Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi nedir?
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (resmi olarak İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi), Avrupa'daki insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunması için kabul edilmiş uluslararası bir antlaşmadır. 1950'de yeni kurulmuş olan Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan sözleşme, 3 Eylül 1953'te yürürlüğe girdi. Tüm Avrupa Konseyi üye devletleri Sözleşmeye taraftır ve yeni üyelerin sözleşmeyi ilk fırsatta onaylamaları beklenir.
Sözleşme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini (AİHM) kurmuştur. Sözleşme uyarınca haklarının bir taraf devlet tarafından ihlal edildiğini düşünen herhangi bir kişi, AİHM'ye dava açabilir. İhlal bulan hükümler, ilgili Devletleri bağlar ve bu devletler bu hükümlerin gereğini yerine getirmekle yükümlüdürler. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, özellikle başvuru sahiplerine maruz kaldıkları zarar için Mahkeme tarafından hükmedilen tazminat miktarlarının ödenmesini sağlamak için, hükümlerin uygulanmasını izlemektedir. AİHM uyarınca uygulanan tazminatlar oldukça büyük olabilir. 2014 yılında Rusya, Yukos'un eski hissedarlarına 2 milyar doları aşan zararı ödemeyi kabul etmiştir.
Sözleşmenin, kendi çerçevesini değiştiren birkaç protokolü bulunmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarihi
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa'da İnsan Haklarının geliştirilmesi ve İnsan Haklarıyla ilgili farkındalık hususunda önemli bir rol oynamıştır. Avrupa çapında faaliyet gösteren bölgesel bir insan hakları koruma sisteminin geliştirilmesi, ikiz endişelere doğrudan bir yanıt olarak görülebilir. Birincisi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin verdiği ilhamla hazırlanan sözleşme, Müttefik Kuvvetler'in insan haklarını gündeme getirme konusundaki geniş yanıtının bir parçası olarak görülebilir. Gelecekte, İkinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelen en ciddi insan hakları ihlallerinin önüne geçilebilirdi. İkincisi, Sözleşme, Orta ve Doğu Avrupa'da Komünizmin büyümesine bir yanıttı ve Avrupa Konseyi üye ülkelerini komünist devrimden korumak için tasarlandı. Bu, kısmen, bu ilkeler sözleşmenin kendisinde hiçbir şekilde tanımlanmadığı halde, demokratik bir toplumda gerekli olan değerlere ve ilkelere Sözleşme boyunca sürekli atıf yapılmasını açıklamaktadır.
Sözleşme, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Lahey Kongresi'nde toplanan her kesimden Avrupalılar tarafından yapılan bir çağrıya yanıt olarak Avrupa Konseyi tarafından hazırlandı. Avrupa Konseyi'nin on iki üye ülkesinden 100'den fazla parlamenter, Strazburg'da Konseyin ilk Danışma Meclisi toplantısında insan haklarına ilişkin bir tüzük taslağı hazırlamak ve onu uygulamak için bir mahkeme kurmak üzere 1949 yazında toplandı. İngiliz Parlementosu Üyesi ve Meclis Yasal ve İdari Sorgular Komisyonu Başkanı Avukat Sir David Maxwell-Fyfe, Konseyin önde gelen üyelerinden biriydi ve Sözleşmenin hazırlanmasına rehberlik etti. Nürnberg Duruşmalarında bir savcı olarak, uluslararası adaletin nasıl etkili bir şekilde uygulanabileceğini birinci elden görmüştü. Onun yardımıyla, Fransız eski bakanı ve Direniş savaşçısı Pierre-Henri Teitgen, korunması gereken hakların bir listesini içeren bir raporu Meclise sundu. New York'ta kabul edilen Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinden bir sayı seçerek, yürürlükte olan yargı mekanizmasının nasıl işletilebileceğini bu raporda belirtti. Kapsamlı tartışmalardan sonra, Meclis nihai teklifini Konsey'in Bakanlar Komitesine gönderdi ve Bakanlar Komitesi Sözleşmenin kendisini hazırlamak için bir grup uzmanı bir araya getirdi.
Sözleşme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Guido Raimondi'nin söylediği gibi; Birleşik Krallık, Fransa ve diğer üye devletlerin en güçlü geleneklerinden "etkili siyasal demokrasi"yi temin etmek için geleneksel bir sivil özgürlük yaklaşımını içerecek şekilde tasarlandı:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki insan haklarının korunması sistemi, demokrasiden bağımsız olarak anlaşılamaz. Aslında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin sahip olduğu bağ, yalnızca bölgesel veya coğrafi bir bağ değildir. Örneğin, bir Devlet Avrupa Konseyi üyesi değilse, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olamaz; çoğulcu demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı göstermezse, Avrupa Konseyi üyesi olamaz. Böylece demokratik olmayan bir Devlet, AİHM sistemine katılamaz. Demokrasinin korunması, hakların korunmasıyla doğrudan bağlantılıdır.
