi düzenlenmesi çağrısında bulundu, ancak Piskopos Hannover'li Berthold bu çağrıya 1198 yılında yanıt verdi. Büyük bir orduya yenilgisi ve kendi ölümüne ulaşmak için liderlik etti. Buna karşılık papa III. İnnocentius tarafından ilan edilen haçlı seferi fermanının ardından Uthlede'li Hartwig, Bremen Piskoposu ve Livonyalı Kılıç Kardeşleri  ile birlikte tüm kuzey doğu Baltık Bölgesini Katolikliğin kontrolü altına aldı. Masovia'lı Konovat, Chelmno'yu, 1226 yılında Töton Şövalyerine verdi. Töton Şövalyeleri ise burayı Polonyalı prenslere karşı düzenleyecekleri haçlı seferleri için üs olarak kullanmaya başladılar. Livonyalı Şövalyeler, Litvanyalı yerel halk tarafından yenilgiye uğratıldı, bu nedenle papa  IX. Gregorius tarikatın geri kalanını Livonian Tarikatı olarak Töton Tarikatı ile birleştirdi. Yüzyılın ortalarına kadar, Töton Şövalyeleri Prusya'yı tamamen ele geçirmeyi tamamladılar. Daha sonra ise on yıllarca sürecek olan Litvanın ele geçirilmesi ve Katolikliği yayma çabaları başladı. Tarikat aynı zamanda Doğu Ortodoks Kilisesi, Pskov Cumhuriyeti ve Novgorod Cumhuriyeti ile de çatışma içerisine girdi. 1240 yılında Novgorod ordusu Neva Savaşı'nda İsveçlileri yenilgiye uğrattı ve iki yıl sonra Peipus Gölü Savaşı'nda Livonian Tarikatını yenilgiye uğrattılar.

Albigeois Haçlı Seferleri

Albigeois Haçlı Seferi (1209-1229), Papa III. Innocent tarafından sapkın bir görüş olarak ilan edilen, ve Güney Fransa'da önemli bir takipçi kitlesine sahip olan, Katharizm'in yok edilmesi için düzenlenen askeri seferdir. Bu seferin (ve yaşanan katliamların) ardından Katharizm yanlıları yer altına çekildiler ve  Toulouse Kontluğu, 1229 yılında imzalanan Paris Antlaşması ile doğrudan Capet Fransa'sının kontrolü altında geçti.

Bosnalı Haçlı Seferleri

Bosna Haçlı Seferi (1235-1241) ise Macaristan'ın topraklarını genişletmesi ile Doğu Avrupa'da hızla yayılan Katharizm'in (Bogomilizm) yok edilmesi için Bosna Kilisesi'ne karşı düzenlenen askeri seferdir. 1216 yılında Bosna'nın yeniden Roma Kilisesinin hakimiyeti altına alınması için bir heyet gönderildi. Ancak bu girişim başarısızlık ile sonuçlandı. 1225 yılında Papa III. Honorius, Macarlara Bosna Kilisesini kontrol altına almaları için bir askeri sefer düzenlemeleri çağrısında bulundu. Ancak Macarlar, Mohi Savaşı'nda Moğollar tarafından yenilgiye uğratılınca geri çekildiler ve bu girişim başarısızlık ile sonuçlandı. 1234 yılında Papa IX. Gregorius yeni bir askeri seferin düzenlenmesi için Macarları cesaretlendiriyordu. Fakat Boşnaklar, Macarları püskürtmeyi başardılar.  

Reconquista

İber Yarımadasında, Haçlı unvanı Tapınakçılar, Hospitaller Şövalyeleri, Calatrava ve Santiago Tarikatları ile birleşen İberli diğer tarikatlar için kullanılmıştır. Papalık, 1212-1265 yılları arasında sıklıkla, bir dizi seferden oluşan, İber Haçlı Seferleri ilan etti. Hristiyan Krallıkları yavaş yavaş Müslümanların hakimiyeti altındaki toprakları ele geçirerek Müslümanları 1492 yılına kadar varlığını devam ettiren Granada Emirliğine sürdüler. Müslümanlar ve Yahudiler daha sonra yarımadadan sürgün edildiler.

Haçlı Seferleri sonuçları

Küçük çaplı haçlı seferleri 14. yüzyıla devam etti. Kıbrıslı I. Peter 1365 yılında İskenderiye'yi ele geçirdi ve şehri yaktı. Bu olay daha sonra İskenderiye Haçlı Seferi olarak adlandırılmıştır. Peter'in harekete geçmesindeki nedenler dini olduğu kadar ticariydi de. II. Louis, Kuzey Afrika'da faaliyet gösteren Müslüman korsanlara karşı 1390 yılında Berberi Haçlı Seferini başlattı. On hafta kadar devam eden bir kuşatmanın ardından, haçlılar on yıllık bir ateşkes anlaşması imzaladılar.