Sözleşme, 4 Kasım 1950'de Roma'da imzaya açıldı. Onaylandı ve 3 Eylül 1953'te yürürlüğe girdi. Sözleşme, Avrupa Konseyi ve Strazburg'daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından denetlenir ve uygulanır. 1990'ların sonlarındaki usul reformlarına kadar, Sözleşme, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu tarafından da denetlenirdi.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tasarısının hazırlanması
Sözleşme, İngiliz Haklar Bildirgesi, ABD Haklar Bildirgesi, Fransız İnsan Hakları Beyannamesi veya Alman Temel Yasasının ilk bölümüne benzer (hatta daha modern) şekilde kapsamlı olarak hazırlanmıştır. İlke açıklamaları hukuki açıdan belirleyici değildir ve belirli gerçek durumlarda anlam çıkarmak için mahkemeler tarafından yapılacak kapsamlı bir yorumlamayı gerektirirler.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi maddeleri
Sözleşme, Protokol 11 ile değiştirildiği için üç bölümden oluşmaktadır. Ana hak ve hürriyetler, 2. ila 18. maddeler arasını kapsayan Bölüm I'de yer almaktadır. Bölüm II ( 19. ila 51. Maddeler arası ), Mahkeme'yi ve işleyiş kurallarını açıklamaktadır. Bölüm III, çeşitli nihai hükümleri içermektedir.
Protokol 11'in yürürlüğe girmesinden önce, Komisyonu ve Mahkemeyi açıklayan Bölüm II (Madde 19) ve Bölüm III (20. ila 37. Maddeler arası) ve Bölüm IV (38. ila 59. Maddeler arası), sırasıyla, Komisyon ve Mahkemenin işleyişi için gerekli olan üst düzey mekanizmayı içeriyordu. Bölüm V de, çeşitli nihai hükümleri kapsıyordu.
Bölüm I'deki maddelerden birçoğu iki paragraf (fıkra) halinde yapılandırılmıştır. Birincisi, temel bir hak veya özgürlüğü (Madde 2 (1) - yaşam hakkı gibi) düzenlemektedir. Ancak ikincisi, temel hak üzerindeki çeşitli istisnaları veya sıradışı durumları içermektedir (ölümle sonuçlanan belirli kuvvet kullanımlarını hariç tutan Madde 2 (2) gibi).
Madde 1 - Haklara saygı
Madde 1 basitçe, Sözleşme'nin "kendi yargı yetkileri dahilindeki" diğer maddeleri altındaki hakları güvence altına almak için, Sözleşme'nin imza sahibi taraflarını bağlar. İstisnai durumlarda yargı, Sözleşme'yi yapan bir Devletin kendi ulusal topraklarıyla sınırlı olmayabilir. O zaman, Sözleşme haklarını koruma yükümlülüğü, Devlet'in etkili bir şekilde denetimi altında olan işgal edilmiş topraklar gibi yabancı toprakları da kapsar.
Madde 2 - Yaşama hakkı
Madde 2, her insanın yaşamına dair hakkı korur. Yaşama hakkı, hayvanları değil, sadece insanları veya tüzel kişileri, örneğin şirketleri kapsar. Tarafları Evans ve Birleşik Krallık olan davada Mahkeme, yaşam hakkının insan embriyosuna kadar uzanmadığına karar vermiştir. Tarafları Vo ve Fransa olan davada Mahkeme, yaşam hakkını doğmamış bir çocuğa kadar genişletmeyi reddetti. Bununla birlikte Mahkeme, "mesele var oldukça, doğmamış çocuğun Sözleşme'nin 2. maddesinin amaçları doğrultusunda bir kişi olup olmadığı sorusuna teoride cevap vermek, hem istenmeyen hem de mümkün olmayan bir durumdur" diye belirtti.
Mahkeme, devletlerin 2. Madde uyarınca üç ana görevi olduğuna karar vermiştir:
- Yasadışı öldürmeden kaçınma görevi,
- Şüpheli ölümleri soruşturma yükümlülüğü
- Bazı durumlarda, öngörülebilir bir hayat kaybını önlemek için yapıcı bir görev.
Maddenin birinci fıkrası, kanuni infazlar için bir istisnayı içermektedir. Ancak bu istisna, büyük oranda Protokol 6 ve 13 ile değiştirilmiştir. Protokol 6, barış zamanında ölüm cezasının uygulanmasını yasaklamaktadır. Protokol 13, bu yasağı her koşul için genişletmektedir.
2. Maddenin ikinci fıkrasına göre, kendisini veya başkalarını savunma, bir şüpheli veya kaçağı tutuklama veya isyanları veya ayaklanmaları bastırma sebebiyle meydana gelen ölümün, ilgili kuvvetin kullanılması kesinlikle gerekli olmadığı durumlarda gerçekleşmesi, bu Maddeyle çelişmez.
Sözleşmeye imza koyan devletler, yasal savaş eylemlerinden kaynaklanan ölümlerle ilgili olarak yalnızca 2. Maddede yer alan haklar için sapma hakkı isteyebilirler.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1995 yılındaki, tarafları McCann ve Birleşik Krallık olan ve ikinci fıkrada yer alan istisnanın, hayattan mahrum kalmayla sonuçlanabilecek bir güç kullanımına izin verildiği durumlar hariç olmak üzere, öldürmeye izin verilen durumları teşkil etmediğine karar verdiği davaya kadar, yaşama hakkıyla ilgili bir karar vermedi.
Madde 3 - İşkence
3. Madde işkenceyi ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezayı yasaklar. Bu hakkın istisnası veya sınırlaması yoktur. Bu hüküm genellikle, işkenceden başka, ağır polis şiddetine ve gözaltı koşullarının zayıf olduğu durumlara uygulanır.
Mahkeme, mağdurun davranışına bakılmaksızın mutlak koşullarda uygulanan 3. Maddedeki yasaklamaların temel niteliklerini vurgulamıştır. AİHM ayrıca, gönderildikleri devlette işkence, insanlık dışı muamele veya aşağılayıcı muamele veya cezaya maruz kalabilecek kişileri devletlerin sınır dışı etme veya iade etme yetkisine sahip olmadığını da karara bağlamıştır.
Başlangıçta AİHM, devletlerin uygulamış oldukları insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleyi tespit etmeyi tercih ederek neyin işkence teşkil ettiği konusunda kısıtlayıcı bir görüş aldı. Böylelikle mahkeme, bireyi, uykudan mahrum bırakma, yoğun gürültüye maruz bırakma ve uzun süre uzatılmış bacaklarla bir duvarın karşısında ayakta tutmanın işkence teşkil etmediğini karara bağladı. Aslında AİHM sadece 1996 yılında, elleri arkasında bağlıyken kollarından askıya alınan bir tutuklu nedeniyle bir devleti işkenceden suçlu buldu. O günden bu yana AİHM, işkence suçlarıyla iştigal eden devletleri bulmak için daha açık bir şekilde ortaya çıkmaya başladı ve hatta, Sözleşme "canlı bir araç" olduğu için, daha önce insanlık dışı veya onur kırıcı muamele olarak nitelendirdiği muamelenin gelecekte işkence olarak görülebileceğine hükmetti.
Madde 4 - Kölelik
Madde 4, köleliği, esareti ve mecburi çalışmayı yasaklar, ancak aşağıda belirtilen şekillerdeki çalışmayı muaf tutmaktadır:
- Hapis cezasının normal bir parçası olarak yapılan çalışma,
- Zorunlu askerlik şeklinde veya harp aleyhtarı olduğu için askerlik yapmayı reddedenler tarafından askerliğe alternatif olarak yapılan iş şeklindeki çalışma,
- Bir acil durumda yapılması gereken çalışma
- Bir kişinin normal yurttaşlık yükümlülüklerinin bir parçası olduğu düşünülen çalışma.
Madde 5 - Özgürlük ve güvenlik
Madde 5, herkesin özgürlük hakkına sahip olduğunu ve kişinin güvenliğini şart koşar. Özgürlük ve kişinin güvenliği, bileşik bir kavram olarak algılanır. Kişinin güvenliği, Mahkeme tarafından ayrı yorumlanmaya tabi değildir.
Madde 5 sadece yasal tutuklanmaya tabi olanlara veya bir suçun makul şüphesi üzerine tutuklanma veya bir mahkeme kararının yerine getirilmesindeki hapis cezası gibi bazı diğer koşullar altındaki tutuklanmaya tabi olanlara özgürlük hakkını getirmektedir. Madde ayrıca, tutuklananların, anladıkları bir dilde tutuklanmalarının nedenleri ve karşılaşacakları suçlama hakkında bilgilendirilme hakkına, tutuklamanın yasallığını belirlemek için adli işlemlere derhal erişim hakkına, makul bir zamanda mahkemeye çıkarılma veya duruşmaya kadar salıverilme hakkına ve bu maddeye aykırı olarak tutuklanma durumunda tazminat alma hakkına sahip olduklarını şart koşar.
Madde 6 - Adil yargılanma
Madde 6, makul bir süre içinde bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde kamuya açık bir duruşma hakkını, masumiyet karinesini ve ceza gerektiren suçlarla itham edilen kişilere yönelik diğer asgari hakları da içeren (savunmalarını hazırlamaları, yasal temsile erişmeleri, kendilerine karşı olan tanıkları incelemeleri veya tanıkların incelenmiş olmaları için uygun zaman ve imkan hakkı, bir tercümandan ücretsiz yardım hakkı) adil yargılanma hakkına ilişkin detaylı ihtiyaçları karşılar.
Mahkemenin bugün bulduğu Sözleşme ihlallerinin çoğunluğu, çoğunlukla İtalya ve Fransa'daki ulusal mahkemeler önünde hukuk ve ceza davalarında "makul süre" şartını ihlal eden aşırı gecikmelerdir.
Bir başka önemli ihlal grubu, 6. maddenin "yüzleştirme bendi" (yani, tanıkları inceleme veya tanıkların incelenmiş olmaları hakkı) ile ilgilidir. Bu bağlamda, ulusal mevzuatların, mevcut bulunmayan, isimsiz ve savunmasız şahitlerin ifadelerinin delil olarak kullanılmasına izin verdiği durumlarda, 6. Madde'yle uygunluk sorunları ortaya çıkabilir.
- Tarafları Steel ve Birleşik Krallık olan dava (1998) 28 EHRR 603
- Tarafları Othman (Ebu Katad) ve Birleşik Krallık olan davada (2012) Ebu Katad Ürdün'e sınır dışı edilemedi, zira işkence sonucu elde edilen kanıtların gerçek anlamda riski göz önüne alındığında 6. Madde'nin ihlali söz konusu olurdu. Bu, Mahkemenin böyle bir sınır dışı etmenin 6. Madde'nin ihlali olacağına hükmettiği ilk dava oldu.