Osmanlı İmparatorluğunun topraklarını giderek daha da genişletmesine karşı 14. ve 15. yüzyıllar boyunca çeşitli haçlı seferleri düzenlendi. Bu seferlerden ilki, 1396 yılında Macaristan Kralı, Lüksemburg'lu Sigismund komutasında gerçekleştirilmişti. Birçok Fransız soylusu da , Sigismund'un kuvvetlerine katılmıştı. Haçlı ordusunun komuta kademesinin arasında, Burgonya Dükünün oğlu, Korkusuz John (John the Fearless) da bulunmaktaydı. Sigismund, Haçlı Ordusuna Tuna Nehrine vardıklarında savunma pozisyonu almaları tavsiyesinde bulundu. Ancak haçlı birlikleri bu tavsiyeyi dinlemeyerek Niğbolu (Nicopolis) şehrini kuşattılar. Osmanlılar 25 Eylül'de gerçekleşen Niğbolu Savaşın'da haçlı ordusunu bozguna uğrattılar ve 3.000 kişiyi esir aldılar. 1309 yılında İngiltere'den, Kuzeydoğu Fransa'dan ve Almanya'dan çoğunluğu köylülerden oluşan 30.000 kişilik bir ordu toplandı. Bu ordu Avignon'a kadar ilerledi, ancak Avignon da dağıtıldılar.

Osmanlıların, Balkanlar'da hakimiyetleri altındaki toprakları giderek daha fazla genişletmeleri sonucunda 14. yüzyılın sonlarından 15. yüzyılın başlarına dek birçok küçük çaplı haçlı seferi veya haçlı seferi girişimi gerçekleştirildi. 1390 yılında Osmanlı'nın Tunus eyaletine karşı başarısız bir haçlı seferi düzenlendi. 1389 yılında I. Kosova Savaşı'ndaki zaferlerinin ardından Osmanlılar Balkanların büyük bir kısmını fethettiler ve Bizans'ın sahip olduğu nüfuz alanını Kostantinapolis ile sınırlandırdılar. Daha sonra ise şehre yönelik kuşatma girişimlerine başladılar. 1393 yılında Bulgar Çarı Ivan Şişman Nicopolis (Niğbolu) şehrini Osmanlılara karşı kaybetti. Bunun üzerine Papa IX. Bonifacius Avrupa'da yaşanan Batı Bölünmesine rağmen 1394 yılında Türklere karşı bir haçlı seferinin düzenlenmesi çağrısında bulundu. Burgonya Dükü Kel Philip (Philip the Bold), kendisinin,  Orléans Dükü'nün ve Lancaster Dükü'nün liderliğini yaptığı bir haçlı seferinin düzenlenmesini öngörüyordu. Burgonya'nın düzenlenecek olan haçlı seferi desteklemesinin en büyük nedeni hiç şüphesiz ki Dükün, hem kendisinin hem de hanedanın sahip olduğu güç ve şöhreti arttırma isteğiydi. Tarihçi Barbara Tuchman "(Dükün) kendisine olan aşırı güveni ve sahip olduğu zenginlikleri sergileme isteği düzenlenen seferin ana temasını oluşturdu. Bu nedenle savaş planları, lojistik konusu ve hatta düşmanla ilgili olan istihbarat bilgileri bile ikinci plan da kaldı'' demiştir.  Burgonya, 1394 yılında, haçlı seferinin hazırlıklarına başlanması amacı ile Flandre bölgesinden 120.000 altın livre topladı. 1395 yılının Ocak ayında ise Macar Kralı Sigismund'a bir gönderdiği mektupta Fransa Kralının resmi bir talep yapılması durumunda sefere katılabileceğini bildirdi. Haçlı Seferine katılan kuvvetler, 30 Nisan 1396'da Dijon'dan yola çıktılar çıktı. Nicopolis (Niğbolu) şehri kuşatması haçlı ordusu için tam bir felaket ile sonuçlandı.  25 Eylül 1396'da meydana gelen, Niğbolu Savaşında haçlı ordusunun büyük bir kısmı imha edildi veya esir alındı. Macar kralı Sigismund daha sonra Hospitalier Tarikatının Üstadına (Master) yazdığı bir mektupta "Günü bu Fransızların gururu ve kibirleri yüzünden kaybettik, eğer tavsiyelerimi dinleselerdi düşmanlarımız ile savaşabilecek kadar adama sahiptik'' demiştir. Tarihçi Jean Froissart ise "Roncevaux Geçidi Savaşı'nda, on iki Fransız şövalyesinin (Şarlman'ın korumalığını yapan 12 asker) öldürülmesinden bu yanan Hristiyanlık daha önce hiç bu kadar büyük bir zarar yaşamamıştır'' dedi. Osmanlılar Batı'ya doğru ilerleyişlerini sürdürürken Sultan II. Murad, 1444 yılında Karadeniz'deki Varna'da Papalık tarafından finanse edilen son haçlı ordusunu da (son büyük haçlı seferi) yenmeyi başardı. Dört yıl sonra Macarlar tarafından düzenlenen son askeri seferi kelimenin tam anlamıyla ezdi.