Madde 7 - Geriye dönüklük
Madde 7, eylemlerin ve ihmallerin geçmişe dönük olarak cezalandırılmasını yasaklar. Hiç kimse, yapıldığı zamanda (tarihte) cezayı gerektiren bir suç teşkil etmeyen bir eylemden dolayı cezalandırılamaz. 7. Madde, bir tarafın o sırada iç hukukta yasa dışı olmayan bir suçtan dolayı birine dava açmasına izin veren ulusal hukuk ya da uluslararası hukuk altındaki ceza gerektiren suçun uluslararası hukuk tarafından yasaklandığı sürece bir suç olduğunu belirtiyor. Madde aynı zamanda, suç eyleminin işlendiği tarihte uygulanan cezadan daha ağır bir cezanın verilmesini yasaklamaktadır.
Madde 7 sözleşmeye, hukuki bir ilke olan 'nullum crimen, nulla poena sine lege'yi (kanunsuz suç ve ceza olmaz kuralı) dahil etmiştir.
İlgili davalar şunlardır:
- Tarafları Kokkinakis ve Yunanistan olan dava [1993] AİHM 20
- Tarafları S.A.S. ve Fransa olan dava [2014] AİHM 695
Madde 8 - mahremiyet
Madde 8, kanunlara uygun olarak ve demokratik bir toplumda gerekli bazı kısıtlamalara tabi olarak, kişinin özel yaşamına ve aile yaşamına, evine ve yazışmalarına saygı gösterilmesi hakkını sağlar. Bu madde açıkça yasa dışı aramalara karşı özgür olma hakkı sağlar. Mahkeme özel hayat ve aile hayatı için koruma sağlamıştır. Bu madde, örneğin özel, karşılıklı rızaya dayalı eşcinsel eylemlerin yasaklanmasının bu maddeyi ihlal ettiğini göz önünde bulundurarak kapsamlı bir yorumu şart koşar. Karşılıklı rızaya dayalı aile içi cinsel ilişkileri ve bu suçlamanın bu maddeyi nasıl ihlal edebileceğini tartışan vakalar bulunmaktadır. Bununla birlikte, AİHM hala bu tür aile içi cinsel eylemleri suç saymaktadır. Bu, Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesinin içtihatları ile karşılaştırılabilir. ABD Yüksek Mahkemesi, mahremiyet hakkının biraz geniş bir yorumunu da kabul etmiştir. Ayrıca, madde 8 bazen pozitif yükümlülükleri içermektedir. Klasik insan hakları, bir Devletin haklara müdahale etmesini yasaklamak ve böylece bir şey yapmamak (örneğin aile hayatını koruma ilkesi uyarınca bir aileyi ayırmamak) olarak formüle edilir. Ancak bu hakların etkili bir biçimde kullanılması, Devletin aktif hale gelmesi ve bir şeyler yapması (örneğin, boşanmış bir ebeveynin çocuğuna erişmesini zorunlu kılmak) için bir yükümlülüğü de içerebilir.
Madde 9 - vicdan ve din
Madde 9, düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olma hakkını temin eder. Bu, kanunlara uygun olarak ve demokratik bir toplumda gerekli bazı kısıtlamalara tabi olarak, bir din veya inancı değiştirme, bir dini ya da inancı ibadette açıkça gösterme, öğretme, uygulama ve dini tören ile ilgili özgürlükleri içerir.
İlgili davalar şunlardır:
- Tarafları Kokkinakis ve Yunanistan olan dava [1993] AİHM 20
- Tarafları Universelles Leben e.V. ve Almanya olan dava [1996] (başvuru no: 29745/96)
- Tarafları Buscarini ile Diğerleri ve San Marino olan dava [1999] AİHM 7
- Tarafları Pichon ile Sajous ve Fransa olan dava [2001] AİHM 898
- Tarafları Leyla Şahin ve Türkiye olan dava [2004] AİHM 299
- Tarafları Leela Förderkreis E.V. ile Diğerleri ve Almanya olan dava [2008] AİHM
- Tarafları Lautsi ve İtalya olan dava [2011] AİHM 2412
- Tarafları S.A.S. ve Fransa olan dava [2014] AİHM 695
Madde 10 - İfade
Madde 10, kanunlara uygun olarak ve demokratik bir toplumda gerekli bazı kısıtlamalara tabi olarak, ifade özgürlüğü hakkını sağlar. Bu hak, fikir sahibi olma ve bilgi ve fikir edinme ve yayma özgürlüğünü içerir, ancak aşağıdakiler için kısıtlamalara izin verir:
- Ulusal güvenliğin çıkarları
- Toprak bütünlüğü veya kamu güvenliği
- Bozulmanın veya suçun önlenmesi
- Sağlık veya ahlakın korunması
- İtibarın korunması veya başkalarının haklarının korunması
- Gizli alınan bilgilerin ifşa edilmesini önleme
- Yargının otoritesini ve tarafsızlığını koruma
İlgili davalar şunlardır:
- Tarafları Lingens ve Avusturya olan dava (1986) 8 AİHM 407
- Tarafları The Observer and Guardian ve Birleşik Krallık olan dava (1991) 14 EHRR 153, "Spycatcher" davası.
- Tarafları Bowman ve Birleşik Krallık olan dava [1998] AİHM 4, (1998) 26 EHRR 1, seçim harcamaları kanunlarına aykırı olarak büyük miktarda kürtaj karşıtı materyal dağıtma
- Tarafları Komünist Parti ve Türkiye olan dava (1998) 26 EHRR 1211
- Tarafları Appleby ve Birleşik Krallık olan dava (2003) 37 EHRR 38, özel bir alışveriş merkezindeki protesto gösterileri
Madde 11 - Örgütlenme
11. madde, kanunlara uygun olarak ve demokratik bir toplumda gerekli belirli kısıtlamalara tabi olarak, sendika kurma hakkı da dahil olmak üzere, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü hakkını korur.
- Tarafları Vogt ve Almanya olan dava (1995)
Madde 12 - evlilik
Madde 12, evlilik yaşına girecek kadın ve erkekler için evlilik ve aile kurma hakkını temin eder.
Bir çok çağrıya rağmen, Mahkeme şimdiye kadar bu maddenin koruma önlemlerini eşcinsel evliliğe uygulamayı reddetti. Mahkeme bunu, maddenin yalnızca farklı cinsiyetten evliliklere uygulanması amaçlandığı için ve bu alandaki taraflara geniş bir takdir marjı verilmesi gerektiği gerekçesiyle savundu.
Tarafları Goodwin ve Birleşik Krallık olan davada Mahkeme, ameliyat sonrası transseksüel kişileri halen ameliyat öncesi cinsiyetlerine göre sınıflandıran bir yasanın, transseksüel kişilerin ameliyat sonrası karşı cinsteki bireylerle evlenemediği anlamına gelmesi nedeniyle 12. maddeyi ihlal ettiğine karar vermiştir. Bu, tarafları Rees ve Birleşik Krallık olan davadaki daha önceki bir kararı tersine çevirdi. Bununla birlikte, Mahkeme'nin 12. maddenin yalnızca farklı cinsiyet çiftlerini koruduğuna dair anlayışını değiştirmedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tarafları Schalk ile Kopf ve Avusturya olan davada, ülkelerin eşcinsel çiftler için evlilik izni vermek zorunda olmadıklarına, bununla birlikte bir ülke eşcinsel bir çifte evlilik izni verirse, bunun, 14. Maddenin (ayrımcılığın yasaklanması) ihlalini önlemek için, karşı cinsler arasında yapılan evlilikle aynı koşullar altında yapılması gerektiğine hükmetti. Buna ek olarak, mahkeme, 2015 yılında, tarafları Oliari ile Diğerleri ve İtalya olan davada, eşcinsel çiftlerin tanınması ve korunması için belirli yasal çerçevenin bulunmasını sağlamak üzere devletlerin yapıcı bir yükümlülüğünün bulunduğuna karar vermiştir.
Madde 13 - etkili çare
13. madde, Sözleşme altındaki hakların ihlal edilmesi konusunda ulusal otoriteler önünde etkin bir başvuru yapma hakkını öngörmektedir. Dolayısıyla, bir Sözleşme hakkının ihlali nedeniyle ulusal bir mahkeme önünde bir başvuru elde edilememesi, Sözleşmenin serbest duran ve ayrı olarak dava edilebilir bir ihlalidir.
Madde 14 - Ayrımcılık
14. madde, ayrımcılık yasağını içermektedir. Bu yasak bazı açılardan geniş ve bazı açılardan da dardır. Potansiyel olarak sınırsız sayıdaki gerekçe altında ayrımcılığı yasakladığı için geniş kapsamlıdır. Madde, özellikle "cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi düşünce veya diğer görüşler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlık ile ilişki, mülkiyet, köken veya diğer statü" temelinde ayrımcılık yapılmasını yasaklamakla birlikte, köken ve diğer statü, mahkemenin, bir kişinin cinsel yönelimine dayalı ayrımcılık konusunda yapılanlar gibi özel olarak belirtilmeyen diğer gerekçelere Madde 14 korumasını getirmesini sağlar.
Aynı zamanda, Sözleşmedeki haklara ilişkin ayrımcılık yapılmasını yasakladığı için bu maddenin koruması sınırlıdır. Bu nedenle bir başvuru sahibi, Sözleşmenin başka bir yerinde (örneğin, cinsiyete dayalı ayrımcılık - Madde 14, ifade özgürlüğü hakkının kullanımı - Madde 10) güvence altına alınan belirli bir hakkın kullanılmasındaki ayrımcılığı kanıtlamalıdır. Aile içi cinsel ilişkilere (veya enseste) ilişkin kanunların, 8. Madde ile birleştirildiğinde Madde 14'ü ihlal ettiği söylenmiştir.
Protokol 12, bu yasağı, yasal hak Sözleşme uyarınca korunmadığı hallerde, ulusal hukukta öngörülmüş olduğu sürece, herhangi bir hukuki hakta ayrımcılığı kapsamaya kadar genişletmektedir.
Madde 15 - İstisnalar
Madde 15, Sözleşmenin tarafı olan Devletlerin, savaş veya ülkenin yaşamını tehdit eden diğer genel acil durumlar zamanında, Sözleşme tarafından garanti edilen belirli haklardan sapmalarına izin verir. 15 inci madde uyarınca izin verilen istisnalar üç esas şartı karşılamalıdır:
- Ulusun yaşamını tehdit eden genel bir acil durum olmalıdır.
- Buna karşılık alınan tüm önlemlerin "durumun şartları ile kesinlikle zorunlu" olması gerekir.