Konstantinopolis'in Düşüşü, Doğu Akdeniz'i ele geçirme projesinin kaderini belirledi. Louis Bréhier (1908), bu olayı "Aziz Jean d'Acre'ın kaybedilmesinden (1291'de öldürülmesinden) beri Hristiyan aleminde meydana gelen en korkunç olay'' olarak nitelendirmiştir. Bununla birlikte, Batı Avrupa'da yaşanan dini ve siyasi durum, Konstantinopolis'i yeniden almaya yönelik düzenlenebilecek olan herhangi bir ortak askeri sefer düzenlenmesini engelledi. János Hunyadi ve Giovanni da Capistrano, Belgrad kuşatmasını kaldırmak için 1456 yılında bir haçlı seferi düzenlediler. Æneas Sylvius ve John Capistrano, Haçlı Seferi çağrısında bulundular. Kutsal Roma İmparatorluğu prensleri ile Ratisbon ve Frankfurt kentleri sefere yardım sözü verdiler. Venedik, Floransa ve Milano arasında bir ittifak kuruldu, ancak bütün bunların sonunda hiç bir şey olmadı. Bunun yerine, Avrupa'daki ajitasyon "gerçeklerden daha belirgin" bir hale geldi (Bréhier, 1908). Burgonya Dükü İyi Philip (Philip the Good),  büyük bir haçlı seferini teşvik etmek amacıyla 17 Şubat 1454'te Lille'de abartılı ve oldukça alegorik bir eğlence verdi. Bu eğlence daha sonra ''Sülünlerin Yeminin Balosu'' (Banquet of the Oath of the Pheasant) olarak adlandırıldı. Ancak yine hiçbir şey olmadı. Æneas Sylvius, şimdi Papa II. Pius olarak, 1463 yılında bizzat kendisinin liderlik edeceğine dair yemin ettiği bir haçlı ordusunu toplayabilmek için Ancona'ya gitti. Ancak Ancona'ya giderken hastalandı ve öldü. Bu nedenle de toplanan Haçlı birlikleri dağıldılar. Nisan 1487'de Papa VIII. İnnocentius , Savoy'daki, Piyemonte'deki, Güney Fransa'daki Dauphiné ve Kuzey İtalya'da bulunan Waldensianlara yönelik bir haçlı seferi çağrısında bulundu. Bütün uğraşlara rağmen sadece Dauphiné'de küçük bir değişim yaşandı. Akdeniz'de Osmanlılar için önemli bir tehdit oluşturmaya devam eden tek devlet Venedik'di ve onların da haçlı seferleri ise daha çok ticari kaygılardan kaynaklanıyordu. Uzunca bir süre devam eden Osmanlı-Venedik Savaşlarına 1718 yılına kadar aralıklarla devam etti. Katolik Avrupa'da Müslüman saldırılarına karşı düzenlenen son nominal girişimlerin sonuna da Avrupa'yı parçalayan 16. yüzyılda ki Fransa- Kutsal Roma Germen İmparatorluğu arasındaki savaşlar sırasında gelindi. Fransa Kralı I. François, skandal bir plan olmasına rağmen Protestan Alman prensleriyle ittifak kurma planları da dahil olmak üzere, her tarafta kendisine müttefikler aramaktaydı. 1536 yılında François, Osmanlı hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman ile imzaladığı antlaşmaya göre Osmanlı İmparatorluğunun kapitülasyonlarından yararlanmaya başladı. Ayrıca,  Barbaros Hayreddin Paşa'da dahil olmak üzere Sultan'ın Kuzey Afrika'daki vasallarıyla birlikte hareket etti. 

1320 yılında meydana gelen Çobanların Haçlı Seferi (The Shepherds' Crusade) ise din adamlarına ve Yahudilere yönelik bir dizi saldırıdan oluşuyordu. Bu olay, yeni bir haçlı seferi düzenlenmesi için yapılan iyi niyetli bir girişimden çok, Fransız monarşisine karşı olan popüler bir ayaklanma haline geldi. Bu ayaklanma girişimi devlet görevlileri tarafından bastırıldı.

"Hussit Haçlı Seferleri" olarak da bilinen Hussit Savaşları, Bohemya Krallığı'nda ortaya çıkan Bohem Reformasyonuna ve 1415'te kazığa bağlanılarak yakılan, erken dönem Çek kilise reformcusu Jan Hus'un takipçileri üzerine düzenlenen askeri seferdir. Bu dönemde beş defa Haçlı Seferi ilan edildi. Haçlı Seferleri beş kez ilan edildi:  1420, 1421, 1422, 1427 ve 1431'de. Bu seferler bir çok konuda anlaşmazlık içerisinde bulunan dağınık Hussitleri, işgalcilere karşı güçlerini birleştirmeye zorlamıştır. Hussit savaşlar 1436 yılında Basel Sözleşmesinin, Kilise yanlıları ve Hussitler tarafından kabul edilmesi ile sona ermiştir.