- Buna karşı alınan tedbirler, devletin uluslararası hukuktaki diğer yükümlülükleri ile uyumlu olmalıdır.
Bu önemli şartlara ek olarak sapma, prosedürel açıdan geçerli olmalıdır. Sapmanın resmi bir duyurusu ve bildirisi olmalıdır ve bunun altında kabul edilen herhangi bir önlem ve sapmanın sona erdirilmesi Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne iletilmelidir.
2016 yılı itibariyle, sekiz üye ülke sapma hakkı istedi. Mahkeme, bir devletin Sözleşme'den sapmasını kabul etmede oldukça müsamahakardır. Ancak, devletlerin bir sapma altında aldığı tedbirlerin, durumun şartları ile kesinlikle zorunlu olduğu şeklindeki Sözleşmenin 15. maddesinin içeriğine uygun olup olmadığına karar vermede daha yüksek derecede bir inceleme uygular. Dolayısıyla tarafları A ve Birleşik Krallık olan davada AİHM, 11 Eylül saldırılarına tepki olarak İngiliz hükümetinin bildirmiş olduğu bir sapmanın geçersiz olduğunu iddia ederek reddetti ve Birleşik Krallık tarafından bu sapma kapsamında alınan tedbirlerin aşırı olduğunu keşfetti.
Bir sapmanın kendisinin geçerli olabilmesi için, sapmaya neden olan acil durum aşağıdakilerden biri olmalıdır:
- Devletler önleyici tedbirler almadan önce afetlerin meydana gelmesini beklemek zorunda olmasa da, afet mevcut veya yakın olmalıdır.
- Belirli bir bölge ile sınırlı bir tehdit, o bölgede "ulusun hayatını tehdit edici nitelikte" olarak değerlendirilebilmesine rağmen, tüm ulusu kapsamalıdır.
- Toplumun örgütlü hayatının devamını tehdit etmelidir.
- Sözleşmenin izin verdiği önlem ve kısıtlamanın, acil durumla başa çıkmak için "açıkça yetersiz" kalacağı şekilde istisnai olmalıdır.
Belirli bir bölge ile sınırlı bir tehdit, o bölgede "ulusun hayatını tehdit edici nitelikte" olarak değerlendirilebilmesine rağmen, tüm ulusu kapsamalıdır;
Toplumun örgütlü hayatının devamını tehdit etmelidir,
Sözleşmenin izin verdiği önlem ve kısıtlamanın, acil durumla başa çıkmak için "açıkça yetersiz" kalacağı şekilde istisnai olmalıdır.
Bu tür sapmalara örnek olarak şunlar verilebilir:
- Demetrius Operasyonu — "Demetrius Operasyonu" nedeniyle duruşmaya çıkarılmadan tutuklanan kişiler, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na 5. Maddenin ihlali konusunda şikayette bulunamazlardı; çünkü 27 Haziran 1975'de İngiltere, Avrupa Konseyi'ne bir bildiri sundu ve bu bildiride AİHS'nin 15. Maddesi (1) çerçevesinde kamuya yönelik acil durumun söz konusu olduğu duyuruluyordu.
Madde 16 - Uzaylılar
Madde 16, devletlerin yabancıların siyasi faaliyetlerini kısıtlamalarına izin verir. Mahkeme, Avrupa Birliği üye ülkelerinin diğer üye ülkelerin vatandaşlarını yabancılar olarak göremeyeceğine karar vermiştir.
Madde 17 - Hak İhlalleri
Madde 17, hiç kimsenin Sözleşme ile güvence altına alınan hakları, Sözleşme ile güvence altına alınan hakların kaldırılmasına veya sınırlandırılmasına yönelik olarak kullanamaz. Bu Madde, devletlerin insan haklarını başka bir insan hakkı adına kısıtlamaya çalıştıkları veya bireylerin diğer insan haklarını zayıflatmak için bir insan hakkına dayandıkları durumlara (örneğin bir kişinin ölüm tehdidinde bulunduğu durumlara) yöneliktir.
Madde 18 - izin verilen kısıtlamalar
Madde 18, Sözleşme'de öngörülen haklar üzerindeki sınırlamaların sadece sağlanan amaçla kullanılabileceğini belirtmektedir. Örneğin, kişisel hürriyete sahip olma hakkını veren 5. madde, bir şüpheliyi bir hakim önüne çıkarmak amacıyla açıkça sınırlandırılabilir. Duruşma öncesi tutuklamayı sahte bir bahane altında bir kişinin gözünü korkutma aracı olarak kullanmak, açıkça sağlanan bir amaca (hâkim önüne getirilmiş olma) hizmet etmeyen bir hakkı (özgürlük hakkı) sınırlandırmaktır ve bu nedenle 18. Maddeye aykırıdır.
Sözleşme protokolleri
Ocak 2010'dan itibaren, Sözleşme'ye yönelik on beş protokol imzaya açılmıştır. Bunlar iki ana gruba ayrılabilir: Sözleşme sistemi çerçevesinde değişiklikler yapan kişiler ve korunabilecek hakları genişletenler. Birincisinin, yürürlüğe girmeden önce üye ülkeler tarafından oy birliği ile onaylanması gerekir. İkincisinin ise, yürürlüğe girmeden önce belirli sayıdaki devletler tarafından imzalanması gerekir.
Protokol 1
Bu Protokol, imza koyan devletlerin Sözleşmenin kendisine koymakta fikir birliğine varamadıkları üç farklı hakkı içermektedir. Monako ve İsviçre, Protokol 1'i imzalamış ancak onaylamamıştır.
Madde 1 - mülk
Madde 1 bir kimsenin kendi mülkünden huzurlu bir şekilde yararlanması hakkını sağlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, toplumun genel menfaat talepleri ile bireyin temel haklarının korunması gereklilikleri arasındaki adil dengenin ihlalini tanıdı ve ayrıca, sahibi adına mülkiyetin geleceği hakkındaki belirsizlikte ve bir müsaadenin bulunmamasında da bir ihlal olduğunu kabul etti.
Madde 2 - eğitim
2. madde, bir eğitimin reddedilmemesini ve ebeveynlerin çocuklarını kendi dini ve diğer görüşlerine uygun olarak yetiştirme hakkını öngörür. Bununla birlikte, belirli bir kalitedeki herhangi bir eğitim seviyesini garanti etmez.
Madde 3 - Seçimler
Madde 3, seçimlerin gizli oylamayla yapılması hakkını öngörür. Seçimlerin özgür bir ortamda ve düzenli aralıklarla gerçekleştirilmesini içerir.
- Tarafları Matthews ve Birleşik Krallık olan dava (1999) 28 EHRR 361
Protokol 4 - Sivil Hapishane, Serbest Dolaşım, İhraç
Madde 1, insanların bir sözleşmeyi yerine getirememesi nedeniyle hapsedilmesini yasaklamaktadır. 2. madde, bir ülkede yasal olarak bir kez serbest dolaşım hakkını ve herhangi bir ülkeyi terk etme hakkını öngörür. Madde 3, vatandaşların sınırdışı edilmelerini yasaklamaktadır ve bir kişinin kendi vatandaşı olduğu ülkeye girme hakkını öngörmektedir. Madde 4, yabancıların toplu olarak sınırdışı edilmesini yasaklamaktadır.
Türkiye ve Birleşik Krallık 4 no'lu Protokol'ü imzalamış ancak hiçbir zaman onaylamamıştır. Yunanistan ve İsviçre, bu protokolü imzalamamış ve onaylamamıştır.
Birleşik Krallık'ın bu protokolü imzalamamış olması, 2. ve 3. maddelerin İngiliz uyruğu ile etkileşiminden kaynaklanan endişeler sebebiyledir. Özellikle, "İngiliz uyruğu"nun birkaç sınıfı ( Yurtdışından İngiliz uyrukluğu gibi) İngiltere'de ikamet etme hakkına sahip değildir ve orada göçmenlik kontrolüne tabidirler. 2009'da Birleşik Krallık hükümeti, bu maddelerin bu hakkı sağlamadığı yönündeki endişeleri nedeniyle Protokol 4'ü imzalama planının olmadığını belirtti.
Protokol 6 - ölüm cezasının kısıtlanması
Tarafların, ölüm cezasının uygulanmasını savaş ya da yakın savaş tehdidi zamanları ile kısıtlamalarını şart koşar.
İmzalamış ancak onaylamamış olan Rusya hariç olmak üzere her Avrupa Konseyi üye ülkesi Protokol 6'yı imzalamış ve onaylamıştır.
Protokol 7 - suç ve aile
- Madde 1, sınırdışı edilmeyle karşı karşıya gelen, yasal olarak ikamet etme hakkına sahip yabancılara adil prosedür hakkı getirmektedir.
- Madde 2, cezai konularda temyiz hakkı tanır.
- Madde 3, adli hata mağdurları için tazminatı şart koşar.
- Madde 4, nihayetinde belirli bir suçtan dolayı beraat etmiş veya hüküm giymiş olanların yeniden yargılanmasını yasaklamaktadır (Çifte tehlike).
- Madde 5, eşler arasında eşitliği şart koşar.
Almanya, Hollanda Protokolü yirmi yıldan fazla bir süre önce imzalamış olmalarına rağmen, hiçbir zaman onaylamadılar. 2005'te protokolü imzalayan Belçika, 2012'de onayladı ve Protokolü imzalayan en son üye devlet oldu. Birleşik Krallık protokolü imzalamamış ve onaylamamıştır.
Protokol 12 - ayrımcılık
14. Maddedeki yasaklanmış ayrımcılığın mevcut geniş ve belirsiz gerekçelerini, herhangi bir yasal hakkın kullanılmasına ve kamu makamlarının eylemlerine (yükümlülükler dahil) uygular.
Protokol, 1 Nisan 2005'te yürürlüğe girdi ve (Temmuz 2009'dan itibaren) 17 üye devlet tarafından onaylandı. Bazı üye ülkeler (Bulgaristan, Danimarka, Fransa, Litvanya, Malta, Monako, Polonya, İsveç, İsviçre ve Birleşik Krallık ) protokolü imzalamamışlardır.
Birleşik Krallık Hükümeti, protokolün ifadesinin çok geniş olduğuna ve yeni hükmün kapsamını test eden çok sayıda yeni dava ile sonuçlanacağına inandığından Protokol 12'yi imzalamayı reddetti. İngiltere hükümeti, "Kanunla öngörülen haklar" ifadesinin Birleşik Krallık'ın taraf olmadığı uluslararası sözleşmeleri içerebileceğine ve bunun, bu belgelerin gizlice dahil edilmesi ile sonuçlanacağına inanıyor. İngiltere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hükmün manasını ele alıncaya kadar protokolü imzalamayı ya da onaylamayı reddedeceğinden, protokolün bir kısır döngü olduğu öne sürülmektedir. Oysa mahkeme, Protokolü onaylamayan Avrupa'nın en kalabalık devletlerinin (İngiltere dahil) kararlarının neden olduğu protokolle ilgili mahkeme başvurusu olmaması nedeniyle, hükmün manasını ele almak konusunda engellenmektedir. Birleşik Krallık Hükümeti yine de, "AİHM'nin ayrımcılığa karşı, serbest duran ve diğer Sözleşme hakları üzerinde parazit olmayan bir hüküm içermesi gerektiğini prensip olarak kabul eder." 12 no'lu Protokolün ihlalini tespit eden ilk karar, 2009 yılında, tarafları Seydić ile Finci ve Bosna-Hersek olan davada verilmiştir.
Protokol 13 - ölüm cezasının kaldırılmasının tamamlanması
Protokol 13, ölüm cezasının kaldırılmasını öngörmektedir. Şu anda tüm Avrupa Konseyi üye devletleri barolarından üçü Protokol 13'ü onayladı. Ermenistan protokolü imzaladı ancak onaylamadı. Rusya ve Azerbaycan imzalamadı.
Usul ve kurumsal protokoller
Sözleşmenin kurumsal ve usul ile ilgili hususlarını etkileyen hükümleri, protokoller vasıtasıyla birkaç kez değiştirilmiştir. Bu değişiklikler, Protokol 2 hariç olmak üzere, sözleşmenin metnini değiştirmiştir. Protokol 2, sözleşmenin metnini bu şekilde değiştirmedi; ancak metnin ayrılmaz bir parçası olarak ele alınması öngörülüyordu. Bu protokollerin tümü, Avrupa Konseyi üye ülkelerinin hepsinin oybirliğiyle onaylamasını gerektirdi.
Protokol 11
2, 3, 5, 8, 9 ve 10 no'lu protokollerin yerini, Kasım 1998'de yürürlüğe giren Protokol 11 almıştır. 11 no'lu protokol, Sözleşmenin mekanizmasında köklü bir değişiklik yapmıştır. Bireylerin doğrudan zorunlu yargı yetkisi verilmiş olan Mahkemeye başvurmasına imkân tanıyan Komisyon'u kaldırdı ve mahkemenin yapısını değiştirdi. Daha önce devletler, İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmeden Sözleşmeyi onaylayabiliyordu. Protokol, Bakanlar Komitesinin yargıyla ilgili işlevlerini de kaldırdı.
Protokol 14
Protokol 14, 11. Protokol'ün ardından AİHM'nin etkinliğini daha da artırmayı önerdi. Daha önce aynı üye devlete karşı getirilen davalara genelde benzer olanlarla birlikte başarılı olma ihtimali düşük vakaları "filtrelemek" istemektedir. Dahası, bir başvuru sahibinin "önemli bir dezavantaj" dan muzdarip olmadığı durumlarda, bir dava dinlenebilir sayılamaz. Bu son gerekçe, ancak başvurunun esasa ilişkin incelenmesinin gerekli olmadığı ve başvurunun konusunun hali hazırda ulusal bir mahkeme tarafından incelenmiş olduğu durumlarda kullanılabilir.
Bakanlar Komitesi tarafından verilen kararların uygulanmasına yardımcı olmak üzere Protokol 14 tarafından yeni bir mekanizma getirilmiştir. Komite, Mahkeme'den bir kararın yorumlanmasını isteyebilir ve hatta bir üye devleti o ülkeye karşı verilen önceki bir karara itaat etmediği için Mahkeme'ye çıkarabilir. 14 no'lu Protokol aynı zamanda Avrupa Birliği'nin Sözleşmeye katılımına izin verir. Protokol, Avrupa Konseyi üyesi her devlet tarafından onaylandı ve Şubat 2010'da Rusya, imzalayan sonuncu devlet oldu. Bu Protokol, 1 Haziran 2010'da yürürlüğe girdi.
Geçici bir Protokol olan 14bis 2009 yılında imzaya açılmıştı. 14 no'lu Protokol'ün kendisinin onaylanmasına kadar 14bis, Mahkemenin, kendisini onaylayan devletlerle ilgili revize edilmiş usulleri uygulamasına izin vermek için hazırlanmıştır. Protokolü onaylayan devletlere karşı açıkça kabul edilemeyen başvuruları sadece hakemlerin reddetmesine izin verdi. Aynı zamanda, üç yargıç odasının yetkilerini, bu devletlere karşı yapılan başvuruları kabuledilebilir olarak duyurma yetkisini ve Mahkeme'nin iyi kurulmuş bir içtihat hukukunun mevcut olduğu hallerde esastan karar verme yetkisini kapsayacak şekilde genişletti. Artık tüm Avrupa Konseyi üye devletleri 14 no'lu Protokol'ü onayladıklarından, Protokol 14bis varoluş nedenini kaybetti ve Protokol 14, 1 Haziran 2010'da yürürlüğe girdiğinde, kendi şartlarına göre herhangi bir etki bırakmadan sona erdi.